Хелпикс

Главная

Контакты

Случайная статья





a) Maddî kalkınma 2 страница



Muhterem Mü ’minler!

Rabbimizin emrettiğ i, Peygamberimizin benimsediğ i ve bü tü n ciddi Mü s- lü manları n  uyguladı ğ ı  istiş areyi  biz  de  tatbik  etmeye  muhtacı z.  Allah’ı n  ve Peygamberinin emirleri olduğ u iç in istiş are ibadettir. İ stiş are edilmemesi ise ilahi emirlere aykı rı lı k olduğ u iç in gü nahtı r.

Usulü mü z ş u olacaktı r:

a) Almak istediğ imiz karar, yapmak istediğ imiz iş Allah’ı n ve Peygamberi- nin emirleri ve yasakları na uygun mudur, değ il midir? Ö nce bunu araş tı racak

ve Ö ğ reneceğ iz. Uygunsa yapacak, değ ilse yapmayacağ ı z.

b) Eğ er yapmak istediğ imiz iş Kur’â n’ı n ve Sü nnet’in aç ı klamadı ğ ı amelî hayatı mı zla ilgili bir iş ise bu mevzuda bilgili ve ibâ detli kullarla istiş are yapa- cağ ı z. Daha sonra da ş artları na uyarak bizzat istihare edeceğ iz. İ stiş are ile isti- harenin ö rtü ş memesi durumunda istiş areyi esas alacağ ı z.

Allah’ı n  ve  Peygamberinin  emirleri  ve  yasakları na  uygun  olup  olmadı -

ğ ı  araş tı rı lmaksı zı n,  istiş are  yapmaksı zı n  ve  istiharede  bulunmaksı zı n  yapı - lan iş “acele” vasfı nı taş ı yan iş tir. Peygamberimizin aç ı klaması na gö re “Acele iş Ş eytan’dan (kaynaklanan iş )dı r. ”

Bu sebeple doğ ruya ulaş tı rmaz, gü zele erdirmez.

 

 

3  Alû sî, Al-i İ mran, 59, 4/106.


 

 

Saygı değ er Mü ’minler!

 


İ slâ m Dini ile ç atı ş an inanç ları ve değ er hü kü mlerini giderek yaygı nlaş tı -

ran ö ğ retim ve eğ itim sisteminin, yazı lı ve gö rsel medyanı n, filmler, diziler ve tiyatronun toplum hayatı mı za egemen olduğ u cemiyetlerimizde mü ’minlerin maddî ve manevî hayatları iç in, birbirleriyle istiş arede bulunmaları farz ü stü farzdı r. Ç ü nkü korunma da İ slâ mi ç izgide baş arı da istiş are ile sağ lanabilir.

Peygamberimiz ş ö yle buyururlar:

“Bir kimse bir iş yapmayı arzular da o mevzuda (bilgin) bir mü ’min ile istiş are ederse, Allah onu iş lerinin en doğ rusuna muvaffak kı lar. ”4

Ş u halde; ç alı ş acağ ı mı z mü esseseleri, destekleyeceğ imiz kurumları, ç ocuk- ları mı zı okutacağ ı mı z okulları, okuyacağ ı mı z, okutacağ ı mı z gazete ve mecmua- ları, dinî, tarihî ve fikrî kitapları, sevgi ve saygı besleyip dinleyebileceğ imiz din, ilim ve fikir adamları nı, yalnı z baş ı mı za belirlemeyeceğ iz. Manevî değ erlerimi-

ze hizmet iç in nası l faaliyet gö stereceğ imizi, sanat ve ticaret dalları nda nası l te- ş ebbü se geç eceğ imizi, helâ liyeti ve haramiyeti aç ı k olmayan hususlarda nası l bir yol takip edebileceğ imizi kendi baş ı mı za tesbit etmeyeceğ iz. Bilgili, tecrü be-

li, takva ve fazilet sahibi olan mü ’minlerle gö rü ş ü p, onları n fikirlerini alacağ ı z.

Yolumuzu bu fikirlerin ı ş ı ğ ı altı nda belirleyeceğ iz. Kendi baş ı mı za hare- ket eder, kendimizi beğ enirsek hata ederiz. Fakat mü ’minler topluluğ u hata etmez. Hakka inananlar batı l ü zerinde birleş emez. Bunun iç indir ki, Peygam- ber efendimiz ş ö yle buyurmuş lardı r:

“Mü ’minlerin gü zel gö rdü ğ ü ş eyler Allah katı nda da gü zeldir. ”5

“Bir  topluluk,  araları nda  istiş arede  bulunurlarsa  yolları n  en  doğ rusuna ulaş mı ş olurlar. ”6

Mü ’minler!

Dinimizde Cuma namazı nı n topluluk halinde kı lı nması nı n farz, bayram namazları na iş tirak etmenin vacip, beş vakit namazlarda cemâ ate katı lmanı n mü ekked sü nnet olması nı n bir ana gayesi de mü ’minlerin tanı ş maları, kaynaş - maları, birbirleriyle istiş are etmek imkâ nı na kavuş arak birbirlerine Hakk’ı ve Sabrı tavsiye etmeleridir.

 

 

4  C. Sağ ı r, 2/162.

5  K. Hafâ, Hn. 2214.

6  Hak Dini Kur’â n Dili, 2/1217.


 

231


 

 

Yü ce Rabbimden cü mlemizi yalnı z kendi gö rü ş ü nü beğ enir ve istiş areden

kaç ı nı r olmaktan koruması nı diler, hutbemizi Ası r sû resinin manâ sı nı suna- rak bitiririm:

“Andolsun asra. (Mutlu olmak iç in sarfettikleri ö mü rlerinde) insanlar kat’î bir ziyandadı rlar. (Emellerine erecek ve kâ rlı ç ı kacak olanlar) ancak Allah’a ve Peygamberine iman edenlerle, gü zel ameller yapanlar ve birbirlerine hakkı ve sab­

rı tavsiye edenlerdir. ”

 

232


 

 

İ slâ m’da İ stiş are ve Usulü

 


Allah’ı n emir ve yasakları na, Peygamberimiz Hz. Muhammed’in buyruk-

ları na/ö ğ ü tlerine  gö re  hayatları nı  tanzim  etmekle  mü kellef  olan  mü ’minler, Kur’â n  ve  Sü nnet  dü sturları  gereğ i  birbirleriyle  istiş are  etmek  mecburiye- tindedirler.

a) Ferdî ve soysal hayatı n İ slâ mî ç izgide yö nlendirilebilmesi ve de;

b) İ lâ hî hikmet gereğ i Kur’â n ve Sü nnet’in aç ı klı k getirmediğ i hususlarda yapı lması gerekenlerin en gü zel ş ekilde tespit edilebilmesi iç in istiş are etmek/ danı ş mak dinî ve aklî bir gerekliliktir.

Ferdî,  ailevî  ve  sosyal  hayatı mı zdaki  mutsuzluğ umuz,  ayları mı zı,  hatta yı lları mı zı dinimize dü nyamı za faydalı olmayan iş lerde israf ediş imiz ve ç alı ş - maları mı zda baş arı lı olamayı ş ı mı z hiç ş ü phesiz Kur’â nı mı zı n emrettiğ i, Pey- gamberimizin de ö rneklendirdiğ i istiş are usû lü nden ayrı lı ş ı mı z ve kendi fikir- lerimizi beğ enmemiz sebebiyledir.

Hâ lbuki Peygamberimiz:

“İ stiş are eden piş man olmaz... ”

“Kiş i  istiş are  ettiğ i  iç in  asla  bedbaht  olmaz.  Gö rü ş  almadı ğ ı  iç in  de  mutlu olmaz. ”1 buyurarak bizleri ne gü zel irş ad buyurmuş lardı r.

Mü ’minlerin, hayatî faaliyetlerinde baş arı lı olabilmeleri ve Allah’ı n rı zası nı tahsil  edebilmeleri  iç in,  istiş are  usû lü nü  mutlaka  benimsemeleri  lâ zı mdı r. Ç ü nkü Yü ce Rabbimiz, sevdiğ i mü ’minlerin istiş are eden Mü slü manlar oldu- ğ unu bildirmiş tir. Ş û ra sû resinde ş ö yle buyrulur:

“Size verilen her ş ey dü nya hayatı nı n geç imliğ inden baş ka bir ş ey değ il-

 

 

1  Kurtubî, Al-i İ mran, 59, 4/251.


 

 

233


 

 


 

234


dir. İ man edip Rablerine gü venenler, bü yü k gü nâ hlardan ve ç irkinliklerden

sakı nanlar, ö fkelendikleri zaman affedenler, Rablerinin davetine uyanlar, na- mazları nı  dosdoğ ru  kı lanlar,  iş lerini  araları nda  istiş are/danı ş ma  ile  yü rü ten- ler, kendilerine verdiğ imiz azı klardan Allah yolunda harcayanlar ve zulme uğ - radı kları zaman yardı mlaş arak karş ı koyanlar iç in Allah’ı n katı ndaki nimetler ise, daha hayı rlı ve daha devamlı dı r. ”2

Saygı değ er Mü ’minler!

Peygamberimiz,  hayat  dü stû rumuz  olması  gereken  bir  sö zlerinde  ş ö yle buyurmuş lardı r:

“İ stiş are eden, piş man olmaz. ”3

İ stiş arelerimizin hayı rlı neticeler doğ urabilmesi iç in fikirlerine mü racaat edeceğ imiz mü ’minleri de, hassasiyetle seç mek mecburiyetindeyiz.

Zira, bilhassa devrimizde, laik mantı k ve değ er yargı ları yla ş artlanmı ş ilim

ve sanat adamları ndan Hak tanı mayan politika cambazları na, bilgisiz gazete yazarları ndan/medya yorumcuları ndan “gü nahı nı bana yü kle, istediğ ini yap” diyebilen ş uursuz dost gö rü nü mlü kiş ilere kadar bir sü rü akı l hocası ve yol gö stermeye sevdalı dü zeysiz ve erdemsiz insanlar vardı r.

Ne acı dı r ki, gü nü mü z Mü slü manları nı n ve hattâ mü nevver/aydı n dediğ - imiz zü mremizin fikir sermayesi ve hayat gö rü ş ü, bu yanı ltı cı kaynaklara da- yanmaktadı r.

Hiç bir mü ’min, bu gibi gü venilir olmayan kimselerle istiş are etmemeli- dir. Aynı zamanda bilgisiz, tecrü besiz, korkak, hasedci, riyakâ r, cimri ve nefsi arzuları na dü ş kü n insanlarla da istiş arede bulunmamalı dı r. Ç ü nkü ma’nen ge-

ri ve rû hen hasta olan bu insanlar, hayı rdan nasipsizdirler, doğ ruyu gö remez, gü zeli tavsiye edemezler.

Mü ’minlerin,  fikirlerine  mü racaat  edebileceğ i  insanlar;  imanları  bü tü n, yaş ayı ş ları mazbut, bilgili ve tecrü beli insanlar olmalı dı r.

Hz. Ali ş ö yle anlatı yor.

Allah’ı n Resû lü ’ne (s. a. ) sordum:

- Ya Resû lellah! İ lâ hî bir emir ve yasağ ı n hü kü malanı na girmeyen (fakat

 

2  Ş û ra, 36-39.

3  Kurtubî, 4/250.


 

 


karar  vermek  zaruretini  duyduğ umuz  ö nemli)  bir  durumla  karş ı laş ı rsak  ne

yapmamı zı emir buyurursunuz?

Allah’ı n Resulü ş u ö ğ ü dü verdi:

- (Sö zü nü ettiğ iniz) durumda dini ö lç ü leri bilen (tecrü beli) ve de ibâ detli olan kiş ilerle istiş are ediniz. Bu gibi bir durumda yalnı z baş ı nı za karar verip uygulamaya koymayı nı z. 4

İ stiş are etmek mü kellefiyetinde olduğ umuz gibi, fikirlerimize mü racaat eden mü ’min kardeş lerimize -kendi aleyhimizde de olsa- en doğ ruyu sö yle- mek, en verimli yolu gö stermek mecburiyetindeyiz. Ç ü nkü; mü ’minlere karş ı daima hayı rlı dü ş ü ncelerle dolu olmak, kendi nefsimiz iç in istediğ imizi bü tü n mü ’minler iç in istemek, ibadet nitelikli vazifemizdir.

Peygamberimiz ş ö yle buyurmuş lardı r:

“Bir kiş inin, senin sayende İ slâ m’ı bulması, doğ ru yola ermesi, senin iç in dü nyadan ve iç indekilerden daha hayı rlı dı r. ”

“Her kim bir hayra yol gö sterir ve aracı lı k yaparsa, bizzat yapan kadar ecir alı r. ”5

Mü ’minlere bildiğ imizi sö ylememek, doğ ruyu anlatmamak, hayı rlı olanı ö ğ ü tlememek hiyâ nettir. Ç ü nkü, Peygamber efendimiz:

“Her kim mü ’min kardeş ine, doğ ruyu bildiğ i halde hayı rlı olmayanı tav- siye ederse, ona ihanet etmiş olur. ”6 buyurmuş lardı r.

Bu mevzuda nası l bir usû l edineceğ imizi Peygamberimiz, ş u hikmetli sö z- leriyle aç ı klamı ş lardı r:

“Kendisiyle istiş are edilen kiş i gü venilir olmalı dı r. Bu sebeple kendi nefsi iç in yapabileceğ ini sö ylesin. ”7

Mü ’minler!

Dü nya hayatı nda olduğ u gibi â hiret hayatı nda da “Kiş i sevdiğ iyle beraber­

dir. ”8

Sevdiklerimizi gerç ek mü minlerden seç meliyiz. İ timad ve istiş are edile-

 

 

4  M. Zevaid, K. İ lim B. Fil-İ cma, 1/178.

5  S. Mü slim ve Ter. M. Sofuoğ lu, 7/30. Tac, 5/74.

6  Tac, 5/73.

7  C. Sağ î r, 2/186.

8  C. Sağ î r El-Mer’u... 2/185.


 

235


 

 

bilir faziletli mü ’minlerle ç evremizi geniş letmeliyiz. Bü tü n hayatı faaliyetleri-

mizde istiş are ederek en doğ ruyu tesbit etmeye ç alı ş malı yı z. Sonra da Allah’a gü venerek teş ebbü se geç meli, neticenin hayı rlı olması nı Rabbimizden dileme- liyiz.

Hutbemizi bir â yet manâ sı yla bitiriyorum. Â l-i İ mran sû resi, â yet 59:

“... İ ş lerinde mü ’minlerle istiş are et. (Danı ş madan sonra) bir ş eyi yapmaya ka­

rar verdin mi artı k Allah’a gü ven. Allah kendisine gü venenleri sever. ”

Sevdiğ i mü ’minleri de Cennet’le mü kâ fatlandı rı r.

 

236


 

 

Alkollü  İ ç kiler Dinin,  İ lmî n ve Aklı n Yasakladı ğ ı  Bir Ş erdir

 

 


İ slâ mi haramlar manzumesi iç erisinde yer alan, bü yü k gü nahlardan biri

de alkollü iç ki iç mektir.

Mü ’min insanı n, imanı nı n ve aklı nı n gereğ i olarak iç iminden mutlaka ka- ç ı nması gereken alkollü iç kiler, Yü ce Peygamberimizin ö zlü ifadeleriyle, “Bü tü n fenalı kları n-ç irkinliklerin kaynağ ı (ailevî krizlerin ve sosyal ı stı rapları n menbaı ) dı r. Gü nahları n da en bü yü klerindendir. ”1

Her biri, ferdî ve ictimaî (sosyal)bü nyeyi maddî ve manevî olarak tahrip edebilecek gü ç te olan İ slâ mî haramlar (yasaklar) arası nda alkollü iç kiler, esrar

ve eroin gibi uyuş turucu maddeler, baş ta gelmektedir.

Bu yasak maddeler gerç ekten insanı n sinir, sindirim, dolaş ı m sistemleri, kalb ve bö brekler gibi hayatî uzuvları ü zerinde yı pratı cı ve ö ldü rü cü tesirle-

ri olan maddelerdir.

Ferdin, bedenini tahrip eden mayi iç kiler ve uyuş turucu maddeler aynı zamanda ruhî hastalı kları n da ana sebeplerinden biridir.

Muhterem Mü ’minler!

Allah’ı tefekkü r etmeyi ve O’na ruhî dö nü ş ü engelleyen, ş ü phe ve ü mit- sizlik  doğ uran,  aş kı  kö rleten  ve  karakteri  silikleş tiren  alkollü  iç kiler,  tarihi ası rlardan  gü nü mü ze  kadar,  dü ş manlı kları n,  cinayetlerin,  trafik  kazaları nı n, tı bbî ve ahlâ kî hastalı kları n da baş lı ca sebebi olmuş tur.

İ lk  insan  toplulukları ndan  bu  yana,  arzuları nı  mabutlaş tı ran  insanlı ğ ı n

en bü yü k iptilası olan alkollü iç kiler, mutlak bir ş er olduğ u iç in, yü ce dinimiz tarafı ndan tedrici bir usulle fakat kesin bir ş ekilde yasaklanmı ş tı r.

 

 

1  Umdetü l-Kari, 22/84; Tac, 3/144.


 

237


 

 


 

238


Hayat yasamı z Kur’â n’ı mı zda, rahmeti sonsuz, Mevlâ mı z, bu yasağ ı nı ş ö y-

lece bildirmektedir:

“Ey iman edenler! Alkollü iç kiler, kumar, Putlar iç in dikilen taş lar, fal okları /ge­

lecek hakkı nda kehanette bulunma ş eytan iş inden bir pisliktir. Bunlardan kaç ı nı nı z

ki, kurtulası nı z. Ş eytan, iç ki ve kumarda aranı za dü ş manlı k ve kin dü ş ü rmek ve si­

zi Allah’ı n zikrinden ve namazdan alı koymak ister. Artı k siz (bunlardan) sakı nı rsı ­

nı z değ il mi? ”2

Rabbimizin bu kesin yasağ ı karş ı sı nda alkollü iç kilerin iç iminden ş iddetle kaç ı nmak mü ’minin gö revidir ve onun iç in bir ibâ dettir. Alkollü iç kilere karş ı soğ uk harb ilâ n etmek, cemiyetin, iç ki iç ilmesini ma’kul gö ren aş ağ ı lı k tatbi- katı na karş ı direnmek de her bir mü ’minin, cuma namazı kı lmak gibi en tabiî vazifesidir.

Bunun iç indir ki, yaş adı kları cahiliyet dö neminde alkollü iç kilere mü pte-

la olan ve alı ş kanlı kları nı sü rdü ren ilk Mü slü manlar, Kur’â n’ı mı zı n iç ki yasa- ğ ı ndan sonra bir damla iç ki iç memiş lerdi. Allah’a, O’nun emirleri ve yasakları -

na inandı ktan sonra bu korkunç iptilâ ya tekrar dö nmenin iman hayatı ile ç a- tı ş acağ ı nı bilmiş lerdi.

Sahâ bi Ebu Bü reyde ş ö yle anlatı yor:

“Bir gü n oturmuş iç ki iç meye baş lamı ş tı k. Ben bir ara kalktı m, Peygam- berin huzuruna ç ı ktı m, selâ m verdim ve orada iç kinin haram edildiğ ini bildi- ren â yetin nazil olduğ unu ö ğ rendim. Derhal arkadaş ları mı n yanı na dö ndü m

ve iç ki yasağ ı nı bildiren â yeti (... artı k siz sakı nı rsı nı z değ il mi? ) bö lü mü ne ka- dar okudum. Arkadaş ları m hemen kadehlerindeki iç kiyi dö ktü ler, kü pleri de- virdiler ve ş ö yle dediler:

- Vazgeç tik Ya Rab. ”3

İ man ve fazilet hayatı mı zı n ç ö kü ntü ye uğ rayı ş ı ndan sonradı r ki, umû mî ahlâ ksı zlı k ve menfî alı ş kanlı klar yanı nda, iç ki hastalı ğ ı da milletimizi istila etmiş tir. Alkollü iç kiler ş ehidlerimizi anma merasimleri dahil resmî ve gayr-ı resmî  toplantı ları n  protokol  gereğ i  olmuş,  ç eş itli  iç kiler  dü kkâ nları mı z  ve lokantaları mı zı n ekmek gibi doğ al satı ş maddeleri arası nda yer alı r olmuş tur..

İ slâ m Dini, manen geç ici olan bu hastalı ktan mü ’minleri korumak iç in

 

2  Mâ ide, 90, 91.

3  İ bn-i Kesir, Mâ ide, 90.


 

 


yalnı z iç im yasağ ı koymakla yetinmemiş tir. İ ç kileri imal edenleri, pazarlaması

ve alı m satı mı nı yapanları ve alkollü sofralara hizmet edenleri de lâ netlemiş tir. Peygamberimiz, bir hadî slerinde ş ö yle buyururlar:

“Allah alkollü iç kilere, yapanı na, yaptı ranı na, taş ı yanı na, taş ı tanı na, alı m- satı mı nda bulunanı na, garsonuna ve iç enine lanet etti. ”4

Mü ’minler!

İ lâ hî lanet gö lgesi altı na girmek, Allah’ı n rahmetinden uzaklaş tı racak ve â hiret felâ ketini ö rgü leyecek pek azî m bir gü nahtı r.

Bunun iç indir ki, Peygamberimiz bizleri ş ö yle uyarmaktadı r:

[“Yaptı ğ ı iyilikleri baş a kakanlar, ana-babaya â si olanlar ve sarhoş luk veri-

ci iç kileri iç meye devam edenler cezaları nı ç ekmeksizin Cennet’e giremezler. ”

“Allah alkollü iç kileri iç en (tö vbesiz) kiş iye Cehennem’de azâ b gö recekle- rin irinlerini iç irmeye and iç miş tir. ”]5

Alkollü  iç kileri  iç mek,  ü retimi  ve  ticaretinde  bulunmak,  kiş inin  kendi nefsine  ve  cemiyetine  yaptı ğ ı  bü yü k  bir  zulü mdü r.  Bu  sebeple  iç ki  iç enler tö vbe  etmedikleri  takdirde  Â hiret  Hayatı nda  cezaya  uğ rayacaklardı r.  Ancak Kur’â n ve Sü nnet ö lç ü lerine gö re yö netilecek cemiyetlerde iç ki ü retimi, alı m satı mı ve iç imine uygulanacak dü nyevi cezalar da vardı r.

Kurduğ u İ slâ m Devleti’nin de baş kanı olan Peygamberimiz iç ki iç enleri bizzat cezalandı rmı ş tı r.

Kaynakları mı zı n aç ı klaması na gö re:

“Hz. Peygamber’e iç ki iç miş bir sarhoş getirildi.

Hz. Peygamberde ona yaprakları soyulmuş iki hurma değ neğ i ile 40 kadar so­

pa vurdu. ”6

Peygamberimizin ceza uygulaması na dayanı larak İ slâ mî yö netime verilen yetkiden ö tü rü dü r ki Hz. Ö mer, Halifeliğ i dö neminde, iç inde alkollü iç kiler bulunan ş ahsa ait bir binayı yı ktı rmı ş tı r. 7

Allah’a ve  hiret Gü nü ’ne inan kimse iç ki mevzuunda son derece hassas olacaktı r. Değ il iç ki iç mek, iç ki iç enlerin yanı nda bile oturmayacak, iç ki mec-

 

 

4  Tac, 3/4.

5  Tac, 3/145.

6  Sahih-i Mü slim, Ter. M. Sofuoğ lu, 5/306.

7  Iğ â setü ’l-Lehfan Min Mesayid’iş -Ş eytan, 1. K. El Cevzî, 1/331, Tirmizi Hn. 1444.


 

239


 

 


 

240


lisine selâ m vermeyecektir. Ç ü nkü Peygamberimiz yasaklayı cı emirleriyle ş u

talimatı vermiş lerdir:

“Allah’a ve Ahiret Gü nü ne iman eden kiş i, ü zerinde iç ki iç ilen sofraya oturma­

sı n. ”8

Muhterem Mü ’minler!

Asrı mı z insanlı ğ ı nı n da en bü yü k iptilâ sı ve de dü ş manı alkollü iç kilerin, geri kalmı ş ü lkelerden ziyade medenî olarak vası flanan ü lkelerde daha ç ok tü - ketimi gö steriyor ki, alkole karş ı direnebilmek yalnı z bilgi iş i değ ildir. Bilgiden ç ok Allah’a ve Ahiret Gü nü ne inanma iş idir.

Sizlere, alkol yasağ ı nı ve ilâ hî azabı tekrar tekrar hatı rlatı r, imanî ve aklî haysiyetinizi korumaya davet eder, iç ki iç memek ve iç kiye karş ı mü cadele ver- mek suretiyle Allah’a ibadete ve insanlı ğ a hizmet vermeye ç ağ ı rı rı m.

Hutbemizi bir hadisle bitiriyorum. Ebud-Derda (r. a. ) anlatı yor.

“(Ö ğ ü t istediğ im) dostum (Peygamber’im) bana ş ö yle ö ğ ü t verdi:

- (Ey Ebud-Derda! ) Parç a parç a edilsen ve yakı lsan da (ş ahı sları, ilkeleri, kurumları ve rejimleri) Allah’a ortak koş ma.

Farz olan (beş vakit) namazları bile bile asla bı rakma. Zira namazı bile bi­

le kasden terkeden kiş inin ü zerinden Allah’ı n koruması (Cennet’e koyma taahhü ­

dü ) kalkar.

İ ç ki de iç me. Ç ü nkü iç ki bü tü n ş erlerin anahtarı dı r. 9

 

8  C. Sağ î r 2/180.

9  İ. Mace, Hn. 4034.


 

 

Alkollü  İ ç kilere ve Savunucuları na Karş ı  Ç ı kmalı yı z

 

 


Yü ce Rabbimiz ve Peygamberimiz alkollü iç kilerin ü retimini, alı m-satı mı nı

ve iç imini mü ’minlere haram kı lmı ş tı r.

Gerç ek mü ’minler, bü tü n haramlardan kaç ı nmakla mü kellef oldukları gi- bi, iç ki ile ilgili yasaklardan da sakı nmak mecburiyetindedirler. Zira haramla-

rı yapmak bunalı mlara dü ş mek, ilâ hî azaba atı lmaktı r.

Haram  iş lemek  durumuna  dü ş mememiz  iç in  alkollü  iç kilerle  ilgili  lü - zumlu bilgileri sunmağ a ç alı ş acağ ı z.

a) Dinimizin haram kı ldı ğ ı Hamr/iç ki; sarhoş luk veren bü tü n iç kilerdir. Bazı cahillerin zannettikler gibi, yalnı z ü zü m suyundan mamul olan ş arap de- ğ ildir. Bu hususu Peygamberimiz ş ö yle aç ı klamaktadı r:

“Her sarhoş luk veren iç ki Hamr’dı r ve her sarhoş luk verici iç ki haramdı r... ”1

Hamr’ı n aklı ö rten anlamı yanı sı ra bu hadisden de aç ı kç a anlaş ı ldı ğ ı gibi sarhoş luk veren iç kilerin her biri haramdı r. Adları nı n değ iş ik ve birç ok olma-

sı hü kmü değ iş tirmez. Peygamberimiz, alkollü iç kiler mevzuunda mesnedsiz yorumlar yapı larak alkollü iç kilerin iç ileceğ ini bir mucizevî hadislerinde ş ö y-

le aç ı klamı ş lardı r:

“Ü mmetimden bir kı sı m insanlar, (Allah’ı n haram kı ldı ğ ı ) hamrı /sarhoş - luk verici iç kileri, onlara ç eş itli isimler vererek iç ecekler. ”2

b) Alkollü iç kilerin yalnı z sarhoş luk verecek kadarı değ il, azı da haramdı r. Peygamberimiz ş ö yle buyururlar:

 

1  Tac, 3/142.

2  Tac, 3/144.


 

241


 

 


 

242


“Ç oğ u sarhoş luk verenin, azı da haramdı r. ”3

Bu hadisten ve “harama gö tü renler de haramdı r” ilkesinden anlı yoruz ki, ç ok miktarı sarhoş luk veren bira gibi iç kiler de haramdı r.

c) Tedavide kullanı lmak ü zere alkollü iç kileri ü retmek ve tedavi gayesi ile iç ki iç mek de haramdı r. Sevgili Peygamberimiz: “Allah sizin ş ifanı zı, size ha- ram  kı ldı ğ ı  maddelerde  yaratmamı ş tı r. ”4  buyurmuş lardı r.  Kendisinden,  ilâ ç olarak iç ki imâ l etme ve iç menin hü kmü nü soran Tank bin Sü veyd isimli sa- habiye de “Hiç ş ü phe yok ki, (o deva değ il) derttir. ”5 buyurmuş lardı r.

Nitekim gü nü mü zü n geliş miş tı p ilmi de, alkollü iç kilerin ağ ı zdan alı na- rak tedavi ettiğ i hiç bir hastalı k olmadı ğ ı nı beyan etmektedir.



  

© helpiks.su При использовании или копировании материалов прямая ссылка на сайт обязательна.