Хелпикс

Главная

Контакты

Случайная статья





a) Maddî kalkınma 5 страница



zü geç en haram ve ibtı lalardan kaç ı nma hususunda nefsiyle sı kı bir savaş ver- melidirler.

Hulâ sa  olarak  deriz  ki  Hayat  Nizamı mı z  olan  Kur’â n’ı n  Peygamberimi-

ze indirilmeye baş landı ğ ı Ramazan ayı nda biz mü ’minler nefislerimize Kur’â n terbiyesi tatbik etmeliyiz. Nefislerimizi fiilen Kur’â n hayatı na intibak ettirirken Kur’â n’la fikrî rabı taları mı zı geliş tirmeye de ç alı ş malı yı z. Bizler Peygamberimi- zin sü nnetini izleyerek Ramazan ayı nda ö zellikle Kur’â n okumaya ve dinleme-

ye ö nem vermeliyiz. Kur’â n-ı Kerimin Allah’ı n Kitabı olduğ una inanan insan- lar olarak Kur’â n â yetlerini bu Ramazan ayı nda ve bize nazil oluyormuş gibi imanî bir heyecanla okumalı, dinlemeli ve ü zerinde tefekkü r etmeliyiz. Bunun iç inde Ramazan ayı Kur’â n-ı daha ç ok ö ğ renme ayı olmalı dı r.

Kur’â n okuması nı bilmeyenlerimiz Ramazan gecelerini bu ö ğ renime tah- sis etmelidirler. Kur’â n okuması nı bilenler de Kur’â n’dan dersler takip etmeli, fakat yalnı z okuma ile yetinmemelidirler. Kur’â n tercü meleri ve tefsirleri veya Kur’â n â yetlerini aç ı klayı cı değ iş ik mevzulardaki muteber dini eserleri okuma- lı dı rlar. Ayrı ca vaaz ve konferanslar dinlemelidirler.

Ö z ifadeyle Ramazan, mü ’minler iç in bir eğ itim ayı olduğ u gibi bir ö ğ re- tim ayı da olmalı dı r.

Hutbemizi Hz. Enes’in rivayet ettiğ i bir hadisle bitiriyorum. O, ş ö yle an- latı yor:


 

 


Ş a’ban ayı nı n son gü nü Allah’ı n Resulü bize ş ö yle hitab buyurdu:

­ Ey insanlar! Bü yü k ve bereketli bir ay gö lgesini ü zerinize saldı.

Bu ayda bin aydan daha hayı rlı olan bir gece; Kadir gecesi vardı r.

Allah bu ayı n orucunu farz kı ldı. Gecelerini ibâ detle değ erlendirmeyi de ö ğ ü tledi Allah’ı n sevgisine ermek iç in kim bu ayda bir hayı r yaparsa Ramaza- nı n dı ş ı nda yetmiş farz yapan kiş i gibi sevab kazanı r. Kim de bu ayda bir farz yaparsa bu ayı n dı ş ı nda yetmiş farz yapan kiş i gibi sevab alı r.

Bu ay sabı r ayı dı r. Sabrı n mü kâ fatı ise Cennet’dir. Bu ay yardı mlaş ma ayı - dı r. Mü ’minlerin rı zı kları nı n artı rı lacağ ı aydı r.

Kim bu ayda bir oruç luya iftar verirse bu onun gü nahları nı n bağ ı ş lanma- sı na  ve  nefsinin  Cehennem’den  kurtulması na  sebep  olur.  Ayrı ca  oruç lunun sevabı ndan bir kı smı eksiltilmeksizin ona oruç lunun mü kâ fatı gibi mü kâ fat verilir.

Bu ay, evveli rahmet, ortası bağ ı ş lanma ve sonu da Cehennem’den kurtu- luş olan bir aydı r.

Her  kim  yö netimi  altı ndakinin  iş ini  azaltı rsa  Allah  onu  bağ ı ş lar  ve  onu

Cehennem’den kurtarı r.

Bu ayda dö rt ameli ç ok ç ok yapı nı z. (Bunlardan) ikisi ile Rabbinizi razı edersiniz. İ kisini yapmaya ise daima muhtaç sı nı z.

Rabbinizi hoş nut edeceğ iniz iki amel Allah’tan baş ka hiç bir ilâ h olmadı - ğ ı na ş ahâ det etmeniz ve Ondan affı nı dilemenizdir. Yapmaya muhtaç olduğ u- nuz iki amel ise Allah’dan Cenneti istemeniz ve Cehennem ateş inden O’na sı - ğ ı nmanı zdı r.

Her kim oruç luya su iç irirse Allah ona benim havzandan su iç irir ve o Cennet’e girinceye kadar bir daha susamaz. ”1

 

 

1  Hayatü s- Sahabe, 3/384 den ö zetlenmiş tir.


 

265


 

 

Peygamberimizin Hicreti ve Hicrî  Takvim

 


 

266


...................... gü nü,  Peygamberimizin  Mekke’den  Medine’ye  hicretini

esas alan İ slâ mî, diğ er bir ifade ile Hicrî takvime gö re............................. hicri senenin ilk gü nü dü r.

Bu mü nasebetle bu haftaki hutbemizde, hicreti tarif edecek, Peygamberi- mizin tarihî hicretini ö zetleyerek sunacak, O’nun hicretine sahip ç ı kmamı z ge- reğ ini aç ı klamaya ç alı ş acağ ı z.

Ana kaynakları mı z olan Kur’an ve Sü nnet’in aç ı klamaları na gö re hicreti ş ö ylece tanı mlayabiliriz.

Hicret: Allah’ı n ve Peygamberinin yasakladı kları nı terk etmektir. İ slâ m dı ş ı veya karş ı tı inanç lar ve yaş am kuralları nı n egemen olduğ u Kü fü r Yurdu’ndan Kur’an ve Sü nnet yö netiminin hâ kim olduğ u İ slâ m Yurdu’na gö ç etmektir.

İ slâ m Tarihi’nde gö ç anlamı na hicreti ilk gerç ekleş tiren Yü ce Peygambe- rimiz ve ilk mü ’minler olmuş tur.

Mü ’minler!

İ nsanlı k  camiası nı n  yaradı lı ş  gayesini,  ö lü m  sonrası  inancı nı  yitirdiğ i, ma’nevî ve insanî değ erlerini kaybettiğ i en buhranlı ç ağ ları nda biri olan 7. as- rı n baş ları nda Yü ce Rabbimiz, insanlı ğ a son elç isi Hz. Muhammed’i nihaî buy- rukları nı iç eren Kur’an ile gö nderdi.

Ş anlı Peygamberimiz, bü tü n insanlı ğ ı yö nelik kutsal ç ağ rı sı na baş ladı ğ ı Mekke ş ehrinde, bu ş ehrin siyasî ve iktisadî egemenliğ ini ellerinde bulundu- ran kiş ilerin muhalefetine uğ radı.

Ataları mı zı, ö nder tanı dı kları mı zı ü zerinde bulduğ umuz sistem bize ye- ter diyerek kâ inatı n Rabbine ve O’nun insanlı ğ ı mesut edecek ulu nizamı na


 

 


inanmayı red eden bu inkâ rcı lar gü ruhu, Aziz Peygamberimize ve azı nlı ğ ı teş -

kil eden ilk Mü slü manlara pek ç ok zulü m yaptı lar. Alaya aldı lar, tehditler etti- ler. Vahş et sergilediler. Ardı arkası kesilmeyen suikastler tertiplediler, kan dö k- tü ler. Mü ’minlere hayat hakkı tanı mak istemediler.

Ş anlı Peygamberimiz ve O’na inanı p bağ lananlar ilk mü ’minler, yaş adı k- ları olumsuz ş artlar iç erisinde, insanlı k takatı na sı nı r ç izecek bir mü câ dele ve fedakâ rlı kla Hak ü zerinde yaş adı lar, ş ehid verdiler. Fakat İ slâ m’dan dö nmedi- ler. Kü fre rı za gö stermediler ve zalim kâ firlere taviz vermediler.

Mekke site devletinin yö neticileri olan Ebu Cehiller kadrosunun zulü mde azgı nlaş tı kları Mekke devri son yı lları nda; Peygamberliğ in 11. senesinde, Mi- na/Akabe’de Peygamberimizle gö rü ş en 6 Medine’li zevat Mü slü man oldular. Bu 6 Medine’li Mü slü manı n ç alı ş maları yla. Peygamberliğ in 12. yı lı nda Pey- gamberimizle  gö rü ş me  yapan  Medine’li  Mü slü manları n  sayı sı  onikiye  yü k- seldi

Peygamberimiz, ikinci Akabe olarak da anı lan bu gö rü ş mesinden sonra, Medine’ye İ slâ m’ı ö ğ retip yaymak ü zere, genç mü ’min Musab b. Umeyr’i ö ğ ret- men olarak gö nderdi.

Bu bilgili ve samimî genç ö ğ retmenin ç alı ş maları yla, Medine’de Mü slü - manlı k bir ç ı ğ gibi geliş meye baş ladı.

13. yı lı n hac mevsiminde, Mekke’de Peygamberimizle gizli bir gö rü ş me yapan Medî neliler ikisi kadı n olmak ü zere yetmiş ü ç Mü slü mandı. Bunlar Pey- gamberimizi koruyacakları na, İ slâ m Dini’nin tebliğ edilmesine ç alı ş acakları na, Mü slü manlı ğ ı kayı t ş artsı z yaş ayarak bu uğ urda mü cadele edeceklerine, her halü kâ rda Hz. Peygamber’in izinde olacakları na sö z vererek ş anlı Peygamberi- mizi Medine’ye davet ettiler.

Bu davetten sonra, Peygamberimiz ve Mekke’de kendilerine hayat hakkı tanı nmak istenmeyen mü ’minler; Rabbimizin emri ve mü saadesiyle yurtları - nı, malları nı, hatta anne, baba eş ve ç ocukları nı bı rakarak Medine’ye hicret et- tiler. Bö ylece Hak’la Batı lları n savaş ı sü rdü kç e, hicret edilebilecek İ slâ m yurdu oldukç a devam edecek olan Hicretin ö ncü leri oldular.

Aziz Peygamberimiz, sadı k dostu Hz. Ebu Bekir’le hicret buyurdular. Me- dine’de cihandeğ er bir misafir olarak sevgi gö sterileri iç erisinde karş ı landı lar.


 

267


 

 


 

268


Peygamberimiz, İ slâ m’ı tebliğ ve İ slâ m Dü zenini kurma ç alı ş maları na bu

ş ehirde devam buyurdular ve bu ş ehirde ebedî â leme irtihâ l ettiler. 1

Mekke’de baş ladı ğ ı tebliğ gö revini sü rdü rerek insanlı ğ ı nû r’a ç ı karmak, iktisadî, iç timaî ve ahlâ kî ö lç ü leri iç ersinde İ slâ m Dü zenini kurmak iç in Pey- gamberimizin dehş et verici bir takip altı nda yaptı kları bu hicret, Hz. Ö mer’in yö netimi devrinde Hicrî takvime kaynak oldu. Hz. Ö mer’in riyasetindeki is- tiş are meclisinde, Hz. Ali’nin teklifi ile hicret yı lı, İ slâ m takviminin birinci yı -

lı olarak tespit edildi. 2

Ası rlar boyunca Mü slü manlar, zaman ö lç ü sü olarak iş te bu Hicrî takvimi kullandı lar. Bu takvim Mü slü manları n hayatı na girdi.

Aziz ecdadı mı z da, Anadolu toprakları ü zerinde ası rlarca bu takvimi kul- landı lar. Toprakları mı z ü zerinde Hicrî takvim bir semboldü.

1071 Malazgirt zaferiyle, ikinci bir Medine olan Anadolumuza davet edi- len Peygamberimiz, ma’nevî varlı ğ ı ile bu topraklara hicret etti. Sekiz buç uk ası r, cihandeğ er bir misafir olarak Anadolu toprakları nda ağ ı rlandı. Gö nü ller O’na aç ı ldı, yö netimler O’na bağ landı ve Ş anlı Peygamberimiz bü tü n mü esse- selerimize ö nder oldu. Hicrî takvim iş te bu sekiz buç uk ası rlı k her an ş uurlar-

da yaş ayan hicret devri yü celiklerini tespit eden ö lç ü ydü.

Ş ü phesiz ö nemli olan Hicrî takvim değ ildir. Hicrî takvimi doğ uracak Hic- ret olayı dı r. Hicret’e vasat (ortam) hazı rlamaktı r.

Bizler, Hz. Peygamberin hicretine sahip ç ı karak yaş adı ğ ı mı z dö nemin ş art- ları nı n gerektirdiğ i Muhacirler ve Ensardan olmak mecburiyetindeyiz.

Mü ’minler!

a) Hz. Peygamberin Hicretine sahip ç ı kmak Hz. Peygamber ve ilk mü - minler gibi, Allah’ı n varlı ğ ı, birliğ i ve egemenliğ ini tanı mayan kâ firlerle ve kü - fü r  sistemleri  ile  kaynaş mamaktı r.  İ slâ m’la  ç atı ş malı  ilkeler  ve  mü esseselere karş ı kü ltü rel baş kaldı rı da bulunmaktı r.

b) Hz. Peygamberin Hicretine sahip ç ı kmak İ slâ mî inanç ve dü sturlara gö re yaş ayabilmemiz iç in ilk muhacir mü minler gibi gereğ inde mallardan ve canlardan geç mektir.

 

1  a) İ slâ m Peygamberi, Muhammed Hamidullah, İ stanbul 1966.

b) Asr-ı Saadet, Peygamberimizin Ashabı, Sebilü rreş ad, 1964, 2/375-380.

2  Asr-ı Saadet, Peygamberimizin Ashabı, 1/246.


 

 


c) Peygamberimizin Hicret’ine sahip ç ı kmak Medineli ilk mü ’minler olan

Ensar gibi samimi Mü slü manları gü ç lendirmek, onlar iç in gerekli fedakarlı -

ğ ı yapmaktı r.

d) Peygamberimizin Hicretine sahip ç ı kmak İ slâ m Dü zenine talip olmak ve Ensar gibi Peygamberimizi yurdumuza davet etmektir.

Evet. her bir mü ’min kardeş imiz, sevgili Peygamberimizi bir cemiyet ö n- deri olarak hayatî mü esseselerimizin baş ı na geç irmek iç in, -Medine’li Ensar gi-

bi- davet etmelidir.

Tam bir iman ve ş uurla bu davet yapı lmadı kç a Peygamberimizle aramı z- da gü ç lü bir rabı ta kurmak mü mkü n değ ildir.

İ slâ m’ı yaş ayacağ ı mı za, yaş anması iç in ö rnek olacağ ı mı za, Kur’â n ve Sü n- net nizamı nı n dı ş ı nda hiç bir rejimi ruhen benimsemeyeceğ imize sö z vererek Yü ce Peygamberimizi manevî ş ahsiyetiyle yurdumuza davet etmeliyiz.

Ç ok  iyi  bilmeliyiz  ki,  bü tü n  dü nya  ü lkeleri  gibi,  â ciz  ö nderlerin,  bâ tı l felsefelerin,  materyalist  rejimlerin  karanlı ğ ı nda  muzdarip  olan  ve  buhranlar yaş ayan mü barek yurdumuza, Allah’ı n Peygamberi, manen hicret etmedikç e; eğ itim, medya ve ü niversite gibi mü esseselerimizin baş ı na geç irilmedikç e, biz mü ’minler iç in istikbâ l pek elî m olacaktı r.

Mü ’minler!

Peygamberimiz: “Ramazan-ı Ş eriften sonra tutulan oruç ları n en hayı rlı sı, Allah’ı n ayı olan Muharrem’de tutulandı r. ”3 buyurmuş lardı r.

Bu hadî sin ı ş ı ğ ı nda, sizlere.................. gü nü baş layacak yeni yı lı nı za oruç -

la girmenizi tavsiye ederim. Nefsime ve sizlere ö zel yazı ş maları nı zda Hicrî Tak- vimi kullanmanı zı da ö ğ ü tlerim.

Yeni yı lı mı zı n İ slâ m Alemi hakkı nda hayı rlı olması nı diler, hutbemi â yet- lerle bitiririm.

“Ey mü ’minler! Allah’a ve Resulü ne itaat edin. Dinleyip dururken Allah’ı n ve

Peygamberinin buyrukları ndan yü z ç evirmeyin. ”

“... Ebedi mutluluk ancak Allah’ı n ve Peygamberinin emirleri ve yasakları na gö re yaş ayanlar iç indir. ”4

 

3  Tac 2/88.

4  Enfal 20, Kasas 83.


 

269


 

 

İ stanbul’un Fethi

 

 


 

270


Ma’na ve madde fâ tihi olan Peygamberimiz, İ stanbul’un fethini mü jdele-

yen mucizevî bir hadislerinde ş ö yle buyurmuş lardı r:

“Kostantiniyye elbette feth olunacaktı r. Onu fetheden kumandan ne gü zel ku­

mandan, onu fetheden asker ne gü zel askerdir. ”1

Her haberi doğ ru, her sö zü gerç ek, her iş areti hak olan Yü ce Peygamberi- miz, bu mü barek sö zleri ile İ stanbul’un fetih emirlerini vermiş, bu emri yerine getirecek kumandanı sevmiş, fetih mü câ hidlerini bağ rı na basmı ş tı.

Sevgili Peygamberimizin inanan kalpleri fetih aş kı yla ç ağ latan bu iltifatı, İ stanbul’un Mü slü manlar tarafı ndan defalarca muhasara edilmesine yol aç mı ş -

tı. Fakat bu manevî devlet Osman Oğ ulları ’ndan Fâ tih Sultan Mehmet Han’a nasî b olmuş tu.

İ slâ m  Dini’nin  hayat  nizâ mı  ve  adalet  ilkesi  ü zerinde  kurulan  Osman-

lı Devleti’nin, Ulu Peygamberimizin izinde yetiş tirilmiş 22 yaş ı ndaki bu genç bilgin  hü kü mdarı,  Peygamberimizin  “O  ne  gü zel  kumandandı r”  mü jdesine mazhar olma aş kı yla yanmı ş tı. Gece-gü ndü z fetih sevdası yla yaş amı ş, sağ lam bir imanla lü zumlu bü tü n hazı rlı kları yapmı ş, gerekli tedbirleri almı ş tı.

6  Nisan  1453  Cuma  gü nü  surları n  dibinde  kı lı nan  Cuma  namazı ndan sonra ufukları inleten tekbir sedâ ları ile muhasara baş lamı ş tı.

İ stanbul’un  fethi  arzusuyla  tutuş an  maddî  ve  ma’nevî  gü ç le  mü ceh- hez ü ç yü z bin mü cahid ve yü z yirmi parç a donanma ile baş layan muhasa- ra, elli ü ç gü n sü rmü ş tü. Gü llelere dayanan surlar, candan, canandan geç en mü câ hidlerin gaza ve ş ehâ det mefkû resine mağ lû b olmuş tu.

 

 

1  C. Sağ î r, 2/123.


 

 


Muhasara uzadı kç a bâ zan ü midler kı rı lı yor, fakat â limler cihâ d â yetlerini

okuyarak mü câ hidleri teş ci ediyor, ası rlar ö nce İ stanbul, surları ö nü nde ş e- hid dü ş en bü yü k sahâ bî Ebû Eyyü b-el Ensâ rî ’yi misâ l vererek askerleri gayre-

te getiriyorlardı.

Medine’ye hicretinde Peygamberimizi hanesinde misafir etmiş, Bedir har- binde İ slâ m ordusunun yeş il sancağ ı nı taş ı mı ş bu yü ce sahâ bî 80 yaş ı nda bir pî r iken İ slâ m orduları yla Konstantiniyye’ye (İ stanbul’a) gelmiş, muhasara sı - rası nda arzusuna ermiş; ş ehid dü ş mü ş tü.

İ stanbul’un manevî fâ tihi Akş emseddin’in bu yü ce sahâ bî nin kabrini keş - fetmesinden sonra fethin mü yesser olacağ ı na imâ nı artan Anadolu ve Rumeli askerleri, birer kahramanlı k ö rneğ i kesilmiş, Ebû Eyyü b-el Ensâ rî ’yi yeş il san- cağ ı ile araları nda hissetmiş lerdi. Her nefer bir Ulubatlı Hasan olmuş tu.

“Ya ben İ stanbul’u alı rı m, ya İ stanbul beni” diyen genç Fatih, hocası Ak- ş emseddin  ile  kumandanları nı,  askerlerini  coş turuyor,  sarsı lmayan  azmî  ve Allah’ı n inâ yetiyle 70 parç a gemiyi Kası mpaş a sı rtları ndan Halic’e indiriyor- du.


 

271


27 Mayı s Pazar gü nü askerine oruç tutarak fethe hazı rlanmaları nı emre- den Fâ tih Sultan Mehmed Han, 29 Mayı s salı sabahı, sabah namazı ndan son-

ra okunan Fetih sû resini dinleyen mü cahidleriyle son hü cumu yapmı ş, sur- lar aç ı lmı ş tı.

Tekbir sadâ ları iç ersinde ş ehre giren Fâ tih’in Peygamberimizin; “O ne gü - zel kumandandı r” medhine mazhar olmanı n bahtiyarlı ğ ı iç erisinde kalbi sü r urla dolup taş ı yordu.

“Allah cihâ dı nı mü barek kı lsı n hü nkâ rı m. ” diyerek etrafı nı ç evreleyen kah- ramanları na  “Allah’a  ş ü kü rler  olsun,  Allah  ş ehî dlerimize  rahmet  etsin,  mü câ ­ hidlerimize ş eref ve saadetler ihsan buyursun” diye cevaplar veriyordu.

Fâ tih Sultan Mehmed Han bö ylece etrafı nda yü kselen “Maş allah Padiş ahı m, ç ok yaş a” â vâ zeleriyle ş ehrin ortası na varmı ş, burada durarak mü câ hidlerine

ş u kı sa hitabelerini irâ d buyurmuş lardı r:

“Ey kahraman mü câ hidler! Allah’a hamd olsun. İ ş te bundan bö yle sizler Kostantiniyye fâ tihlerisiniz. Hz. Peygamberin medih buyurduğ u ş erefli askerler sizler oldunuz, gazanı z mü barek olsun. Asla ç ocukları, din adamları nı, sizinle harbetmeyen kimseleri ö ldü rmeyin, kadı nlara dokunmayı n ki Peygamberin si-

ze lâ yı k gö rdü ğ ü ş erefin ehli olası nı z. ”


 

 


 

272


Sonra atı ndan inerek kı bleye dö nmü ş, yü zü nü topraklara sü rerek Allah’a

ş ü kran secdesine varmı ş tı. Korku iç erisinde dehş ete dü ş en İ stanbul halkı na ha- berciler salmı ş:

“Herkes iş ine baksı n, malı ndan, canı ndan, ı rzı ndan emin olsun; huzursuz- luğ a meydan verilmeyecek” diye nidalar olunmuş tu.

Sı nı rsı z bir din ve vicdan hü rriyeti tanı yarak gerç ek adaleti tesis etmiş ti. Bü yü k Fatihimiz bö ylece, İ stanbul’un yalnı z toprağ ı nı değ il, Bizanslı ları n

gö nü llerini de fethetmiş ti.

Fethin 3. gü nü İ stanbul’da ilk Cuma namazı nı, camiye tahvil ettiğ i Ayasof- ya’da kı lan, ç ağ kapayı p, ç ağ aç an yü ce ceddimize, Cenab-ı Mevlâ ’dan rahmet niyaz ederim.

Saygı değ er Mü ’minler!

Gö rü lü yor ki, İ stanbul’umuzun hakikî fâ tihi, mü jdeli talimatı veren Pey- gamberimizdir.  Peygamberimiz,  Fâ tih’in  ve  fetih  askerlerinin  gö nlü nde  taht kurmasaydı İ stanbul alı nmaz, bu ma’bedler diyarı İ slâ m’ı n malı olmazdı.

Evet, Ayasofya’sı yla beraber İ stanbul İ slâ mı n malı dı r. Yalnı z İ stanbul değ il, ta­

rihi ile beraber bü tü n Anadolu İ slâ m’a â iddir.

İ slâ m’la yü celmiş milletimizin Anadolu’daki tarihini baş latan Malazgirt za- feri, İ slâ m’a vatan, adaleti gö tü recek mekâ n arayan Mü slü manları n zaferidir.

26 Ağ ustos 1071 Cuma gü nü Cuma namazı ndan sonra askerlerinin ö nü -

ne geç erek onları teş cî eden ve: “Allah’ı m, Sen’i kendime vekil yapı yor, azame- tin karş ı sı nda yü zü mü yere sü rü yor ve Sen’in uğ runda savaş ı yorum. Allah’ı m, niyyetim hâ listir. Bana yardı m et, sö zlerimde hilaf varsa beni kahret” niyazı ile Allah’a teslim olan, ş ehî d edildiğ i yerde gö mü lmesini vasiyyet eden Alparslan Gazi ve kahraman mü câ hidleri İ slâ m Nizamı ’ndan gü ç alan insanlardı.

Antakya’yı  fethedince  yü z  on  mü ezzinle  ş ehrin  bü yü k  kilisesinde  ezan okutan  Anadolu  Tü rk  Devleti  kurucusu  Sü leyman  Ş ah  â deta  insan  arzu  ve irâ desine dayanan zulü m idâ resinin yı kı ldı ğ ı nı, İ slâ m Nizamı adı na â dil ve be- reketli bir idarenin kurulduğ unu ilâ n ediyordu.

Osman Gazi’nin ö lü m dö ş eğ inde, oğ lu Orhan Gazi’ye yaptı ğ ı aş ağ ı daki vasiyet, devletimizin temel felsefe-siydi.

“Oğ lum, senden dileğ im, zulü m ve fenalı ğ a iltifat etmemektir. Dü nyayı doğ ru­

luk ile ş enlendirmeli. Benim ruhumu da cihâ da devam ederek ş â d eylemelisin. Dinî


 

 


hü kü mlerin intizamla yapı lması iç in ilim adamları na hü rmet et. Asker ve mal ile

gururlanma. Dinimizin adaletine aykı rı ş eylere heves etme. İ stediğ im Allah’ı n di­ nidir. Yoksa dü nya padiş ahı olmak iç in kavga etmek maksadı nı gü tmeyesin. Ben yal­ nı z din iç in, Allah’ı n rı zâ sı iç in harb ettiğ im gibi, sana da benim yolumda gitmen ya­ raş ı r. ”

Evet... İ slâ m Nizamı ’nı n hediyesi olan Anadolumuzu İ stiklâ l Harbi ile kur- taran yine halkı n İ slâ mî imanı, gö nü llerde yaş ayan gaza ve ş ehâ det mefkû re- siydi.

Ezanlar dinmesin, ma’bedlerimizin gö ğ sü ne nâ mahrem eli değ mesin, na- musumuz  lekelenmesin,  ecdada  makber  ş ü hedâ ya  tü rbe  olmuş  İ slâ m’ı n  bu son yurdu ç iğ nenmesin, İ stiklâ l-i Din ve Vatan elden gitmesin diyen her iman-

lı yiğ it candan geç miş, İ slâ m’a vatan olmuş bu topraklarda yedi dü vele baş eğ - memiş ti.

Tarihimizin, dinimizi gerç ek manası yla yaş adı ğ ı mı z her devrinde, İ slâ m mü barek toprakları mı za rahmet gibi sinmiş, ecdadı mı zı n gö nü llerinde filizlen- miş, millî zevklerimizde ve sanat eserlerimizde renk renk tecelli etmiş ve 6 ası r yaş ayan bü yü k devletimizin hayat iksiri olmuş tur.

Evet, aziz ecdadı mı zı n inş a ettiğ i medeniyette, icra ettiğ i adalette, tesis et- tiğ i vahdette gö rü len diriltici ruh İ slâ m’dı. Bizim, her muvaffakiyetimizin sı rrı İ slâ m’dı. Gerileyiş imizin ve ç ö kü ntü ye uğ rayı ş ı mı zı n ana sebebi de, İ slâ m ş e- riatı ndan ayrı lı ş ı mı z olmuş tur.

Muhterem Mü ’minler!

Biz İ slâ m’la var olmuş uz, bu nizamla yaş amı ş ı z. Ahlâ kı mı zı, adaletimizi, var olma gü cü mü zü, kudretli olma aş kı mı zı Allah’ı n dininden devş irmiş iz.

Tarihimizde olduğ u gibi devrimizde de fert ve toplum olarak manevi yö n- den  yü celmek,  madi  bakı mdan  geliş mek  istiyorsak  biricik  yol  İ slâ m’a  dö n- mek, O’nun hayat yasaları na gö re hayatı mı zı dü zenlemektir.

Istanbulumuzun fethinin bu yı ldö nü mü nde Yü ce Rabbimden cü mlemize tarih ş uuru vermesini, İ slâ mî ç izgide yü rü me aş kı nı ihsan etmesini dilerim.

Hutbemizi bir â yetle bitiriyorum:

“(Ey  Mü ’minler! )  Gevş emeyin, ü zü lmeyin. Eğ er gerç ek mü ’minler iseniz en ü stü n sizlersiniz. ”2

 

 

2  Al-i İ mran, 139.


 

273


 

274


 

 

II.  Cilt

 

275


 

276


 

 

Mutlak Hâ kimiyet Allah’ı ndı r

 

 


Varlı kları yaratan, yaratmakta olan, engin bir ahenk iç inde yaş atan, mazi­

yi, hali, geleceğ i tü m ayrı ntı ları yla iyice bilen, istediğ ini dilediğ i an, arzuladı ğ ı ş ekilde yapmaya gü cü yeten Allah’tı r. Bü tü n oluş lar, bilgisi ve takdiri altı nda ceryan eden; kayı tsı z ş artsı z hâ kim, biricik yasa koyucusu da O’dur.



  

© helpiks.su При использовании или копировании материалов прямая ссылка на сайт обязательна.