Хелпикс

Главная

Контакты

Случайная статья





a) Maddî kalkınma 1 страница



a) Maddî kalkı nma

 

Maddî  kalkı nmada  sabrı n  ö nemi  kelimelerle  ifade  edilemeyecek  kadar bü yü ktü r.  Hepimiz  biliriz  ki,  maddî  geliş me,  fikir  iş ç ileri,  teknik  adamlar, san’atkâ rlar  ve  moral  gü cü nü  sağ layacak  İ slâ m  bilginleri  aracı lı ğ ı  ile  ve  ce- miyetin  sahip  olduğ u  yeraltı  ve  yerü stü  kaynakları nı n  değ erlendirilmesi  ile mü mkü ndü r. Bü tü n bu seç kin kadroları n yetiş tirilmesi, kalkı nmaya muhtaç bö lgelerde imkâ nsı zlı klar iç erisinde hizmet verilebilmesi, sı k sı k tekrarlanan ve- cizelerle değ il, inanç la ve aklı n rehberliğ inde gö sterilecek sabı rla mü mkü ndü r.

Elbetteki idarecileri, teknik kadroları, ilim adamları sosyologları … ç alı ş - malarda ve ilmî arş tı rmalarda sabı r gö steremeyen toplum geliş emez.

Cemiyet  hayatı ndaki  maddî  geliş mede  sabrı n  oynayabileceğ i  bü yü k  rol dolayı sı yladı r ki, mukaddes kitabı mı z Kur’â n-ı Kerî m’de yü ce Rabbimiz ş ö y-

le emir buyurmaktadı r:

“Ey iman edenler! Sabredin, (Kendi aranı zda ve dü ş manları nı zla) sabı r ya-


 

219


 

 

rı ş ı yapı n. (İ man, kü fü r ve ü lkeniz sı nı rları nı ) gö zetleyin. Allah’ı n emirleri ve

yasakları na aykı rı lı ktan korunun. (Bö yle yaparsanı z) baş arı ya erebilirsiniz. ”1

 

 


 

220


b) Manevî kalkı nma

 

Gerç ek manevî kalkı nma İ slâ m Dini’nin insan doğ ası yla ö rtü ş en diriltici iman ve yaş am kuralları nı n topluma hakim kı lı nması, Yaradanı mı zı egemen- liğ ini tanı mayan materyalist sistemler, kâ firler, mü nafı klar ve ahlâ ksı zlı klarla mü cadele edilmesi yoluyla gerç ekleş tirilebilir.

İ slâ mî kuralları n topluma hakim kı lı nabilmesi gerç ek mü ’minlerin ö m- rü nce İ slâ m’ı yaş aması, yaş adı kç a da sabı rla İ slâ mî yaş ayı ş a ç ağ ı rması ve lü - zumlu kü ltü rel mü esseselerin kurulması ile mü mkü ndü r.

Devrimizde  mü ’minlerin  bu  vazifelerini  gerç ek  anlamı yla  yapabilmeleri iç in kü ltü r cihadı na ç ı kmaları ve bu cihadı sabı rla sü rdü rmeleri lâ zı mdı r.

Cihadı n gereğ i olarak da cemiyetin farklı kesimlerine hitabeden gazete ve mecmualar ç ı karmaları, filim ş irketleri ö zel okullar ve ü niversiteler kurmaları, talebe yurtlan inş a etmeleri, yayı nevleri aç maları, broş ü rler dağ ı tmaları, va’zlar

ve konferanslar verdirmeleri zaruridir.

Ayrı ca  değ iş ik  hayı r  mü esseselerinde  vazifeler  alarak  toplum  huzuru-

na  ç ı kmaları,  ç ocukları nı  ç ok  iyi  yetiş tirmeleri,  mü nevverlerini(aydı nları nı ) ç oğ altmaları, toplum iktidarı nı elde edebilmek iç in lü zumlu demokratik mü - esseseleri kurarak gerekli teş ebbü sleri yapmaları - lâ zı mdı r. Daha da ö nemlisi bulundukları kö yde-ş ehirde, bü roda-mektepte, fabrika ve atö lyede ciddî birer Mü slü man olarak ö rnek olmaları lâ zı mdı r.

Bü tü n bunlar, sö nen heyecanlarla değ il sabrı n aş k haline getirilmesi ile yapı labilir.

Bunun iç indir ki Rabbimiz “sabrediniz” buyurmakta ve kendisine ş ö ylece yakarmamı zı ö ğ retmektedir:

“... (Ey) Rabbimiz! Ü zerimize sağ nak sağ nak sabı r yağ dı r. Ayakları mı zı sağ ­

lamlaş tı r. Kâ firler topluluğ una karş ı bize yardı m et. ”2

Evet ü zerimize sabı r yağ dı rması nı Mevlâ mı zdan istemeye muhtacı z. Ç ü n- kü sabı rlı kul olma denemesinden geç meden ebedi saadete ermek mü mkü n değ ildir.

 

 

1  Bakara, 200.

2  Bakara, 249.


 

 


Al-i İ mran sû resi  yet 141:

 

“(Ey Mü ’minler! ) Yoksa siz, Allah iç inizden cihâ d edenleri sı nayı p bilmeden sabredenleri denemeden geç irip bilmeden Cennet’e gireceğ inizi mi sandı nı z? ”

Muhterem Mü ’minler!

 

Manevî kalkı nma iç in batı l inanç lar ve sistemlerle, cahili yaş ayı ş ları mes- lek tutmuş materyalistler ve ahlâ ksı zlarla da mü cadele gereklidir.

Bu da inanç la ve sabı rla olur.

 

İ slâ m Dini’nin, olgun aklı n ve ilmin red ettiğ i davranı ş lar, iş ler ve ü retim- lerle bizzat atı lı m yaparak, sö zlü ve yazı lı ç atı ş maya girerek, nefret oluş turarak

ve daha da ö nemlisi sabı r gö stererek karş ı durmayan hattâ bu uğ urda her tü r-

lü cefaya katlanamayan topluluk, mü cadelesizliğ inin cezası nı ş ü phesiz dü nya- da kü fre ve zulme boyun eğ mekle, â hirette ilâ hî azaba uğ ramakla ç eker.

Bu gü n cemiyetimizin iman ve ahlâ k bakı mı ndan artı k ı slâ h edilmez bir durum arzettiğ ini ileriye sü ren mü ’minler, İ slâ m’ı kendi varlı ğ ı nda temsil ede- meyen; ş uurlu sabrı tembelliğ e, eyyamcı lı ğ a feda eden ve terbiye kanunları nı bilmeyen mü ’minlerdir.

Sabı r gö stermeksizin baş arı ya ulaş mı ş tek bir insan ve tek bir topluluk var mı dı r?

Peygamberler bile gö revlerini ancak sabı r zı rhı na bü rü nerek yapabilmiş - lerdir.

Yü ce Peygamberimiz Hz. Muhammed de insanları Hakk’a ç ağ ı rı p Batı l’lar- dan sakı ndı rmada arzuladı ğ ı zaman istediğ i sonucu alamamı ş, bu sebeple ü zü n- tü ye kapı lmı ş tı r.

Allah zü lcelâ l O’na acele etmemesini, sabı r gö stermesini muhtelif Kur’â n â yetlerinde ş ö ylece emir buyurmuş tur:

[“Gü zelce sabret. ”

 

“Rabbin  iç in  (gü zelce)  sabret  ve  onlardan  hiç  bir  azgı n  gü nahkâ ra  ve kâ fire boyun eğ me. ”

“Senden ö nce gelen peygamberler de yalanlandı. Ancak yalanlanmaları na

ve zulmedilmelerine karş ı (dayanmada) sabrettiler. Nihayet yardı mı mı z onla-

ra yetiş ti... ”


 

221


 

 


 

222


“O  halde  sen  de  senden  ö nceki  azm-ü  sebat  sahibi  peygamberler  gibi

sabret... ”]3

İ yice bilmeliyiz ki batı lperestlerin ve ahlâ ksı zları n baş arı ları da batı lları n- da ve ahlâ ksı zlı kları nda gö sterdikleri olumsuz sabı r sebebiyledir.

Ferdî  ve  ictimaî  geliş menin,  maddî  ve  manevî  kalkı nmanı n  ana  sebebi olan sabı r, Allah’ı n emri ve Peygamberimizin ö ğ ü dü olduğ u iç in ibâ dettir.

Bu sebeple bizler İ slâ m’ı n tanı ttı ğ ı olumsuzlara değ il, ö ğ rettiğ i olumlulara sabredeceğ iz. Bir diğ er anlatı mla ş ö yle de diyebiliriz:

Cehalette sabı r yok. İ lim tahsilinde sabı r vardı r. Bir lokmaya ve bir hı rkaya sabı r yok. Cemiyetimizde bir tek muhtaç insan kalmaması iç in azimle ç alı ş ma-

da ve helâ l rı zı k talep etmede sabı r vardı r.

Zulü m ve anarş iye sabı r yok. Zalimlerle ç atı ş mada, anarş istleri yola getir- mede sabı r vardı r.

Tembellikte,  eğ lence  yerlerinde  ve  lâ f  meclislerinde  sabı r  yok.  Tarlada, fabrikada, laboratuarda ve iş yerlerinde alı n teri dö kmede sabı r vardı r.

Kâ firliğ e razı olmada, mü nafı kç a tavizler vermede sabı r yok. Mü slü manı n dindarlı ğ ı ö lç ü sü nde belâ lara uğ rayabileceğ ini bilerek İ slâ m’ı yaş ama ve yay- ma uğ runda sabı r vardı r.

Sunacağ ı mı z ş u hadis ne kadar anlamlı dı r:

“Sa’d İ bn-ü Vakkas (r. a. ) anlatı yor. Allah’ı n Resû lü ’ne (s. a. ) sordum:

- Ya Resû lellah! En ağ ı r felâ ketlere uğ ratı lan insanlar kimlerdir? Ş ö yle buyurdu:

- Peygamberlerdir, sonra da inanç ve amel durumları na gö re dindar kullardı r. ”

Kiş i dindarlı ğ ı na gö re kulluk imtihanı na tâ bi kı lı nı r.

Eğ er  dini  (inancı )  sağ lam  (ve  amelleri  ç okç a)  ise  uğ ratı ldı ğ ı  musibetler ç ok bü yü k olur.

Eğ er dini (duyguları ve yaş antı sı ) zayı f olursa kulluk imtihanı da dindar- lı ğ ı na gö re hafif olur.

Ç ok iyi biliniz ki (keffareti gerektiren) hataları olan kula yeryü zü nde (ra- hat rahat) yü rü yecek ş ekilde belâ lar aman vermez. 4

 

 

3  Mearic 5; İ nsan, 24; Enam 34; Ahkâ f, 127.

4  İ. Mace, Hn. 4023.


 

 

Mü ’minler!

İ slâ m Dini’nin emirleri ve yasakları nı tatbik etmede, olgun aklı n ve mü s- bet bilimin gerekli gö rdü klerini uygulamada sabı r gö sterelim.

Ö lü nceye kadar sö zlerimiz, davranı ş ları mı z ve iş lerimizden sorumlu ola- cağ ı mı z  iç in  sabı r,  gerç ek  Mü slü manlı ğ ı n  ş artı,  â hiret  saadetinin  sebebidir. Peygamberimizin ifadesiyle de “Sabı r imanı n yansı dı r. ”

Hutbemizi bir â yet manâ sı yla bitiriyorum:

“(Ey Peygamber! ) Allah anı lı nca kalpleri huş u ile dolan, kendilerine isabet eden zorluklara, sabreden, namazı dosdoğ ru kı lan ve kendilerine rı zı klandı rdı kları mı z­ dan (Allah iç in) harcayan itaatkâ r, mü tevazı kulları (dü nya ve â hiret saadeti ile) mü jdele. ”5

 

 

223

 

 

5  Hac, 34-35.


 

 

Ş ü kü r ve Gerç ek Manası

 

 


 

224


Bü tü n varlı kları yaratan Allah’tı r. Bizler O’nun kulları yı z. Bunun iç indir ki

ancak ve ancak yalnı z O’na ibadet ve itaat ederiz.

O, bize ş ü kredici olmamı z iç in nimetler bahş etmiş ve “... Ş ü kredici kul- lardan ol. ” emrini vermiş tir.

Vazifemiz Mevlâ mı za ş ü kredici kul olmaktı r. O, Kur’â n-ı Kerî m’de ş ö yle buyurmaktadı r:

“Sizler hiç bir ş ey bilmiyorken; Allah sizi anaları nı zı n karnı ndan ç ı kardı, size kulaklar, gö zler, gö nü ller verdi. Umulur ki ş ü kredici olursunuz. ”1

Ş ü kredici kullardan olmamı z iç in bize sayı lamayacak kadar ç ok nimetler veren Rabbimize ş ü kretmek kulluk vazifemizdir.

Ş efkatli bir ana gibi ı sı sı ve ı ş ı ğ ı nı ü zerimize salan gü neş ten yağ an yağ - murlara, ç alı ş an kalbimizden bin bir ç eş it toprak ü rü nlerine, denizlerden or- manlara ve hayvanlara, kadar sahp olduğ umuz sı nı sı z nimetlere karş ı Rabbi- mize nası l ş ü kredeceğ imizi bilmek mecburiyetindeyiz.

a)   Ş ü kredici  bir  kul  olabilmenin  ilk  ş artı  bü tü n  nimetleri  Allah’tan  bil- mektir.

Sebepleri yaratan, bü tü n canlı ları rı zı klandı ran O’dur. Tü m nimetler O’n- dandı r.

Kur’â nı mı zda bu gerç ek ş ö yle aç ı klanı r:

“Ne ki nimetlere sahipsiniz, hepsi Allah’ı ndı r... ”2

 

 

1  Nahl, 78.

2  C. Sağ î r (li kü lli) 2/125.


 

 


İ nsanlar,  Allah’ı n  takdiri  olmaksı zı n  hiç bir  zarar  veremeyecekleri  gibi,

hiç bir fayda da sağ layamazlar. Mü ’min kul, insanlara teş ekkü r etmekle bera- ber, nimetleri ihsan edenin ancak Allah olduğ una inanacak; Rabbine ş ü krede- cektir. Aracı ları mabutlaş tı rarak onlara ş ü kranlar sunarken Allah’a ş ü kretme- mek ne korkunç nankö rlü ktü r.

Saygı değ er Mü ’minler!

b) Ş ü kredici bir kul olabilmenin ikinci ş artı, her nimetin ş ü krü nü, kendi cinsinden bir amelle yapmaktı r.

Ş ü krü n, her nimetin kendi cinsinden bir amelle yapı lması gerektiğ ini Yü - ce Peygamberimiz bir hadislerinde ş ö yle aç ı klamı ş tı r:

“Her ş ey iç in zekâ t (ş ü kü r) vardı r. Vü cudun zekâ tı (ş ü krü ) de oruç tur. ”3

Hiç ş ü phe edilmemelidir ki, sahip olduğ umuz nimetler dolayı sı yla; “Al- lah’ı m, sana ş ü kü rler olsun, bü tü n nimetler sendendir. ” ş eklindeki duâ lar ş ü k- rü n bü tü nü değ il ancak bir ş eklidir.

Mevzuumuzu, misaller ı ş ı ğ ı nda incelemeye ç alı ş alı m.

a) Akı l, bir nimettir. Bu nimetin ş ü krü, aklı mı zı kullanarak yaratı cı mı zı bulmak, O’na inanmak, O’nun emirleri ve yasakları ç izgisinde yaş ama kararı -

nı almak ve uygulamaya koyulmaktı r.

Aklı nı  gereğ ince  kullanarak  akı l  nimetinin  ş ü krü nü  edâ  edemeyenler

Kur’â n’ı mı zda ş ö ylece vasfedilmektedir:

(Ey  Peygamber! )  Yoksa  onları n  ç oğ unu,  (hakikati)  dinleyenler  ve  akı lları nı kullananlar mı sanı yorsun?

Onlar, dö rt ayaklı hayvanlar gibidir. Belki de yolca daha sapı ktı r. ”4

Mü ’minler!

b) Servet, bir nimettir. Bu nimetin ş ü krü, ondan zekâ t vermek, akraba- mı zdan yardı ma muhtaç bulunanlara nafaka ç ı karmak ve Allah’ı n rı zası iç in sü rekli infak etmektir.

Zekâ tı, nafakası ve infakı ile hayı r menbaı, yetim hâ misi ve fakir babası olamayan kul, beş vakit namaz kı lsa da servet nimetinin ş ü krü nü yapmamı ş kuldur. Servet nimetinin nankö rü kul ş ü krü nü yapmadı ğ ı iç indir ki azaba uğ - ratı lacaktı r.

 

 

3  C. Sağ î r, 2/125.

4  Furkan, 44.


 

225


 

 


 

226


Rabbimiz ş ö yle buyurur:

“... Altı nı, gü mü ş ü (ve malları ) biriktirip de, onları Allah yolunda harca- mayanlar yok mu? İ ş te bunlara acı klı bir azabı haber ver.

Cezaları n verileceğ i Gü n biriktirilen o mallar Cehennem ateş inin iç inde kı zdı rı lacak da, mal nimetinin ş ü krü nü yapmayanları n alı nları, boyunları ve sı rtları bunlarla dağ lanacak (ve o kiş ilere ş ö yle denilecektir: )

İ ş te bunlar nefisleriniz iç in toplayı p sakladı kları nı zdı r. Artı k saklayı p istif- ç ilik ettiğ iniz bu nesnelerin, acı sı nı tadı n bakalı m. ”5

c) İ lim bir nimettir. Bu nimetin ş ü krü, ancak bildiklerimizi ö ğ retmek su- retiyle yapı labilir. Bir din alimi, bir teknokrat, bir sosyolog, bir sanatkâ r, fay- dalı bilgilerini ö ğ retmedikç e ve neş retmedikç e, ş ü krü nü eda etmiş olamaz. Zi-

ra ilim nimetinin ş ü krü, ancak kü rsü lerde, dershanelerde, laboratuarlarda ya- pı labilir. Bunun iç indir ki, Peygamberimiz ş ö yle buyurmuş lardı r:

“Bilgisinden sorulduğ unda onu ö ğ retmeyen kiş inin ağ zı na Kı yamet Gü nü ’nde ateş ten bir gem vurulacaktı r. ”6

Anlaş ı lacağ ı ü zere Peygamberimiz bu hadisleriyle ö ğ reterek ilim ve sanat nimetinin ş ü krü nü yapmayanları n akı betini bildirmiş tir.

Mü ’minler!

Bilgilerimizi ö ğ retmek suretiyle ş ü krü mü zü î fa ederken, yalnı z Allah’ı n rı - zası nı kazanmayı gaye edineceğ iz.

Meselâ, bir din alimi insanları Kur’â n’la aydı nlatı rken bir akademisyen, bir ö ğ retmen bilgilerini ç evresine saç arken, talebelerini yetiş tirirken, bir dok- tor hastaları nı tedavi ederken yalnı zca alacağ ı ü creti dü ş ü nmeyecektir. Zaman zaman da olsa bu hizmetleri maddî bir karş ı lı k beklemeksizin yapacaktı r ki ş ü kredici bir kul olabilsin.

d) Vatan bir nimettir. Vatan nimetinin ş ü krü, İ slâ m Dî nin iman ve ahlâ k kuralları nı  ve  de  sosyal  yasaları nı  vatan  toprakları  ü zerinde  hâ kim  kı lmak, onu tecâ vü zlerden korumak, imarı na ç alı ş mak ve birliğ ini korumakla yapı lı r.

e) Temel insan hakları hü rriyetleri de birer nimettir. Bu nimetlerin ş ü k-

rü ise onları ç iğ nemeye veya kı sı tlamaya ç alı ş an batı lperestlerle mü cadele ver- mektir. Kendi inanç ları, ç ı karları ve de iktidarları uğ runa kü ltü rel, siyasî ve

 

 

5  Tevbe, 34-35.

6  M. Mesabî h, 223.


 

 


ekonomik  haklar  ve  hü rriyetleri  prangaya  vurmak  isteyen  sö mü rü cü ler  ve

silâ hlı eylemcilerle savaş maktı r.

Aziz Mü ’minler!

İ slâ m’î gerç ekleri kavrayamayan bazı bilgisiz insanlar “Allah, bizim ş ü k- retmemize muhtaç mı dı r? ” diyorlar.

Yü ce  Rabbimiz  ş ü kretmemize  muhtaç  değ ildir.  Biz  ş ü kretmekle  kulluk gö revimizi yapmı ş, sahip olduğ umuz nimetleri artı rmı ş ve ş ü kü rsü zlü ğ ü n aza- bı ndan korunmuş oluruz.

İ brahim Sû resi Ayet 7:

“... Rabbiniz size ş ö yle bildirdi: Andolsun, ş ü krederseniz elbetteki (nimetleri­ nizi) arttı rı rı m. And olsun ki, nankö rlü k ederseniz, hiç ş ü phesiz benim azabı m cid­ den ç etindir. ”

Manası nı sunduğ umuz â yeti kerî meden anlaş ı lacağ ı ü zere ş ü kredenlere nimetler artı rı lacaktı r. Nankö rlü k yolunu tutanlara ise azab ş iddetlidir.

Azabı n geciktirilmesi sakı n bizi aldatması n.

Biz insanlar kulluk denemesi iç indeyiz. Eğ er ş ü kü rsü zlere azab anı nda in- dirilseydi, yeryü zü nde ş ü kretmeyen kul kalmazdı.

Yü ce Rabbimden cü mlemizi ş ü kredici kullardan kı lması nı diliyor, hutbe- mizi konumuzla ilgili ana gerç eğ e erdirici â yetlerle bitiriyorum:

[“Kâ firler,  kendilerine  ö mü r  verip  sü re  tanı yı ş ı mı zı  sakı n  kendileri  iç in hayı rlı sanması n. Biz onları sı rf gü nahları m arttı rsı nlar diye bı rakı yoruz. Hem onlara aş ağ ı latan; zelil eden bir azap vardı r. ”

“O, Allah’ı tanı mayanları n refah iç inde diyar diyar dö nü p dolaş maları se-

ni aldatması n. (Sahib olunan bu nimetler geç ici ve de az bir geç imliktir. ) Son-

ra varacakları yer Cehennemdir. O ne kö tü dö ş ektir. ”]7

 

 

7  Al-i İ mran, 178, 196-7.


 

227


 

 

İ slâ m’da İ stiş arenin Ö nemi

 

 


 

228


Ferd’i ve sosyal hayatı mı zı kuş atan yasaları nı Yü ce Rabbimizin Kur’â n’la

koyduğ u  ve  aziz  Peygamberimiz  Hz.  Muhammed’in  tebliğ  edip  aç ı kladı ğ ı

İ slâ m Dini değ iş mez ve değ iş tirilemez hayat nizamı mı zdı r.

Biz mü ’minler zaviyesinden Yü ce dî nimiz:

a)  Kur’â n ve Sü nnet ç izgisinde Allah’a ve Peygamberimiz Hz. Muham- med’e itaat ile,

b)  Kur’â n ve Sü nnet’in hakkı nda aç ı k ve kesin hü kü m bildirmediğ i amelî hayatı mı zla ilgili mevzularda mü ’minlerin birbirleriyle istiş are etmeleri gibi iki ana esasa dayanı r.

Dü nya hayatı nda insanları kullukla imtihana tâ bi tutan Yü ce Rabbimiz, hikmeti icâ bı, insanları akı l, zekâ ve tecrü be iç in gerekli olan ö mü r bakı mı n- dan eş it olarak yaratmamı ş tı r. Bunun iç indir ki, bir insan ne derece zekî ve ne derece tecrü beli olursa olsun “... Her bilgilinin ü stü nde bir bilen vardı r. ” anlamı n- daki  Yusuf  sû resinin  76.  â yetinde  aç ı klandı ğ ı  gibi  kendisinden  daha  bilgili, daha tecrü beli insanlar vardı r. Kaldı ki bir insanı n, sı nı rlı olan bilgi ve tecrü - besiyle, değ iş ik hayat hadiseleri karş ı sı nda her zaman en doğ ru ve en isabetli hü kme varması mü mkü n değ ildir.

Fertler’ iç in değ iş mez olan bu yasa aynen cemiyetler iç in de geç erlidir. Araları nda istiş areyi usû l ve kanun haline getiremeyen toplulukları n, siyasî, iç timaî ve askerî alanlarda, maarif (ö ğ retim-eğ itim), hukuk, iktisat, iç ve dı ş siyaset dalları nda baş arı lı olmaları, amaç ladı kları sonuç ları sağ lamaları mü m- kü n değ ildir.

Bunun iç indir ki dinimiz, fert ve cemiyet hayatı iç in ö nemi bü yü k olan is- tiş areyi yani danı ş mayı dinî bir vazife ve bir ibâ det kı lmı ş tı r.


 

 


Yü ce Rabbimiz, Kur’â n-ı Kerî m’in  l-i İ mran sû resinin 59. â yetinde Pey-

gamberimizin ş ahsı nda mü ’minlere ş ö yle emir buyurmuş tur:

“... İ ş lerinde mü ’minlerle istiş are et. (İ stiş areden sonra) bir ş eyi yapmaya ka­

rar verdin mi artı k Allah’a gü ven. Gerç ekten Allah kendisine bağ lanı p gü venenle­

ri sever. ”

Bizler iç in en gü zel hayat numunelerini takdim buyuran Peygamberimiz, Allah’ı n vahiy indirerek nası l yapı lması gerektiğ ini bildirmediğ i bü tü n iş lerde daima sahabileri ile istiş arede(danı ş mada) bulunurlardı. İ stiş are Peygamberi- mizin hayatı nda değ iş mez bir ö lç ü idi.

İ nsan varlı ğ ı na ve dü ş ü ncesine pek bü yü k değ er veren Peygamberimiz, Kur’â n’ı n  hü kü m  getirmediğ i,  yö n  vermediğ i  bazı  hususlarda  gö rü ş  sahibi mü ’minlerin  fikirlerini  benimsemiş,  kendi  gö rü ş lerinden  feragat  buyurmuş - lardı r. Burada bir ö rnekle konumuza aç ı klı k getirelim.

Bedir harbinde Peygamberimiz ordusu iç in bir karargâ h seç tiler. Ashab-ı

Kiram’dan Hubbab b. El-Cemû h sordular:

- Ya Resû lellah! Burası Allah’ı n vahiy indirerek konaklattı ğ ı bir yer midir? (Bu takdirde) ileri gitmemiz geri ç ekilmemiz mü mkü n değ ildir. Yoksa savaş taktiğ i olarak sizin seç tiğ iniz bir yer midir?

Peygamberimiz:

- Savaş taktiğ i olarak seç ilmiş yerdir, buyurdular.

Bu cevabı alan Hü bab, seç ilen mahallin askerî strateji bakı mı ndan uygun olmadı ğ ı gö rü ş ü nü aç ı kladı. Peygamberimiz de Hubbab’ı n fikrini isabetli bu- larak karargâ hı değ iş tirdi. 1

Allah’ı n vahiy ile bildirmediğ i mevzularda, Peygamberimizin yaptı ğ ı isti- ş areler ve tecrü beye verdiğ i ehemmiyet hususunda pek ç ok misaller vardı r

Peygamberimizi en yakı ndan tanı yan muhterem sahâ bî Hz. Ebû Hü rey- re’nin  nakledeceğ imiz  ş u  sö zü,  Peygamberimizin  istiş are  usulü ne  ne  derece ehemmiyet verdiğ ini gö stermektedir. Ebû Hü reyre (r. a. ) ş ö yle buyurur:

“Ben, arkadaş ları yla, Peygamberimizden daha ç ok istiş are eden hiç bir kim­

se gö rmedim. ”2

Hiç ş ü phe yoktur ki, Peygamberimiz, Ashab-ı Ki-ram’ı n(kendisine inanan

 

 

1  İ bn-ü Hiş am, Es-Siretü n-Nebeviye, 2/272.

2  S. Tirmizi, Hn. 1714.


 

229


 

 


 

230


Saygı değ er arkadaş ları nı n ) fikirlerine muhtaç değ ildi. O, ü mmetine istiş are

usû lü nü benimsetmek, hakka ve hayra gö tü rü cü yolun istiş are olduğ unu bil- fiil aç ı klamak iç in arkadaş ları nı n fikirlerine baş vuruyordu. Nitekim bu husu-

su bir hadî slerinde ş ö yle ifade buyurmuş lardı r:

“Biliniz ki; Allah ve O’nun Peygamberi istiş are etmeye muhtaç değ ildir. Fakat Allah istiş are’yi ü mmetim iç in bir rahmet kı ldı. Onlardan her kim istiş a- rede bulunursa doğ ruluktan ayrı lmaz. Her kim de istiş are etmez, kendi fikri-

ni beğ enirse, hatadan kurtulamaz. ”3

Peygamberimizin bu terbiye ile yetiş tirdiğ i Ashab-ı Kiram devlet baş kan- ları olan Halî felerin seç iminden, sanat ve ticaret faaliyetlerine kadar her iş i ara- ları nda istiş are yaparak gerç ekleş tirmiş lerdir. Fikirlere son derece hü rmet edil- miş, fikrî ve idarî istibdada karş ı ç ı kı lmı ş tı r. Bedevi bir arab ve bir ev hanı mı bile devlet baş kanları na rahatlı kla fikirlerini ve tenkidlerini iletebilmiş tir.



  

© helpiks.su При использовании или копировании материалов прямая ссылка на сайт обязательна.