Хелпикс

Главная

Контакты

Случайная статья





d) Kadın fıtratı 3 страница



b) Benlik davası ve ü stü nlü k iddiası her devirde zulmü n de ana kaynağ ı nı teş kil etmiş tir. İ ncelendiğ inde anlaş ı lacağ ı ü zere zalimler kendilerini gü ç lü gö ­ ren kuvvetli gö rü lmek isteyen, bü yü klü k histerisine tutulmuş aş ağ ı lı k insan­ lar arası ndan ç ı kmı ş tı r.

Bu bedbahtlı ğ a dü ş mememiz iç in Rabbimiz bizleri Kur’â n­ı Kerî m’in Lok­

man sû resinin 18. â yetiyle ş ö ylece uyarmaktadı r:

“Kü ç ü mseyerek insanlardan yü z ç evirme. Toplum iç inde bö bü rlenerek yü rü me. Allah kendini beğ enip ö vü nen hiç bir kiş iyi sevmez. ”6

c) Kiş isel ç ı karları toplumsal faydaları n ü zerine ç ı karan, sö mü rü ye yö nel­ ten, sevgi yerine nefreti, yardı mlaş ma yerine hasedi kö kleş tiren de aynı nefsi putlaş tı rma davaları dı r.

Muhterem Mü ’minler!

İ slâ mî iman ve hayat ç izgisinde yaş ayamayan Cemiyetimiz, “kendini be­

ğ enme” hastalı ğ ı na tutulmuş fertlerden oluş tuğ u iç in manen hastacadı r.

Bu sebeple zenginimiz­fakirimize, bilginimiz­cahilimize, â mirimiz­memu­ rumuza, gü zelimiz­ç irkin gö rü lenimize, iş verenimiz­iş ç imize ve hatta ş eyhimiz mü ridimize sö zle değ ilse de fiilen ü stü nlü k iddiası ndadı r.

Bu nedenle egemen zü mre muhitleri ile bü yü k kitle semtleri birbirinden ayrı lmakta, tü ketim yö nü nden bü yü k farklar oluş makta, hakları ve ö zgü rlü k­ lerini savunamaz rû hen kö leleş tirilmiş insanları mı z da giderek artmaktadı r.

Konumuzu ­Salat ve Selam ü zerine olsun­ Peygamberimiz Hz. Muham­

med’in sunacağ ı mı z hadisleriyle ö zetleyebiliriz:

“Mü ’minler kardeş tirler. Birinin diğ erine, Allah’a itaat/saygı ö lç ü sü nden baş ka hiç bir ü stü nlü ğ ü yoktur. ”7

 

6  a. g. e. B. Ihlas, Hn. 8.

7  1. Kesir, Hucû rat 13 (4/217)


 

367


 

 

Allah  katı nda  kü ç ü lü rken  insanlar  yanı nda  bü yü r  olmaktan  kaç ı nalı m.

Bü yü klü k davası gü den zâ limlerden olmayalı m.

Mü tevazı olalı m. Sahip olduğ umuz bü tü n nimetleri Allah’ı n bizlere kulluk denemesi iç in verdiğ ini bilelim. O’na hamd ve ibâ det edelim. İ nsanlara sevgi, saygı, adalet ve ikram kanatları mı zı gerelim.

Hutbemizi bir hadisle bitiriyorum.

Yü ce Peygamber(imiz sahabî lerine) buyururlar:

­ Size Cennete gireceklerden bir bö lü mü nü bildireyim mi? (Benlik davası

ve ü stü nlü k iddiası ndan uzak, sevilen ve kaynaş ı lan) her ö nemsenmez alç ak gö nü llü mü ’min Cennetliktir. Bu vası ftaki mü min kul Allah’a duâ etse ­katı n­ daki değ erinden ö tü rü ­ ş ü phesiz Allah onun duası nı kabul eder.

­ Size Cehenneme gireceklerden bazı ları nı tanı tayı m mı? Her azgı n mizaç ­

lı, hayrı engelleyici ve kibirli kiş i Cehennemliktir. ”8

 

368

 

 

8  S. İ. Mace, Hn. 4116, Et­ Tac 5/31.


 

 

İ slâ mî  Ş ahsiyetimizi Korumak Vazifemizdir

 

 


Hayat Dü sturları nı Allah’ı n ve Peygamberi Hz. Muhammed’in koyduğ u

İ slâ m Dini bü tü n insanlı ğ a ş u hakikati ilâ n etmiş tir:

“... İ zzet (hakimiyet, yü celik, ü stü nlü k) Allah’ı n, Peygamberinin ve mü minlerin­

dir. Fakat kalplerine iman akmamı ş kimseler (bu aç ı k gerç eğ i) bilmezler. ”1

Hakimiyet Allah’ı ndı r; O’nun emirleri ve yasakları nı ndı r.

Yü celik, Allah’ı n seç ip Peygamberlikle gö revlendirdiğ i Hz. Muhammed’in ve O’nun cihanı kuş atı cı ö nderliğ inindir.

Ü stü nlü k, Allah’a ve Peygamberine inanan ve itaat eden gerç ek mü ’minle­

rindir.

Mü ’minler imanları nı korudukları, İ lâ hi emir ve yasaklara itaat ettikleri, helâ ller ve haramlar ç izgisinde yaş adı kları sü rece en ü stü ndü rler,

İ slâ m Dini, Kur’â n diliyle gerç ek mü ’minlerin en ü stü n oldukları nı bildi­

rirken bu ü stü nlü ğ ü n imandan ve amelden kaynaklandı ğ ı nı da aç ı klamaktadı r.

 l­i İ mran sû resi â yet: 139.

“(İ slâ mî iman ve hayattan uzak kiş ilerin geç ici ü stü nlü klerine bakı p da)

gevş emeyin ve ü zü lmeyin. Eğ er gerç ekten inanı yorsanı z en ü stü n sizsiniz. ”

Hucurat sû resi â yet: 13

“... En ü stü nü nü z Allah’ı n ve Peygamberinin emirleri ve yasakları na en ç ok bağ lananı zdı r... ”

İ slâ m Dini’ne imanla ve hayatla oluş an İ slâ mî ş ahsiyeti korumak ve gü ç ­

lendirmek gö revimizdir.

 

 

1  Mü nafikû n, 8.


 

369


 

 


 

370


Bu gö revimizi yapabilmenin iki ana yolu vardı r.

 

a) Birincisi İ slâ mî ş ahsiyeti oluş turan imanı korumak, gü ç lendiren İ lâ hî emir ve yasakları tatbik etmektir.

İ slâ mî imanı zaafa uğ ratacak bü tü n inanç lar, fikirler ve değ er yargı ları İ s­

lâ mî ş ahsiyeti eritir.

 

İ lâ hî emir ve yasaklara uymamak da İ slâ mî ş ahsiyeti belirsizleş tirir.

 

Bu sebepledir ki İ slâ m’ı n sunduğ u doğ rularla ç atı ş an ilkeleri kabul eden, İ slâ m’la ç eliş en dü zenleri meş ru gö ren kiş ide İ slâ m ş ahsiyeti bulunamaz.

Ö rneğ in inanç ları nda ş ü pheye dü ş en, namaz kı lmayan, zekâ t vermeyen, iç ki iç en, kumar oynayan, zina yapan, faize dalan, eş lerini ve ç ocukları nı İ s­ lâ m’a yö nlendirmeyen kiş ide de İ slâ mî ş ahsiyet gö rü lemez.

b)  İ slâ mî  ş ahsiyeti  koruma  ve  gü ç lendirmenin  ikinci  ana  yolu  ise  ona aç ı ktan inanmayan kâ firleri, yü rekten inanmayan mü nafı kları ve Mü slü man gö rü nü mlü ahlâ ksı zları aş ağ ı lı k bilmektir. Onlardan korkmamaktı r. Ç ı karları ­ mı z iç in onları yü celtmemektir.

Aziz Mü ’minler!

 

aa) Mü slü man onları kendi iç dü nyası nda aş ağ ı lı k bilecektir.

 

İ slâ m Dini’ne inanmayan ve O’na bağ lanmayan insanları n siyasî konumu, ilmî kariyeri, tarihî ş ahsiyeti ve maddî gü cü ne olursa olsun onlar Mevlamı z katı nda aş ağ ı lı ktı r.

Mü nafikü n sû resi â yet: 4:

 

“Onları gö rdü ğ ü nde kı lı k kı yafetleri hoş una gider, konuş salar sö zlerini dinler­

sin. Fakat onlar (hayatları nı konumlandı ramadı kları ve amaç landı ramadı kları iç in

) iç i boş kü tü kler gibidir. Her ç ağ rı yı aleyhlerinde sanı rlar. Onlardan sakı n. Onlar (Allah’a ve O’ndan gelen değ er yargı ları na) dü ş mandı rlar. Allah onları n canı nı al­ sı n. Nası l da uzaklaş ı yorlar. ”

Allah’ı n yarattı ğ ı fı trat (yaratı lı ş ) dü zeni bü tü nü yle değ iş tirilemeyeceğ in­ den en ş erli tiplerde bile bulunması mü mkü n olan bazı mü spet ö zelliklere sa­ hip oldukları ve maddî bakı mdan geliş miş bulundukları iç in Allah’tan ve ebe­ diyet ö zleminden uzak erdemsiz yaş antı ları nı gö remeyip onlara sevgi besle­ mek, hayranlı k izhar etmek maddî ve manevî yö nden desteklemek İ slâ mî ş ah­ siyetle bağ daş tı rı lamaz.


 

 


Rabbimiz bu hâ li Kur’â n’da mü nafı klı k olarak vasfediyor ve azabı yla ş ö y­

lece tehdit ediyor:

 

“Ey Peygamber! Kalpleriyle inanmamı ş olanlara elem verici bir azabı haber ver. Ç ü nkü onlar mü ’minleri bı rakı p, kâ firleri temsil ve tasarruf yetkisi verilebi­

lir yaran ediniyorlar. Onlar İ zzeti (hakimiyeti, yü celiğ i, ü stü nlü ğ ü ) onları n ba­

tı l inanç ları, otoriteleri ve yaş ayı ş ş ekillerinde mi arı yorlar. Ş ü phesiz İ zzet bü tü nü y­

le Allah’ı ndı r. ”2

 

Mü ’minler!

 

bb) Değ inildiğ i gibi İ slâ mî ş ahsiyeti korumanı n ve gü ç lendirmenin ikin­

ci ana yolu kâ firler, mü nafı klar ve Mü slü man gö rü nü mlü ahlâ ksı zlardan kork­

mamaktı r ve ç ı karları mı z iç in onları ö vgü ler yağ dı rmamaktı r.

 

Eğ er Mü slü manlar onlardan korkarlar da hakları nı aramaz, gerç ekleri hay­ kı rmaz ve bir de menfaatler iç in onlara yü celtirlerse İ slâ mî ş ahsiyetlerini koru­ yamazlar. Nitekim koruyamamı ş lardı r.

Bunun iç indir ki İ slâ m karş ı tı yerel kâ firler ve mü nafı klar toplumumuzda etkinlik kazanabilmektedirler.

Bunun iç indir ki bencil siyasetç iler, sö mü rü cü faizciler, vurguncu kara­ borsacı lar, rü ş vetç i yö neticiler, maddeperest tü ccar, ç ı karcı bilginler, cinsellik pazarlayan sanatkâ rlar, gerç ekleri saptı ran, dedikodu ü reten medya mensup­ ları toplumumuzda rağ bet gö rebilmektedirler.

Halbuki Dinimiz, bu tip insanlara karş ı İ slâ mî ş ahsiyetimizle ortaya ç ı k­

mamı zı emretmektedir. Peygamberimiz (s. a. ) ş ö yle buyururlar:

 

“Cihadı n en faziletlisi zalim yö neticilere/yö netimlere karş ı gerç ekleri hay­

kı rmaktı r. ”

 

“(Ey İ nananlar! ) İ nsanlardan korkmak, sizden birinizi ş ahit olduğ u gerç e­

ğ i sö ylemekten alı koyması n. Zira gerç eğ i haykı rmak ö lü mü yaklaş tı rmaz, rı z­

kı da uzaklaş tı rmaz.

 

“(Allah’ı n ve Peygamberinin emirleri ve yasakları na inanmayan veya bu ilâ hî buyruklara gö re yaş amayan) bir fası k kiş i ö vü ldü ğ ü zaman Allah ö fkelenir. Bu yü zden Arş â lemi sallanı r. ”

 

2  Nisa, 138­139.


 

371


 

 


 

372


“İ manlı ve amelli de olsa bir zengine (zenginliğ i iç in) saygı gö steren kiş inin

dillinin ü ç te ikisi gitmiş olur. ”3

Mü ’minler!

Peygamberimizin  gö revlendirici  bu  irş atları  izinde  İ slâ mî  ş ahsiyet  bay­ rağ ı nı  aç amayanlar,  korku  humması na  tutulanlar  ç ı karları  iç in  dalkavuklu­ ğ u ü stlenenler ruhları nı bizzat satmı ş kö lelerdir. Cemiyetimiz esasen bu mâ na kö lelerinden muzdariptir.

Ş u gerç ek iyice bilinmelidir ki Mü slü manlar imansı z ve ahlâ ksı z kadrola­

ra karş ı ancak zarar verebilecekleri kesinlik kazandı ğ ı zaman geç ici ve geç iş ti­

rici bir sessizliğ e bü rü nebilirler.

Verdiğ i bu ruhsatı Kur’â n­ı Kerimde Rabbimiz ş ö yle aç ı klar:

“Mü ’minler, (kendileri  gibi) mü min olanları bı rakı p da kâ firleri kendilerini yö netir veliler edinmesinler. Kim bö yle yaparsa Allah ile bağ ları nı koparı r. Ancak onlardan (gelebilecek  kesin  zararlar  karş ı sı nda) korunmanı z iç in onay verebi­ lirsiniz. Allah sizi kendisinin emirlerine karş ı gelmekten sakı ndı rı r. Ç ü nkü dö nü ş Allah’a olacaktı r. ”4

Mü ’minler!

Hutbemizi hulâ sa edersek deriz ki, İ slâ mî ş ahsiyetimizi korumak ve gü ç ­

lendirmek ana vazifemizdir.

Bu vazifemizi yapabildiğ imiz sü rece en ü stü n biziz. Sö zü Kur’â n’a bı rakalı m:

“Kitap ehli Yahudilerden, Hı ristiyanlardan ve putperest/materyalistlerden Kâ ­

fir  olanlar  (yok  mu? )  Onlar  cehennemdedir  ve  orada  kalı cı dı rlar.  Onlar  yara­

tı lmı ş ları n en ş erlileridir.

İ man edip de (İ slâ mî emir ve yasaklar doğ rultusunda) iyi iş ler yapanlara gelince… onlar da yaratı lmı ş ları n en hayı rlı ları dı r. Onları n Rableri katı ndaki mü ­ kâ fatı, altı ndan ı rmaklar akan Cennetlerdir. Orada ebedî olarak kalı cı dı rlar. Al­ lah onlardan razı olmuş, onlar da Rablerinden razı olmuş lardı r. İ ş te bu (yü celik ve mü kâ fat İ slâ mî ş ahsiyetlerini koruyarak ) Rablerinden korkanlara verilecektir. ”5

 

3  Sı rası yla bak: Keş fü l­Hafa, Hn. 457; İ. Kesir, Maide, 54 (2/70); K. Hafa, Hn. 275, 3444.

4  Â l­i İ mran, 28.

5  Beyyine, 6­8.


 

 

İ slâ m Bize Ne Kazandı rdı?

 


Mü slü man olarak yaş amak ve can vermek isteyen her fert, ş u sualleri ken­

di vicdanı na tevcih etmek mecburiyetindedir:

­ İ slâ m bana ne kazandı rdı?

­ Mü slü man olmasaydı m, kaybı m ne olacaktı?

­ Halen İ slâ m Dini’nin hayatı mdaki mü spet rolü nedir?

Evet, her Mü slü man bu sualleri kendi vicdanı na yö neltecek ve cevap al­

maya ç alı ş acaktı r.

Ruhî buhranları mı z, iktisadî (ekonomik) bunalı mları mı z, ahlâ kî ç ö kü ntü ­

mü z, ilmî ve teknik alandaki geriliğ imiz bu tü rlü tefekkü rü gerekli kı lmaktadı r.

Bu noktadan hareket etmedikç e ne ferdî durumumuzu teş his ve tedavi, ne de iç timaî (sosyal) durumumuzu tespit ve tanzim edebiliriz.

Evet... İ slâ m bize ne kazandı rmı ş tı r?

Gerç ekten İ slâ m, kiş isel ve toplumsal hayatı mı zı kuş atan inanç ve yaş am kuralları yla bizlere, ruhî hayatı mı zı tatmin, maddî hayatı mı zı tanzim edecek mü kemmel bir nizam sunmuş tur.

Biz bu nizama inanmakla Hak’la mü mtaz bir sı nı fı n bahtiyarları olmak konumundayı z. Ç eş itli batı l sistemlerin bağ lı ları, materyalistler, Hı ristiyanlar, Mû sevî ler, dü nyâ ile â hireti birleş tiren, insanı maddî ve manevî yapı sı yla de­ ğ erlendiren, fert, aile ve toplum mü nâ sebetlerini gerç ekç i biç imde dü zenle­ yen, doğ al ç evremizi hizmetimize sunulmuş Allah’ı anan varlı klar olarak bize tanı tan hü lâ sa insanlı k hayâ tı nı inanç tan ahlâ ka, ekonomiden siyasete her yö ­ nü yle kuş atan bö yle bir nizâ mı n imanlı ları olmak nimetinden yoksundur.


 

 

373


 

 


 

374


Gerç ek bu olması na rağ men “İ slâ m bize ne kazandı rmı ş tı r? ” suâ line ne­

den mü spet bir cevap verebilecek durumda değ iliz?

Yü rekten ve de aç ı k bir dille ifade ve itiraf etmeliyiz ki; bizler, imanı mı zı ruhları mı za sindirememiş iz, hayatı mı zı inandı ğ ı mı z ilâ hî dü zene gö re tanzim edememiş iz. Ö z deyimle niç in ve neden inandı ğ ı mı zı n ş uurundan yoksunlu­ ğ umuzun tabî i neticesi olarak ameli hayatta İ slâ mlaş amamı ş ı z.

Aziz Mü ’minler!

­ Kayı tsı z ş artsı z mutlak hâ kimiyetin Allah’ta olduğ unu ve hayatı n O’nun emirlerine gö re yaş anması gerektiğ ini sü rekli bir ş ekilde talim etmesi iç in farz kı lı ndı ğ ı ş uurundan gafletle kı lı nan namazlar,

­ Sosyal adaleti iman ve ibâ det gö revi haline getiren ö nemi bilinmeden ve vicdanî hazzı duyulmadan gelenek ç izgisinde verilen zekâ tlar,

­ Kiş isel, sosyal ve evrensel hedefleri kavranmadan tutulan oruç lar ve ya­

pı lan haclar…

Bü tü n bunlar bir tarafa, cemiyetimizde, İ slâ m, kabul ettiğ imiz toplum dü ­ zenimiz tarafı ndan dirilerin hayat dini olmaktan ç ı karı lmı ş, ö lü lerin merasim dini haline getirilmiş tir.

Neticede, bizler, kafamı za gö re inanmı ş ı z, İ slâ m’a gö re mü ’min olmamı ­ ş ı z ki İ slâ m bizi yar ve ağ yarı n kabul ve tasdik edebileceğ i ö lç ü de yü celiğ e er­ dirmiş olsun.

Buyurunuz, Hucurâ t sû resinin 15. â yetinde sunulan gerç ek mü ’minlerin portresini beraberce izleyelim. Rabbimiz ş ö yle buyuruyor:

“Gerç ek mü ’minler ancak Allah’a ve O’nun Peygamberine inanı rlar. Sonra da (inanç ları  doğ rultusunda  yaş amaları  gerektiğ ini  kabulde)  ş ü pheye  dü ş mezler. Bu yolda malları yla ve canları yla cihâ d ederler. İ ş te yaş ayı ş ları yla imanları nı doğ ­ rulayan gerç ek mü ’minler onlardı r. ”

Muhterem Mü ’minler!

Anlamı nı  sunduğ umuz  â yet­i  kerî mede  ç izilen  mü ’min  portresini  izler­

ken, aş ağ ı da ö zetlediğ imiz suallerin ç izdiğ i doğ rultuda dü ş ü nmeli, “İ slâ m bi­

ze ne kazandı rmı ş tı r? ” sorusuna, gerç eğ i yansı tacak bir cevap bulmaya ç alı ş ­

malı yı z.

­ Bizler, imanı mı zı n icâ bı olarak hayatı mı zı rehberliğ inde tanzim etmemiz gereken Kur’â n ve Sü nnet kaynakları nı tanı maya ç alı ş ı yor, yabancı ve istilâ cı batı l kü ltü rlere karş ı İ slâ m kü ltü rü ile kendimizi gü ç lendirebiliyor muyuz?


 

 


­ İ slâ m Dini’nin değ iş mez ve değ iş tirilemez nitelikteki emirleri ve yasak­

ları nı n yö netiminde manevî bir asker ruhuyla yaş ayan disiplinli bir mâ nâ eri olabiliyor muyuz?

­  Allah’a  ve  â hiret  Gü nü ’ne  olan  imanı mı zla  hayata  olgun  bir  mü ’min mantı ğ ı yla bakabiliyor, ferdî, ailevî ve sosyal hayatı mı zı ibâ det aş kı yla yaş aya­ biliyor muyuz?

­ Bir gayr­i mü slimden ç ok daha istikrarlı bir ahlâ k ve fazilet adamı, ş uur­

lu, kararlı bir nizam insanı olabiliyor muyuz?

­ Dî nimiz, “İ nsanları n en hayı rlı sı, insanlara en ç ok faydalı olandı r. ” ö lç ü ­ sü nü koyarak İ slâ mî değ erimizi insana yö nelik sosyal hizmetlerimizle irtibat­ landı rı rken, dı ş ı mı zdaki insanlardan daha atı lı mcı bir toplum insanı olabiliyor muyuz?

­ İ nancı mı z bizi, ahlâ kta, ilimde, fikirde, sanatta ve ticâ rette her geç en gü n geliş mek isteyen ilerici ve hamleci bir ruhun sahibi kı labiliyor mu? Aklı nı bi­ raz olsun kullanabilen insanları n bile ş iddetle kaç ı nmaya ç alı ş tı kları ö rneğ in iç ­ ki, kumar ve zinadan, yalandan, sö mü rü cü faizden ve haklara tecavü zden ima­ nı mı zla korunabiliyor muyuz?

­ İ slâ m Dini’nin imanlı sı olarak, insanları iyiye, gü zele ve doğ ruya davet edebiliyor, kö tü lü kler ve ç irkinliklerden sakı ndı rabiliyor muyuz? Bunun iç in hayı rlara ç ağ ı ran sivil toplum ö rgü tleri oluş turabiliyor muyuz?

­ İ slâ m’a bağ lı lı ğ ı mı zla fabrikaları mı za ve iş yerlerimize ayrı calı k kazandı ­ rabiliyor, inancı mı zı â dil ü cret ö deyerek, sağ lam ve gü zel ü retim yaparak gö s­ terebiliyor muyuz?

­ Â mir­memur, idareci­vatandaş, ö ğ retmen ­ö ğ renci, evlâ t­ebeveyn, ü re­ tici­tü ketici, iş veren­iş ç i, alı cı ­satı cı vs. olarak kendi nefsimiz iç in istediğ imizi diğ er mü ’min kardeş lerimiz iç in de isteyebiliyor muyuz?

Yukarı da mü ş ahhas(somut) ö rnekler halinde ancak bir kı smı nı sunabildi­ ğ imiz ve her biri bir Kur’â n ve Sü nnet kuralı icabı yapı lması gereken vazifeleri­ mizi yaparak veya yapmaya ç alı ş arak inandı ğ ı mı z İ slâ m dü zenini aile yuvası n­ da, bü roda, fabrikada, mektepte, kı ş lada ve her yerde yaş ayabiliyor muyuz?

Bü tü n bu suallere olumlu bir cevap verebiliyorsak, gerç ek mü ’miniz. Ha­ kikî mü ’min olduğ umuz sü rece de İ slâ m Dini’nin bize kazandı rdı ğ ı maddî ve manevi değ erlerin hazzı ve mutluluğ u iç erisinde kazanç lı yı z.

Eğ er mü spet (olumlu) bir cevap veremiyorsak, İ slâ m Dini’ni bu ilâ hî dü ­


 

375


 

 


 

376


zenin istediğ i ş ekilde yaş ayan bir mü ’min değ iliz ki İ slâ m, ruh dü nyamı zı ay­

dı nlatsı n, ahlâ k ve fazilet değ erleriyle donatsı n ve bizi manâ doruğ umuza kai­

de olabilecek gü ç lü eserlerin mucidi ve sahibi kı labilsin.

Aziz Mü ’minler?

Katiyetle bilmeliyiz ki, bizi haklar ve hü rriyetlere saygı da, ahlâ kta, ilim­

de, teknikte, sanatta, ticarette geliş tiremeyen Mü slü manlı ğ ı mı z, dü nyamı z gi­

bi â hiretimizi de mutlu edemeyecektir.

Peygamberimiz ne gü zel buyurmuş lardı r:

“İ man; arzularla ve dı ş a dö nü k sü slenmelerle gerç ekleş mez. O, kalpte kö kleş me­

siyle, yaş ayı ş ı n da onu doğ rulaması yla vü cut bulur. ”1

Evet, olgun ve mesut bir Mü slü man olarak yaş amak, Cennet’e hak ka­ zanmı ş, mü ’min olarak can vermek isteyen her fert, her zaman, her yerde ve her vesî le ile “İ slâ m bana ne kazandı rmı ş tı r? ” sualini vicdanı na yö neltecektir. Olumlu bir cevap alabilmek iç in de İ slâ mî gö revlerini yapmada tam bir aş k, azim ve sabı rla ç ı rpı nacaktı r.

İ manı mı zı  inkı lâ ba  dö nü ş tü rmedikç e,  hak,  hayı r,  tekâ mü l  ve  mutluluk ç ı ğ ı rı aç ı lmayacaktı r.

Sö zü Kur’â n’a bı rakı yorum:

“İ man edip de (Allah’ı n ve Peygamberinin emirleri ve yasakları doğ rultu­ sunda) gü zel ameller yapanlar (yok mu? ) Ne mutlu onlara. Nihayet dö nü lü p gidi­ lecek gü zellikler yurdu Cennetler de onları ndı r. ”2

 

1  C. Sağ î r (leyse... ), 2/134.

2  Ra’d sû resi, â yet, 29.


 

 

Ne Zaman Gerç ek Mü slü man Olacağ ı z?

 


İ nsan ö mrü sı nı rlı dı r. Her an da sona erebilir. Bu sebeple akı llı insan ya­

pabileceğ ini yapar, ertelemez. Hele hele Allah’ı n huzurunda muhakeme olu­ nacağ ı na,  gü nahları ndan  ö tü rü  ceza  gö receğ ine,  ibâ detleri,  hayı rları  ve  top­ luma  yö nelik  hizmetleri  ile  mü kafat  alacağ ı na  inanan  mü ’min,  yapacağ ı m­ edeceğ im diyerek hiç mi hiç ertelemez. Ç ü nkü o, ertelemek bir tarafa sonraya bı rakı lması tabî i olabilecekleri de anı nda yapması gereken insandı r.

Dü ş ü nü len, beklenen gelecek gelmeyebilir. Gelse de engelleri getirebilir. Bizlere bu gerç eğ i dü ş ü ndü rtü cü, tam bir inanç ve aş kla da hayı rlara yö neltici bir hadislerinde Yü ce Peygamberimiz ş ö yle buyurur:

“İ yi iş ler yapmakta acele ediniz. Siz, gelecekten hayı rlar yapmanı zı engel­

leyecek ş u yedi ş eyden baş ka ne bekliyorsunuz: Unutturacak fakirlikten,

Azdı racak zenginlikten,

(Akli ve bedeni dengeyi) bozacak hastalı ktan, Saç ma sapan sö yletecek ihtiyarlı ktan,

Ansı zı n gelecek ö lü mden,

Gelmesi beklenen ş er(lerin en bü yü ğ ü ) olan Deccal’den,

Yahut belâ sı daha bü yü k ve daha acı olan Kı yamet’ten daha baş ka bir ş ey mi bekliyorsunuz? ”1

Mü ’minler!

Maddî ve manevî hayatı nda tekâ mü l edebilecek ve Cennetlere girebilecek mü ’minler hayata iman mantı ğ ı yla bakarak yaş adı ğ ı â nı n ö mrü n değ erlendi­

 

 

1  Sü nen­ü Tirmizî, Hadis No: 2307.


 

377



  

© helpiks.su При использовании или копировании материалов прямая ссылка на сайт обязательна.