Хелпикс

Главная

Контакты

Случайная статья





d) Fikrî temaslar



Aç ı klamaya ç alı ş tı ğ ı mı z haram temaslar, daha ç ok bedenî sı hhatimizi ze- deleyici temaslardı r.

Yü ce Dinimiz, ruhî bü nyemizi korumak iç in maddeci sistemlerle ve ma- teryalistlerle sü rekli temaslar ve dostluklar kurmamı zı da yasaklamı ş tı r.

Rabbimiz Tevbe sû resinin 23. â yetinde ş ö yle buyurur:

“Ey iman edenler! Eğ er kâ firliğ i; maddeciliğ i iman’a tercih ederlerse baba- ları nı zı ve kardeş lerinizi bile temsil ve tasarruf yetkisi verilebilir dostlar edin- meyiniz. Sizden kim onları dost edinirse onlar (nefislerine) zulmedenlerin ta kendileridir. ”

Mü ’minler!

Allah’a, O’nun kader programı na ve Ahiret Hayatı ’na iman eden ve iba- detlerle ruhî bü nyesini kuvvetlendiren mü ’minlerin cemiyetinde ruhî buhran- lar, karamsarlı k, ü mitsizlik, hayata kü sme ve intihar gibi hiç bir manevî hasta- lı ğ ı n vü cuda gelmesi mü mkü n değ ildir.

Ancak imansı z, ibâ detsiz, ahlâ ksı z insanlarla dostluk rabı taları kurmak, onları n  ruhi  bü nyelerinde  oluş an  ö ldü rü cü  ve  zaafa  dü ş ü rü cü,  geç ici  mana mikropları nı n bizlere bulaş ması na sebep olur. Bunun iç indir ki, Hakk’a ç ağ ı r- mak ve Batı l’lardan sakı ndı rmak amacı dı ş ı nda onlarla temas kurmamalı yı z. Kurmak durumunda kaldı ğ ı mı z zaman da ihtiyatlı olmalı yı z.

Yü ce Rabbimden cü mlemizi yasak temaslardan kaç ı narak dü nyası ve â hi- retini mesut eden kulları ndan kı lması nı niyaz ederim’.

 

 

5  R. Salihin, B. Tahrî m-i Ittihazil-Kelbi Hn. 2.


 

189


 

 

İ slâ m Dininde Tedaviye Verilen Ö nem

 

 


 

190


Sağ lı ğ ı n “iman”dan sonra insana verilmiş en bü yü k nimet olduğ unu aç ı k-

layan İ slâ m Dini, hastalı kları da kulluk denemesi ve hatalara keffaret olarak değ erlendirmiş tir.

Muhterem Mü ’minler!

a) Hastalı klar insanin bir kusuru olmaksı zı n kulluk denemesi gereğ i ge- lebilir.

Bu gerç eğ i Rabbimiz ş ö ylece bildirmektedir:

“And olsun sizi (kulluk denemesi iç in) biraz korku, biraz aç lı k, biraz da mal­ lardan, canlardan ve mahsullerden yana eksiltme ile imtihan edeceğ iz. (Ey  Pey- gamber! ) sabredenleri mü jdele. ”1

Bu â yet korunma tedbirlerine baş vurulduğ u halde birden gelen ve sebe-

bi kavranamayan hastalı klar iç in de bir aç ı klamadı r.

b) Hastalı klar dinimizin de ö ğ ü tlediğ i korunma tedbirlerine baş vurulma- dı ğ ı iç in insanı n kusurundan kaynaklanarak da gelebilir.

Sı hhatini  korumadı ğ ı  iç in  hasta  olan  insan  ş ü phesiz  gü nahkâ rdı r.  An- cak gerek kulluk denemesi sebebiyle ve gerekse kulun kusuru nedeniyle ge- len hastalı klar mutlak bir ş er değ ildir. Acı ları na sabredildiğ i, Peygamberimizin “tedavi olunuz” emrine bağ lanı ldı ğ ı, sü rece hastalı klar hayra dö nü ş tü rü lebilir. Kaldı ki hastalı klarda sı hhat nimetinin yü celiğ ini hatı rlatmak, ö lü mü ve ebedî hayatı dü ş ü ndü rmek ve gü nahlara keffaret olmak gibi faydalar da vardı r.

Bu gerç eğ i aç ı klamak iç indir ki, Peygamberimiz ş ö yle buyurmuş tur:

 

1  Bakara, 156.


 

 


“Yorgunluk; hastalı k, hü zü n ve iç sı kı ntı sı gibi Mü slü mana â rı z olan her

musibet sebebiyle ve hattâ acı veren bir diken nedeniyle bile, Allah, mü ’minin suç ları nı n bir kı smı m bağ ı ş lar (ve onu mü kâ fatlandı rı r). ”2

Bizler hastalı ğ ı n mutlak anlamda bir ş er olmadı ğ ı na, hayra dö nü ş tü rü le- bileceğ ine inanmak, ruhî direnci ve ü midi artı ran bu inanç la hastalı kları mı zı tedavi ettirmekle mü kellefiz.

Yü ce Peygamberimiz hastalı kları mı zı tedavi etmemizi ve ettirmemizi ş ö y- lece emir buyurmuş tur:

“Ey Allah’ı n kulları! Tedavi olunuz. Allah, ihtiyarlı ktan (ve ö lü mden) baş ka yarattı ğ ı her hastalı k iç in bir deva yaratmı ş tı r. ”3

Peygamberimiz, bu ve benzeri hadisleriyle ihtiyarlı k ve ö lü mü n dı ş ı ndaki her hastalı ğ ı n bir tedavi ş ekli olacağ ı na inanmamı zı ö ğ ü tlemiş ve onu arama- mı z gerektiğ ini de ş u hadisleriyle duyurmuş tur:

“Her hastalı k iç in bir deva vardı r. Hastalı ğ ı n devası bulunup-tatbik olu- nunca hastalı k Allah’ı n izniyle ş ifâ bulur. ”4

Peygamberimiz hastalı kları tedavi edebilmenin bir ihtisas mevzuu oldu- ğ una da dikkatimizi ç ekerek ş ö yle buyurmuş tur:

“Allah her hastalı k iç in bir ş ifâ yaratmı ş tı r. Onu bilen bilir, bilmeyen bil- mez. ”

Bilenler mü tehassı s doktorlar olacağ ı iç in de Peygamberimiz hastalı k ha- linde doktora gitmemizi ö ğ ü tlemiş tir.

Sahabî Hilâ l İ bn-ü Yesâ f ş ö yle anlatı yor:

Hazreti Peygamber ziyaret etmek iç in bir hastanı n yanı na girdi. (Tedaviye muhtaç olduğ unu gö rü nce de: )

­ Bir doktor ç ağ ı rı nı z, buyurdu.

(Allah’ı n Resû lü ’nden bu uyarı yı beklemeyen hastanı n aile fertlerinden)

biri ş ö yle deyiverdi:

- Ya Resû lellah! Siz de mi doktor ç ağ ı rmamı zı ö ğ ü tlü yorsunuz?

- Evet, (ben de ö ğ ü tlü yorum. Zira) Hz. Allah (ö lü m ve ihtiyarlı k dı ş ı nda)

 

2  Tac, 3/189.

3  Tac, 3/199.

4  Tac, 3/198.


 

191


 

 


 

192


halk ettiğ i her bir hastalı k iç in bir ş ifa yaratmı ş tı r. (Ancak ş ifa sebebi olacak mad-

deyi ve tedavi usulü nü bilen bilir, bilmeyen de bilmez. )5

Muhterem Mü ’minler!

İ ş ini bilen doktorlara baş vurmamı zı ö ğ reten dinimiz, mü tehassı s olma- yanları n tedavi etmelerini ve hastalı klar ü zerinde gö rü ş beyan etmelerini de fertlere tecavü z olarak vası flandı rı p yasaklamı ş tı r. Bunun iç indir ki Peygambe- rimiz ş ö yle buyurmuş lardı r:

“Tı p bilmeyen ve doktorluğ u bilinmeyen kiş i tedaviye kalkı ş ı rsa sebep ol- duğ u zararı tazmin eder. ”6

Bir yolculuk sı rası nda taş la baş ı ndan yaralanan bir sahabî, gusü l abdes-

ti alması gerektiğ inde hastalı ğ ı nı n artabileceğ i endiş esiyle teyemmü mle yetin- mek istemiş, fakat arkadaş ları nı n yı kanması gerektiğ ini sö ylemesi ü zerine yı - kanmı ş, bir sü re sonra da ö lmü ş tü.

Durumu Peygamberimize arz ettiklerinde, dinin ruhunu kavramaksı zı n gö rü ş beyan ederek arkadaş ları nı n yı kanması na ve dolayı sı yla ö lü mü ne sebe- biyet veren kiş iler hakkı nda Peygamberimiz ş ö yle buyurmuş tur:

- Canları ç ı kası ca. Adamı ö ldü rdü ler. 7

Hutbemizde ö zetle aç ı klamaya ç alı ş tı ğ ı mı z ü zere İ slâ m Dininde hastalı k- ları n tedavisine ö nem verildiğ i ve bazı hastalı klar iç in bizzat Peygamberimiz tarafı ndan tabii ilâ ç lar tavsiye buyrulduğ u iç in İ slâ m â limleri tı p ilmini farz-ı kifaye olan; yani her İ slâ m toplumunda yeterince ö ğ renenin ç ı kması ile diğ er mü ’minlerin ü zerinden dü ş en bir ilim dalı olarak değ erlendirmiş lerdir. Bu an- layı ş sebebiyledir ki Mü slü manlar İ slâ m Dini’ne bağ lı olarak yaş adı kları tarihî ası rlar boyunca Tı p’ta bü yü k ç ı ğ ı rlar aç mı ş lardı r.

Devrimizde İ slâ m Dini’ni gereğ ince ö ğ renmemiş bazı mü ’minler tedaviye ö nem vermeyi dindarlı kla bağ daş maz gö rdü kleri gibi Peygamberimizle sı k sı k temas edemeyen ilk mü ’minlerden bazı ları da aynı duyguyu taş ı mı ş olacaklar

ki Allah’ı n elç isi Peygamberimize sorarlar:

- Ya Resû lellah! Hastalı kları mı zı tedavi ettirmediğ imiz iç in gü naha girer miyiz?

 

5  Zadü l-Mead, 3/107.

6  C. Sağ î r, 2/169.

7  S. Ebû Davud, B. Fi-Mecruhi Yeteyemmemü.


 

 

Allah’ı n Resulü (bu suali ş ö ylece ö ğ ü t vererek) cevaplandı rı r:

- Ey Allah’ı n Kulları! Tedavi olunuz. Zira bü tü n eksikliklerden beri ve yü ce­ liklerle vası flı olan Allah ihtiyarlı ğ ı n dı ş ı nda yarattı ğ ı her bir hastalı k iç in berabe­ rinde bir de ş ifa yaratmı ş tı r. 8

İ lk mü ’minlerden Ebu Huzame (r. a. ) de babası nı n ş ö yle dediğ ini anlatı -


yor.


 

 

Hz. Peygamber’e sordum!

- Ya Resû lellah! Duâ larla ş ifa talebinde bulunmamı z, ilâ ç la tedavi olmamı z


ve bir de koruyucu tedbirlerle korunmamı z Allah’ı n (bizim hakkı mı zdaki) ka- derini engeller mi? Ne buyurursunuz?

Allah’ı n Resû lü ş u cevabı verdi:

- Bunlar da Allah’ı n kaderindendir. 9

Muhterem Mü ’minler!

Evet, tohum bitkiye, sperma dö llenmeye kader olduğ u gibi tedavi de has- talı ğ a kaderdir. Bir anlamda kadere iman sebep-netice iliş kilerine ve bu iliş ki- lerin sü rekliliğ ine inanmadı r.

Sebep olmaksı zı n netice almak yalnı z Allah’a mahsustur. Biz tedavi olaca- ğ ı z ki ş ifa bulalı m. Kaldı ki tedavi ile ş ifa talebinde bulunmak Allah’ı n koydu- ğ u dü zene uymaktı r. Zira Allah, sebepleri neticelere bağ lamı ş tı r.

Gö rü nü r sebeplere bağ lanmaksı zı n Allah’tan duâ yoluyla ş ifa beklenemez mi? Elbetteki beklenir. Ne var ki Allah bizim duâ mı zı bizim istediğ imiz ş ekil-

de ve zamanda kabul etmeye mecbur değ ildir. Bunun iç in bizler Allah’ı n aç tı ğ ı genel yolla; bilinen sebeplere yapı ş arak sonuç almaya ç alı ş acağ ı z.

Yü ce Rabbimden cü mlemizi sı hhatte daim kı lması nı diler, hutbemizi bir â yetle bitiririm.

(Ey Peygamber! Kulluk denemesi gereğ i korku, fakirlik ve hastalı k gibi bir yolla) bir felâ kete uğ radı kları zaman, “Biz Allahı n (kulları y)ı z ve ancak O’na dö nü p gidicileriz” diyerek sabı r gö sterenleri mü jdele.

Rablerinin  bağ ı ş laması  ve  merhameti  onları n  ü zerindedir.  Onlar,  evet  onlar doğ ru yolda olanlardı r. ”10

 

 

8  İ. Mace, Hn. 3436.

9  S. Tirmizi, Hn. 2066.

10  Bakara, 156-7.


 

193


 

 

İ slam’da Duâ  ile Tedavi

 


 

 

194


İ nsanları yaratan ve onlara sı hhat veren yü ce Allah’dı r.

Her bir organı n ç alı ş ma kanunları nı koyan ve organlar arası dü zeni ka- nunlara bağ layan Yü ce Allah olduğ u iç in biz mü ’minler sı hhatimizi sü rdü rme- sini ö ncelikle Yü ce Rabbimizden dileyeceğ iz. Ayrı ca İ slâ m Dini’nin koyduğ u

ve bilimin ö ğ rettiğ i sı hhati koruyucu tedbirlere baş vuracağ ı z. .

Hastalı ğ a uğ ramamı z halinde ise Peygamberimizin emirleri gereğ inde te- davi olacağ ı z.

Tedavinin genel ve ö zel olmak ü zere iki ana yolu vardı r.

a) Allah her bir neticeyi bir sebebe bağ ladı ğ ı ve Peygamberimizin aç ı k- laması na gö re her bir hastalı k iç in de bir ş ifa maddesi yarattı ğ ı iç in, ş ifa mad- desini bulup kullanarak tedavi olmak genel tedavi yoludur ve bu yolla tedavi Peygamberimizin emridir.

b)   İ nsanı yaratan, yaş atan ve her hastalı k iç in ş ifa maddesini halkeden Allah’dan dua ile doğ rudan ş ifa talebinde bulunarak tedavi olmak da ö zel te- davi yoludur. Bu yol da Peygamberimiz tarafı ndan ö ğ retilmiş tir.

İ lâ ç ve cerrahî mü dahale yolu da, okuma ve okunma yolu da, birer mü es- sir tedavi yoludur. Her biri ş ifa neticesine bir sebeptir.

Muhterem Mü ’minler!

Duâ yolu ile diğ er bir ifadeyle okuma ve okunma yoluyla tedavi olmak biz mü ’minler iç in mü sbet bir tedavi yoludur.

Bu yola doğ rudan baş vurabiliriz. Allah’ı n her bir hastalı k iç in yarattı ğ ı ş ifa maddesi insanlar tarafı ndan henü z keş fedilmemiş veya baş vuruda bulundu- ğ umuz doktorlar tarafı ndan bilinmemiş olabileceğ inden genel tedavi yolu olan maddî tedavilerden sonuç alamadı ğ ı mı z zaman da duâ yoluna baş vurabiliriz.


 

 


Tı ptan ü mitlerin kesildiğ i yerde duâ yoluna baş vurmak, mü sbet bir yola

girmenin yanı sı ra ü mitle dolmak, karamsarlı ktan da kurtulmaktı r.

Mü ’minler!

Duâ, biz mü ’minlerin baş vuru kaynağ ı mı zdı r. Ç ü nkü Mevlâ mı z bize duâ etmemizi  emir  buyurmakta  ve  isteklerimizi  kabul  buyuracağ ı nı  da  ş ö ylece va’detmektedir:

(Ey Peygamber) kulları m sana beni sorunca benim (onlara) yakı n (olduğ u- mu bildir. ) Bana duâ edince, duâ edenin duâ sı nı kabul ederim. O halde onlar da be­ nim (emirlerime ve yasakları ma) uysunlar ve bana hakkı yla iman etsinler ki, doğ ­

ru yola ulaş mı ş olsunlar. ”1

Yü ce Mevlâ mı z dilememiz halinde hastalı kları mı za da ş ifa bahş edeceğ ini

Peygamberimizin diliyle va’detmiş tir.

Saygı değ er Mü ’minler!

İ nsan bizzat duâ ederek ve dua vasfı ndaki Kur’â n â yetlerini okuyarak ş i-

fa talebinde bulunabileceğ i gibi bir diğ er mü ’minin duâ sı ve okuması yolu ile de ş ifa dileğ inde bulunabilir.

Aş ağ ı da sunacağ ı mı z ö rnekler dini delillerimizden bazı ları dı r.

a) İ lk mü ’minlerden Osman b. Ebi-As (r. a. ) uzun yı llardan beri vü cudun- da hissetmekte olduğ u ağ rı dan Allah’ı n Resû lü ’ne (s. a. ) ş ikâ yet etti.

Allah’ı n Resulü ona ş ö yle buyurdu:

- Elini vü cudunun ağ rı yan yerine koy. Ü ç defa “Bismillah” de. Sonra da ş u ş ekilde duâ et.

Hissetmekde olduğ um ve sakı nmaya ç alı ş tı ğ ı m ağ rı nı n ş errinden Allah’a ve

O’nun kudretine sı ğ ı nı yorum. ”2

Bu hadis duâ yolu ile Rabbimizden ş ifa talep etmemizi ö ğ retmektedir.

b) Sahabelerden Osman b. Hanif de ş ö yle anlatı yor.

A’ma bir adam Hz. Peygamber’e geldi ve ş ö ylece ricada bulundu.

- Ya Resû lellah! (Gö zlerim gö rmez oldu. ) Beni sı hhate kavuş turması; (gö z- lerimin aç ı lması iç in bana) duâ ediniz.

 

1  Bakara, 186.

2  S. Mü slim, K. Tı p B. Istihbab-ı Vaz’ı Yedihi...


 

195


 

 


 

196


Allah’ı n Resulü (ona ş u) ö ğ ü dü verdi:

- İ stersen sana duâ ederim. Ama dilersen senin iç in duâ etmeyi ertelerim. Zira bu, (â hiretin iç in) daha hayı rlı dı r.

Adamcağ ı z;  (hayı r  hayı r  ertelemenizi  istemiyorum.  Beni  sı hhata  kavuş - turması iç in) Allah’a duâ ediniz, diyerek ricası nı pekiş tirdi.

Bunun ü zerine Hz. Peygamber ona, gü zelce abdest alması nı ve iki rekâ t namaz kı lması nı, sonra da ş ö ylece duâ etmesini ö ğ retip-emretti:

- Allah’ı m, Rahmet Peygamberi olan elç in Muhammed’le sana yö nelerek sen­

den istiyorum... 3

Sunduğ umuz bu hadis duâ yolu ile ş ifa talebini ö ğ rettiğ i gibi, bizlere ş ifa bahş etmesi iç in Rabbimize yaptı ğ ı mı z duâ ları mı zda Peygamberimizi aracı kı - labileceğ imizi de ö ğ retmektedir.

c) Ashâ b-ı Kiramdan Hz. Enes kendisine ‘hastayı m’ diyen Hz. Sabit’e:

- Seni Allah’ı n Resulü nü n okuduğ u duâ ile okuyarak tedavi edeyim mi?

dedi ve ş u duayı okuyarak ş ifa diledi:

Ey İ nsanları n Rabbi ve meş akkatleri giderici olan Allahı m!

(Bu kuluna) ş ifa ver. Sensin ş ifa verici olan. Hiç bir hastalı k bı rakmayacak ş i­

fayı verecek olan ş ifa verici ancak sensin. 4

Mü ’minler!

Sunduğ umuz bu ve bundan ö nceki hadisler Kur’â n â yetleri dı ş ı ndaki du- alar yolu ile Allah’tan ş ifa talebinin ö rnekleridir.

Bir de Kur’â n â yetlerini okuyarak ve hastaya ü fleyerek ş ifa talebinde bu- lunmak vardı r.

Peygamberimiz Kur’â n â yetlerinden okunarak hastalı klar iç in ş ifa talebin- de bulunulması nı mü ’minlere ö ğ retmiş lerdir.

Aile fertlerinden biri hasta olduğ u zaman bizzat Peygamberimiz Nas ve Felek sû relerini okuyarak nefes ederdi. 5  O’nu ö rnek alan Ashab-ı Kiram da Kur’â n okuma usulü ne ö nem verirdi.

Aş ağ ı da sunacağ ı mı z ö rnek buna delildir.

 

 

3  Mü sned, 4/138.

4  Tac, 3/214.

5  Tac, 3/217.


 

 


Ashab-ı Kiram’dan Ebu Said El-Hudri, mü freze komutanı olarak ç ı ktı ğ ı

bir askerî sefer sı rası nda, Fatiha sû resini okuyarak henü z Mü slü man olmamı ş bir kabile reisini tedavi etti. Adam da iyileş ti.

Bu durumu Hz. Peygamber efendimize arzettiğ inde Peygamberimiz ona ş ö yle buyurdu:

- (Ya Eba Said! ) Fatiha sû resinin (ş ifa talebinde) bö ylesine mü essir(etkili) ol­

duğ unu sana kim ö ğ retti? 6

Bu hadisimiz Allah’ı n kitabı Kur’â n-ı Kerim’den sû reler ve â yetler okuya- rak baş kaları nı tedavi edebileceğ imizi ö ğ retmektedir.

Muhterem Mü ’minler!

Allah evrende, yerkü remizde, canlı ve cansı z bü tü n varlı klar ü zerinde ha- kim kanun olarak sebep-netice kanunu yaratmı ş tı r. Her netice mutlaka bir se- bebe dayanı r. Bu bir ilâ hi kaderdir.

Biz bu kanuna gö re hayatı mı zı dü zenleriz. Ne var ki biz yer kü remizde cereyan eden bü tü n olaylardaki sebeb-netice iliş kilerini bilmiyoruz.

Bazen da bilmediğ imizi kabul edemediğ imiz iç in gerç ekç i olamı yoruz. Bundan ö tü rü olsa gerek tı p yoluyla tedaviyi mü spet bir yö ntem olarak

kabul ediyoruz da dua yolu ile; okuma ve okunma yoluyla tedaviyi sebebi ol-

mayan bir netice talebi olarak değ erlendiriyoruz.

Oysaki Mü slü man iç in genel yol olan tı bbî tedavi yolu gibi duâ ve oku- ma yolu da mü spet bir tedavi yoludur. Bü tü n varlı kları yoktan var eden, hayat kanunları nı koyan ve duâ ları mı zı kabul buyuracağ ı nı bildiren Mevlâ mı zdan doğ rudan ş ifa talep etmemizden daha tabii ve olumlu ne olabilir?

Ne var ki Allah duâ ları mı zı bizim istediğ imiz ş ekilde ve zamanda kabul etmeye mecbur değ ildir. Bundan ö tü rü hem duâ etmeli ve hem de ş ifa aracı olarak yaratı lan maddelerle tedavi yö nü ne gitmeliyiz.

Hutbemizi bir hadisle bitiriyorum:

“Ey Allah’ı n Kulları! Tedavi olunuz. Allah yarattı ğ ı her hastalı k iç in bir de ş i­

fa verici yaratmı ş tı r. ”7

 

6  Tac, 3/218.

7  Tac, 3/199.


 

197


 

 

İ slâ m Cemiyetinin Temel Prensipleri

 

 


 

198


Dü sturları nı Yü ce Mevlâ mı zı n koyduğ u İ slâ m Dini, sosyal dayanı ş ma iç in

gerekli olan kardeş lik, eş itlik, adalet, birlik, sevgi, merhamet ve yardı mlaş mayı ibadetleş tiren bir dindir.

Mü minleri, iman ve gaye bağ ı yla birleş tiren dinimiz; ictimaî (sosyal) haya-

tı ma’nevi temeller ü zerinde kurmak ve inananlar arası nda kalbî rabı talar te- sis etmek iç in mü ’minleri birbirlerinin kardeş i kı lmı ş tı r. Yü ce Rabbimiz ş ö y-

le buyurur:

“Ancak mü ’minler kardeş tirler. (Uzlaş mazlı k halinde) kardeş lerinizin ara- sı nı  dü zeltiniz.  Allah’ı n  emirleri  ve  yasakları na  aykı rı lı ktan  da  korununuz. Umulur ki Rabbiniz tarafı ndan merhamet olunursunuz. ”1

Kardeş ler olarak ilan buyurduğ u mü ’minlerin insan hakları ve hü rriyet- leri yö nü nden eş it oldukları nı da beyan eden dinimiz, sosyal yaş amda izlene- cek bir diğ er değ er ö lç ü sü nü Kur’â n’ı mı zı n Hucurat sû resinde ş ö ylece aç ı kla- mı ş tı r:

“Ey insanlar! Sizi bir erkek ve bir diş iden yarattı k. Birbirinizi tanı manı z iç in sizi soylara ve kabilelere ayı rdı k. Biliniz ki Allah katı nda en iyiniz, O’nun emir ve yasakları na en ç ok saygı gö stereninizdir. Ş ü phesiz Allah bilen ve ha- berdar olandı r. ”2

Hayat yasamı z Kur’â n’ı n bu temel dü stû ru ile dinimiz; maddî gü ce, siyasî otoriteye  ve  soy  asaletine  dayalı  ü stü nlü k  anlayı ş ı nı  yı kmı ş,  ş eref  ve  fazilet ö lç ü sü olarak Allah’a saygı kaidesini(kuralı nı ) koymuş tur.

 

 

1  Hucurat, 11.

2  Hucurat, 13.


 

 

Muhterem Mü ’minler!

Dinimiz; “... Adaletli olunuz... ”3 ş eklindeki adaleti ibadetleş tiren emirleriy-

le de eş itlik ile adaleti bü tü nleş tirmiş tir.

Mü ’minler arası nda kardeş liğ e ve adalete dayalı eş itliğ i tesis eden dinimiz, onları gü ç lü kı lacak, sosyal geliş meyi ve mutluluğ u sağ layacak birlik ve bera- berliğ in gerç ekleş tirilmesini de Kur’â n’ı mı zda ş ö ylece emir buyurmuş tur.

“Allah’a ve O’nun Peygamberine itaat edin, birbirinizle ç ekiş meyin. Sonra iç i­ nize korku dü ş er ve kuvvetiniz elden gider. Bir de sabı rlı olun. Ç ü nkü Allah sab­ redenlerle beraberdir. ”4

Sosyal ve ekonomik bunalı mlar iç erisinde kı vranan milletimiz, Hayat ya- samı z Kur’â nı mı zı n bu gerekç eli yü ce emrini tatbik etmeye ne kadar muhtaç - tı r.


İ slâ m  Dini,  birlik  ve  beraberliğ i  emrederken  onu  sağ layacak  sevgiyi  de ibadetlerin yü cesi kı lmı ş tı r.

Bunun  iç indir  ki  sevmek  ve  sevilmeye  ç alı ş mak,  Mü slü manları n  kutsal vazifeleridir.

Mü ’mini, “Seven ve sevilen insan” olarak tarif buyuran Peygamberimiz, bir mü barek hadislerinde ş ö yle buyurmuş lardı r:

“Canı m kudreti altı nda bulunan Allah’a yemin ederim ki siz î man etme- dikç e; (Allah’ı n buyrukları nı n doğ ruluğ unu ve ü stü nlü ğ ü nü ş ü phesiz olarak kabul etmedikç e) Cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikç e de iman etmiş olmazsı nı z... ”5

Peygamberimiz, diğ er bir hadislerinde; araları nda hiç bir kan ve menfaat bağ ı olmaksı zı n birbirini seven mü ’minlere, peygamberleri imrendirecek ni- metler verileceğ ini de ş ö ylece mü jdelemiş lerdir:

- Allah’ı n kulları ndan ö yle insanlar vardı r ki onlar peygamberler ve ş e- hitlerden olmadı kları halde, Kı yamet Gü nü ’nde Allah katı ndaki yü ksek dere- celerinden ö tü rü Peygamberler ve ş ehitler bile onlara imrenirler.

Bu mü jdeye muhatab olan sahâ biler sordular:

- Ya Resû lellah! Onları n kimler olduğ unu bize bildirseniz.

 

 

3  Maide, 8.

4  Enfal, 46.

5  Tac, 5/244.


 

199


 

 


 

200


- Onlar, araları nda bir kan bağ ı ve alı p-sattı kları bir mal (rabı tası ) olma-

dı ğ ı  halde  yalnı z  Allah’ı n  rı zası  iç in  birbirlerini  seven  mü ’minlerdir.  Allah’a yemin  ederim  ki  onları n  yü zleri  nurları ndan  (ö tü rü  pı rı l  pı rı l)  dı r  ve  onlar nur (dan yaratı lan tahtlar) ü zerindedirler. (İ nsanlar Kı yamet Gü nü ’nü n deh- ş et verici korkuları ve elemleri iç ersinde) korkuya kapı lacakları zaman onlar korkmayacaklardı r. İ nsanlar ü zü lü rken de onlar kederlenmeyeceklerdir. “Ç ok

iyi  biliniz  ki;  Allah  dostları na;  evet  onlara  korku  yoktur.  Onlar  mahzun  da olmayacaklardı r. ”6

f) Allah’a saygı ve insanlara sevgi olarak hü lasa edebileceğ imiz dinimiz merhameti de bizleri yü celtecek ve Allah’ı n rı zası na erdirecek ahlâ kî bir gö - rev kı lmı ş tı r.

Yü ce Mevlâ mı z mü ’minleri “... Birbirlerine karş ı merhametli... ” insanlar ola- rak vası flandı rı rken ş ö ylece de emir buyurmuş tur:

“... Mü minlere (ş efkat) kanatları nı ger. ”7

Peygamberimiz de “Her can taş ı yana merhamette sevap vardı r. ”8 buyurmuş, merhameti ö ğ ü tlemiş tir.

O,  merhameti  yalnı z  ö ğ ü tlemekle  yetinmemiş,  yı llarca  kendisini  ö ldü r- mek isteyenleri affederek, gayr-ı mü slim komş uları nı n hakları na saygı duya- rak, yapabileceğ i hiç bir ricayı kı rmayarak da bilfiil ö rnek olmuş tur. O daima, “İ nsanlara merhamet etmeyene Allah da merhamet etmez”9 buyurarak gö nü l-

ler kazanmaya, kanayan yaralan sarmaya, elemleri gidermeye teş vik etmiş tir.

 

Dinimiz merhameti yaygı nlaş tı rabilmek iç in bü tü n mü ’minlerin birbirle- riyle yardı mlaş maları nı da emir buyurmuş tur:

“...  (İ slâ m  Dini’nin  ö ğ ü tlediğ i)  iyi  gü zel,  doğ ru  olan  iş lerde  ve  Allah’ı n emirleri ve yasakları nı uygulamada birbirinizle yardı mlaş ı nı z... ”10

İ slâ m Dini bü tü n bir ö mrü n mutluluk nizamı dı r

 

Geliniz, Allah’ı n emirlerini yaparak, yasakları ndan kaç ı narak yaş ayalı m,

 

6  Tac, 5/83.

7  Fetih, 29; Hicr, 88.

8  Tac, 5/18.

9  M. Mesâ bî h, Hn. 4947.

10 Maide, 2.


 

 

kardeş lik, eş itlik ve birlik iç inde, muhabbet, ş efkat ve yardı mlaş ma gö lgesinde

ö mü r sü relim ki, dü nyamı z ve â hiretimiz mes’ut olsun. 11

Muhterem Mü ’minler!

Mü kellef olduğ umuz yardı mlaş ma gö revlerimizden biri de Ramazan fı t- rası dı r. Peygamberimizin emirleriyle nefsimiz ve yeni doğ muş olanları dahil bulû ğ a ermemiş ç ocukları mı z iç in vermemiz gereken fı tra malî bir ibâ dettir.

Allah’ı n Resulü Peygamberimiz fı trayı oruç luyu orucuna bulaş an kö tü ve ç irkin sö zlerden temizlemek ve fakirleri doyurup sevindirmek iç in gö rev kı l- mı ş ve ş ö yle buyurmuş tur:

“Nafakası nı verdiğ iniz kimselerin fı traları nı verin. ”12

 

 

201

 

 

11  Bu hutbeyi Ramazan Bayramı hutbesi olarak okuyacak İ mam-Hatipler Fı tra ile ilgili kü -

ç ü k punto ile dizilmiş bö lü mü hutbe iç ine alabilirler.

12  Tac, 2/24; Selamet Yolları, 2/369.


 

 

Zenginlik ve Fakirlik Değ er Ö lç ü sü  Değ ildir

 


 

202


Akı lla kavrayamayacağ ı mı z hikmeti gereğ i Yü ce Rabbimiz yarattı ğ ı insan-

ları yeryü zü nde kulluk denemesine tâ bi kı lmı ş tı r. Bu ilâ hî denemenin bir ge- reğ i olarak da insanları akı l, zekâ, bedenî gü ç ve kabiliyetler bakı mı ndan fark-

lı yaratmı ş tı r.

Bu gerç ek Kur’â n-ı Kerim’de ş ö yle aç ı klanmaktadı r:

“Sizleri yeryü zü nü n halifeleri kı lan Allah’tı r. O, size verdiğ i ç eş itli ni’metlerde sizi imtihana ç ekmek iç in kiminizi derece derece diğ erlerinizin ü zerine ç ı kardı. Ş ü p­

he yok ki Rabbin cezası pek ç ok olandı r ve gerç ekten O hakkiyle yargı layı cı ve hak­

kı yla esirgeyicidir. ”1

Yaratı lı ş taki  farklı lı ğ ı n  tabiî  sonucu  olarak,  baş arı lar  ve  kazanç lar  fark-

lı olacaktı r. Sonuç olarak da toplumda varlı kları n yanı nda yoksullar da orta- ya ç ı kacaktı r.

Aziz Mü ’minler!

İ slâ m Dini’nin yasakladı ğ ı faiz, karaborsa, emeğ i sö mü rü gibi haramla-

rı uygulamanı n ve eğ itim yetersizliğ inin sabit gelirliler iç in doğ urduğ u fakir- lik hali bir tarafa, aklî ve bedenî gü ç yetersizliğ inin ve kabiliyetsizliklerin se- beb olduğ u fakirlik, gü zellik ve ç irkinlik gibi, inş am aş an bir kaynaktan; ka- der programı ndan kaynaklanmaktadı r.

Gerç ek bu olduğ u iç indir ki İ slâ m Hayat Nizamı ’nda zenginlik bir ş eref ö lç ü sü olmadı ğ ı gibi fakirlik de bir zillet; aş ağ ı lı k sebebi değ ildir. Ü stü nlü k ve ş eref Allah’ı n kulluk denemesi gereğ i verdiğ i iç in yaradı lı ş tan sahib olunan de- ğ erlerde değ il, iradeye dayalı olarak Yaradana yapı lan kulluktadı r. Bu hakikati Rabbimiz Hucurat sû resinin 13. â yetinde ş ö ylece bildirmiş tir:

 

 

1  Enam, 165.


 

 


“Ey insanlar! Sizi bir erkekle bir diş iden yarattı k. Hem de sizi soylara ve

kabilelere ayı rdı k ki birbirinizi tanı yası nı z. (Biliniz ki) Allah katı nda en iyiniz, Allah’ı n emirleri ve yasakları na bağ lı lı ğ ı en ziyade olanı nı zdı r. Ş ü phe yok ki, Allah her ş eyi bilendir, her ş eyden haberdardı r. ”

Mü ’minler!

Kur’â n-ı  Kerim’de,  zenginleri  ü stü n  tutmak,  otoritelerini  tasdik  ederek hâ kimiyetlerini tasvip etmek dü ş ü ncesi ve tatbikati, ş iddetle yasaklanmı ş tı r.

Soy, mevki ve maddî varlı k gibi kı stasları değ er ö lç ü sü olarak kullanmak insan toplulukları nı n mü ş terek cahiliyeti olduğ u ve de olacağ ı iç in Peygambe- rimiz bu konuda ö ğ ü tlerini yoğ unlaş tı rı yor ve ş ö yle buyuruyordu:

“Hepiniz  dem’in ç ocukları sı nı z.  dem ise topraktandı r. ”,

“Allah katı nda insanları n en kı ymetlileri, O’na en ç ok saygı gö sterenlerdir. ” “Mü ’min mü ’minin kardeş idir. Birinizin, diğ erine Allah’a saygı ö lç ü sü nden baş ­

ka hiç bir ü stü nlü ğ ü yoktur. ”2

Peygamberimiz mü cerret ö ğ ü tlerle de iktifa buyurmuyor, bilfiil mukaye- seler yaparak mü ’minleri irş ad ediyordu.

Allah’ı n Resulü (s. a. ) (bir sahabe ile birlikte) oturuyorken yan(lar)ı ndan bir adam geç ti.

Hz. Peygamber kendisiyle beraber oturan sahabiye sordu:

- Bu geç en kiş i hakkı nda ne dersin?

- Ya Resû lellah! Bu zat insanlar arası nda sosyal mevkii olan bir kiş idir. Allah’ı n zâ tı na yemin ederek diyebilirim ki o, bir kadı nı eş olarak almak istese evlenebilir, aracı lı k yapsa (gö rü ş ü benimsenip) kabul gö rü r.

Hz. Peygamber (bir sü re) konuş madı. Derken az sonra yanları ndan bir ki-

ş i daha geç ince Allah’ı n Resulü (aynı ş ekilde) sordu:

- Ya bu kiş i hakkı nda gö rü ş ü n nedir?

- Ya Resû lellah! Bu adam Mü slü manları n fakirlerinden (ve cemiyetimiz- deki sı ra adamlardan) biridir. Bir kadı nı n nikâ hı na talip olsa (sanmam ki) ka- bul gö rsü n. Aracı olup sö z sö ylese (ü mit etmem ki) gö rü ş ü benimsensin, sö -

zü dinlensin.

(Bu cevaplardan) sonra Allah’ı n Resulü (s. a. ) ş ö yle buyurdu:

 

 

2  İ. Kesir, Hucurat 13.


 

203


 

 


 

204


- İ kinci olarak geç en kiş i (imanı, gü zel amelleri, ahlâ kı ve duâ ları sayesin-

de) ilk olarak geç en kiş i gibi dü nya dolusu insandan daha hayı rlı dı r. 3

Mü ’minler!

Hiç ş ü phe yoktur ki, sunduğ umuz dini ö lç ü ler, zenginin zengin olduğ u iç in değ ersizliğ ini, fakirin de fakir olduğ u iç in kı ymetliliğ ini ifade etmez. Dini- nizde kı ymet ve fazilet ö lç ü sü, Hakk’a ibâ det ve Hak’kı n emriyle halka hizmet- tir. Bu itibarla insan zengin ve ş erefli, fakir ve değ ersiz olabileceğ i gibi, zengin

ve ş erli, fakir ve hayı rlı da olabilir.

İ slâ m Dini’nin meş ru kı ldı ğ ı yollarla kazanı lmı ş zenginlik, cemiyet kal- kı nması na dö nü k yatı rı mlara tesis edildiğ i sü rece, zekâ t ve akrabadan aciz ola-

na nafaka verildiğ i, hayı r mü esseseleri desteklendiğ i mü ddetç e bir fazilet mer- divenidir. Bu merdivenden tevazu ile ç ı kabilen mü ’min, elbetteki, faziletlidir.

Faiz ve karaborsacı lı k yolu ile, iç ki, kumar, fuhuş iş letmeciliğ i ve eme-

ğ i sö mü rü ile kazanı lmı ş servet, azgı nlaş tı ran, ş ı martan, iç kili, kumarlı, zina-

lı, alç ak bir yaş antı ya dü ş ü ren zenginlik ise pek tabiî ki, bir ş erdir. Ş er sahi-

bi ise ş erli olur.

Kur’â n-ı Kerî m’de, zenginlikleri sebebiyle ş ı maran, malları nı meş rû iyyeti iç erisinde  kullanmadı kları  iç in  zulme  dalan,  cinsel  arzuları nı  tatmin  etmek iç in azgı nlaş an nice toplulukları n helak edildiğ i bildirilmektedir.

Zenginlik’ ş erre dö nü ş ebileceğ i iç indir ki Peygamberimiz mü ’minleri da- ima ş ö yle uyarmı ş tı r:

“Sevinin,  sizi  sevindirecek  mallara  kavuş mayı  arzulayı n.  Ancak  Allah’a yemin ederim ki ben sizin iç in fakirli(ğ in doğ uracağ ı tehlikeler) den korkmu- yorum. Fakat sizden ö nceki topluluklara bolca verildiğ i gibi size de dü nya ni- metlerinin bolca verilmesinden pek ç ok korkuyorum. (Korkuyorum, ç ü nkü bu maddî zenginlikler sebebiyle) sizden ö ncekiler gibi birbirinizle yarı ş maya kalkar (birbirinize haset eder, birbirinize sı rt ç evirir, dü ş manlı k eder ve birbiri- nizin kanı nı dö kmeye yeltenirsiniz de neticede bu ş ı martı cı mal varlı ğ ı ) sizden ö ncekiler gibi sizi de felâ kete gö tü rü r; (Dü nya ve â hiretinizi mahveder. )”4

Muhterem Mü ’minler!

Zenginlik, mutlak ş er veya hayı r olmadı ğ ı gibi, fakirlik de bö yledir.

 

 

3  İ. Mace, Hn. 4120.

4  İ. Mace, Hn. 3997.


 

 


Dinî, ahlâ kî, ailevî ve iç timaî tehlikelerine gö ğ ü s gerildiğ i, ç ilelerine sab-

redilerek meş ru gelirlerle yetinildiğ i ve yalnı z Allah’a arz-ı ihtiyaç edilebildiğ i sü rece fakirlik, Allah katı nda fakiri yü celtici bir araç tı r.

Sı kı ntı ları na sabredilmeyen, nefrete ve mü lkiyet dü ş manlı ğ ı na sevkeden, yenilmesi iç in ç alı ş ı lmayan, aş ağ ı lı k kompleksine ittiğ i iç in hı rç ı nlaş tı ran ve Allah’a isyan ettiren fakirlik, elbetteki, ş erdir. Bu ş errin sahiplerinde pek tabi- idir ki, fazilet aranamaz.

Yü celiğ i mallarda gö renler, zenginlere yalnı z zengin oldukları iç in değ er verip de fakirleri de yalnı z fakir oldukları iç in ö nemsemeyenler farklı lı ğ ı n kul- luk denemesinden kaynaklandı ğ ı m ö ğ renemeyen zavallı lardı r.

Ü stü nlü k Allah’a kulluktadı r. Peygamberimiz ne gü zel buyurmuş lardı r:

“... (Biliniz ki; ) Allah dü nya (nimetlerini) sevdiğ i kullara da, sevmediğ i kulla­

ra da verir. Fakat dini (bilgiyi ve dine bağ lı yaş ayı ş ı ) ancak sevdiğ i kula verir. Al­

lah dindarlı ğ ı verdiğ i kulunu sever... ”5

Yü ce  Rabbimden  bizleri  insanları  zenginlik  ve  fakirlik  ö lç ü leriyle  değ il

de iman, ibâ det, ahlâ k ve topluma hizmet ö lç ü leriyle değ erlendirecek ş uura erdirmesini dilerim. Hutbemizi bir hadisle bitiriyorum:

“İ nsanoğ lu iki ş eyi hoş gö remez. Ö lü mü hoş gö rmez, oysa ö lü m mü ’min iç in

(Cennet’ten uzaklaş tı rı p Cehennem’e yaklaş tı racak) fitnelerden daha hayı rlı dı r.

Az malı da sevmez. Ne var ki az malı n (Allah’ı n huzurunda verilecek) hesa­

bı daha kolaydı r. ”6

 

5  İ. Mace, Hn. 3842.

6  M. Mesabî h, Hn. 5251.


 

205


 

 

Merhamet

 


 

206


İ slâ m Dini, Peygamberimizin ifadesiyle gü zel ahlaktı r. Ana cevheri yara-

tı lı ş ı mı zdan var olan, Allah’a ve Ahiret hayatı na imanla geliş en gü zel ahlâ kı n ö zü ise ö z nefislerimize ve can taş ı yanlara merhamettir.

Merhamet, iyiye, gü zele, doğ ruya ö z ifadeyle hayra yö nelten ve besleyici kaynağ ı iman olan manevî bir duygudur.

Gerç ek mü ’min nefsine ve mü nasebetler iç inde bulunduğ u bü tü n insan- lara hatta ç evresindeki hayvanlara karş ı merhametle dolu olan/olması gereken insandı r. Ç ü nkü Rabbimiz, mü ’minleri birbirlerine karş ı merhametli insanlar olarak vasfetmekte ve ş u emri vermektedir:

“Mü ’minlere merhamet kanadı nı indir. ”1

Yü ce Peygamberimiz de acı mayı ö ğ ü tlemekte ve ş ö yle buyurmaktadı r: “Merhamet ediniz ki merhamet olunası nı z. Affediniz ki affolunası nı z. Yeryü zü ndeki canlı lara merhamet et ki gö kyü zü ndeki (melekler) de sa-

na acı sı n. ”2

Saygı değ er Mü ’minler!

Nefsine ve can taş ı yanlara merhametsiz olan insan zalimdir.

Ferdî ve ailevî hayatı mı zda, sanat, ticaret, memuriyet ve siyaset hayatı - mı zda duyulan mutsuzlukları n sebebi iyice biliniz ki İ slâ mî manası yla acı ma- yan, acı yamayan insanı mı zdı r.

Mü slü manlı ğ ı n ruhundan uzaklaş mı ş cemiyetlerimizin her sahası na bakı -

 

 

1  Fetih, 29; Ş uarâ, 215.

2  C. Sağ î r, 1/38.


 

 

nı z. İ slâ m’ı n reddettiğ i merhametsiz insan tipini, kendi merhametsizliğ imizin

karanlı k ve elem verici tabloları nı gö receksiniz.

Bu tablolara ibret alı cı bir gö zle bakarak, ş u sualleri kendimize tevcih ede-


lim.


 

 

a) İ nancı nı n giderek zaafa uğ raması ndan tedirgin olmayan, ibâ detsizliğ i


meslek haline getiren, ö mü r gü nlerini ş uursuzca israf eden, â hiret muhasebe-

si yapmayan, bö ylece kendisini Cehennem azabı na hazı rlayan insan ö z nefsi- ne zalim bir merhametsiz değ il midir?

b) Ailevî masrafları normal ö lç ü leri aş arken dar gelirli iş ç ilerini dü ş ü nme- yen iş verenler, ç alı ş tı ğ ı mü esseseye verim sağ lamak istemeyen bozguncu iş ç i- ler, vicdanı prangalı merhametsizler değ il midir?

c) Kendilerini, aylarca karnı nda, yı llarca kucağ ı nda, bir ö mü r boyunca da kalbinde taş ı yan annelerine, bü yü k gü ç lü klere gö ğ ü s germiş babaları na karş ı alâ kası z kalan, onları ihtiyarlı ğ ı n, gü ç sü zlü ğ ü n ve yalnı zlı ğ ı n kaderine terke- den ç ocuklar merhametsizler değ il midir?

d) İ slâ m Dini’ne bağ lı dosdoğ ru bir Mü slü man ve ibadetli bir kul olarak ç ocukları na ö rnek olmayan, onları bilgisizliğ in, ibâ detsizliğ in, ç ı karcı lı ğ ı n ve

de yalan, iç ki, kumar, zina ve faiz gibi haramlara batmı ş lı ğ ı n vâ risi kı lan ba- balar, merhamet yoksunları değ il midir? Onlara duâ, tutum, sabı r ve ahlâ k ö r- neğ i olmayan analar, yavruları nı n dü nya ve â hiret hayatları nı ö nemsemez acı - ması zlar değ il midir?

e) Cemiyet problemlerimizle yü rekten ilgilenmeyen siyasimiz, ç ı karcı ida- recimiz, rü ş vetç i memurumuz, vurguncu tü ccarı mı z, ç evresini mü jdeleyici ve sevindirici bir telkin edası yla irş â d etmeyen din gö revlimiz, amaç sı z ö ğ retme- nimiz, birer merhametsiz değ il midir?

Biz,  merhameti  merhametsizce  hanç erleyen  insanları n  cemiyetine  bir mü ’min hassasiyeti ile bakalı m.

Cemiyetlerimizde bakı ma muhtaç onbinlerce kimsesiz ihtiyar var. Yardı - ma muhtaç onbinlerce dul var. Ş efkat dolu bir sineye hasret onbinlerce yetim var. Hastası na ilâ ç alamayan, ameliyatı nı yaptı ramayan onbinlerce insan var. Eğ itim verilmediğ i ve doğ ru yol gö sterilmediğ i iç in ç eş itli manevî hastalı klara mü ptelâ olan, hastane ve hapishanelerde alâ ka bekleyen onbinlerce genç var. İ stidatlı ç ocukları nı okutamayan onbinlerce aile var.

Misalleri ç oğ altabiliriz.


 

207


 

 


 

208


Bü tü n bu olumsuz “var”ları n kü meleş tiğ i cemiyetlerimizde yardı m etmek

iç in mahallemizdeki, kö yü mü zdeki fakirleri, dulları, yetimleri, yardı ma muh- taç ö ğ rencileri tespit edecek faaliyetlerimiz var mı? Faizsiz yardı m edebilecek sosyal teş ekkü llerimiz var mı?

Ü niversite ş ehirlerindeki talebelerimizi, imanlı ve faziletli olarak yetiş ti- rebilmemiz iç in mutlaka ş art olan ve iç erisinde İ slâ m Dini’nin inanç, fikir ve duygu olarak teneffü s edileceğ i yeterli yurtları mı z, ilmî ve bedenî ç alı ş maları n yapı labileceğ i tesislerimiz var mı?

İ ç timaî ı zdı raplar karş ı sı nda hislenecek gö nlü mü z, ağ layacak gö zü mü z, tedavi edebilecek cö mertliğ imiz var mı?

Fakat; insanî ve İ slâ mî olan bu mü esseselerin yokluğ u iç erisindeki ş efkat- siz cemiyetimizde, â di ve bayağ ı zevkler uğ runa her gece nice paraları n liranı n akı tı ldı ğ ı kurumlar var; gece kulü pleri, kumarhaneler, meyhaneler, gazinolar, fuhuş yuvaları, eğ lence yerleri var. Lü ks iç in, benlik duyguları nı n tatmini iç in tü ketilen milyarlar var.

Bö ylesine bir cemiyetin fertlerine Allah merhamet eder mi? Lû tfunu ve yardı mı nı gö nderir mi? Elbetteki gö ndermez. Peygamberimiz bu gerç eğ i bakı - nı z nası l aç ı klı yor: “İ nsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez. ”3

Mü ’minler!

İ ç timaî  ı zdı rapları mı z  ve  problemlerimizin  kaynağ ı  maddeci  ve  merha- metsiz insan tipidir.

İ slâ m inş am olamadı ğ ı mı z, nesillerimizi Allah’ı n huzurunda muhakeme olunacağ ı na iman eden, acı mayı ibadet bilen İ slâ m insanları olarak yetiş tire- mediğ imiz sü rece huzur bulamayacak, mutlu olamayacağ ı z. Ç ü nkü cemiyeti- miz maddeci ve merhametsiz insan tipinden elemli ve de ş ikâ yetç idir.

Nefsine ve ç evresine karş ı ş efkatle ç ağ layan bir kalb... Hislenen bir gö - nü l... Yaş lı bir gö z... Her ı zdı rabı dindirmek, her derde deva olmak isteyen bir aş k... İ ş te Mü slü man budur.

Allah’ı n rahmetine erecek, Cennet’e girecek Mü slü man da budur. Peygamberimiz ş ö yle buyurur:

“Sizin en hayı rlı nı z fenalı ğ ı ndan emin olunan ve hayı r beklenenizdir. Si- zin en ş erliniz ise fenalı ğ ı ndan emin olunmayan ve hayı r beklenmeyeninizdir. ”

 

 

3  M. Mesâ bî h, Hn. 4947.


 

 


“Sevindirmeyi arzu ederek ü mmetimden bir ferdin bir ihtiyacı nı gideren

kiş i  beni  sevindirmiş  olur.  Beni  sevindiren  kiş i  ise  Allah’ı  sevindirmiş  olur. Allah’ı sevindiren kiş iyi ise Allah Cennet’e koyar. ”]4

Yü ce Rabbimden cü mlemizi kendi rı zası iç in birbirlerini seven ve birbir- lerine merhamet eden kulları ndan kı lması nı diler, hutbemi merhametin Allah katı ndaki değ erini vurgulayan bir hadî sle bitiririm.

Ebû Mû sel-Eş â rî (r. a. ) anlatı yor:

Hz. Peygamber bizlere ş ö yle ö ğ ü t verdi:

- Birbirinize merhamet etmedikç e gerç ekten iman etmiş olamazsı nı z. (İ man etmedikç e de Cennet’e giremezsiniz. )

Allah’ı n Resû lü ’nü n bu ö ğ ü tlerine muhatap olan sahabiler de:

- (Ç ok ş ü kü r) her birimiz diğ erimize merhametlidir, dediler. Hz. Peygamber ise ş u aç ı klamayı yaptı:

- Hayı r sö zü nü ettiğ im birinizin arkadaş ı na merhamet etmesi değ ildir. Genel olarak bü tü n insanlara merhametli olmaktı r. 5

 

 

4  M. Mesabih, Hn. 4993, 4996.

5  M. Zevâ id, K. Edep B. Rahmetin-Nasi 8/186.


 

209


 

 

İ slâ m’da Ç ocuk Terbiyesi

 


 

 

210


Kü ç ü k bir topluluk olan ailelerin geleceğ i ve bü yü k bir topluluk olan mil-

letlerin ü midi ç ocukları dı r.

Onları n bilgili, inanç lı, ibâ detli, ahlâ klı, iyiye, gü zele, ve doğ ruya atı lı mlı insanlar olarak yetiş tirilmeleri hem kendileri, hem aileleri ve milletleri hem de insanlı k iç in geliş menin ve mutluluğ un ana sebebidir.

Bunun  iç indir  ki  dinimiz  ç ocukları n  muhafazası,  eğ itim  ve  ö ğ retimini, ana-babanı n ve toplumun temel gö revi kı lmı ş tı r.

Bu hutbemizde İ slâ m Dini’nin ana-babaya yü klediğ i gö revleri ö zetleme- ye ç alı ş acağ ı z.

Ana-baba ç ocuk ü zerinde etkili olan ilk eğ itici ve ö ğ reticidir. Bu sebep-

le dinî ve ahlâ kî inanç lar ilk olarak ailede oluş maya baş layacağ ı ve giderek ç o- cuğ un ş ahsiyetini oluş turacağ ı iç in İ slâ m Dini ö ncelikle ana-babaya gö revler yü klemiş tir.

Bu  gö revlerin  ö zetini  teş kil  eden  bir  hadislerinde  Peygamberimiz  ş ö yle buyurmuş lardı r:

“Ç ocukları nı za ikram edici olunuz. Terbiyelerini de pek gü zel veriniz. ”1

Ç ocukları mı za karş ı dinimizin yü klediğ i ve yapmamı z gereken vazifeleri- mizi ş ö ylece hulâ sa edebiliriz.

a)  Ana  karnı nda  yaratı lmaları ndan  sonra  sı hhatli  bir  ş ekilde  doğ maları iç in gereken ihtimamı gö stermek,

b) İ yiye, gü zele ve doğ ruya ç ağ rı ş ı m yaptı ran ve İ slâ mî ö ğ retilerle ç eliş me- yen gü zel bir isim vermek,

 

 

1  C. Sağ î r, 1/55.


 

 


c) Maddî durumumuz uygunsa onları bize verdiğ i iç in Rabbimiz adı na

Akika kurbanı kesmek,

d) Onları helâ l yollardan kazandı ğ ı mı z kazanç larla beslemek, e) Sü nnet ettirmek,

f)  Dü nya  ve  â hiret  hayatları m  mutlu  edebilmeleri  iç in  onlara  İ slâ m Dini’nin iman esasları nı, Allah’ı n ve Peygamberinin emirleri ve yasakları nı ö ğ - retmek, ö ğ rettirmek,

g) Geç imlerini sağ layabilecekleri bir meslek sahibi kı lmak; bir ilim dalı n- da ihtisas yaptı rmak,

ı ) Â kil-baliğ olduktan sonra onları evlendirmek veya evlenmelerine yar- dı mcı olmak.

Ana-baba olarak bu gö revlerimiz iç inde dinimizin inanç esasları nı, Allah’ı n

ve Peygamberinin emirleri ve yasakları nı ö ğ retmenin veya ö ğ rettirmenin ö zel bir ö nemi vardı r.

Zira bu gö revimizi yapmak onlara dü nya ve â hiret saadetinin yolları nı gö s- termektir; onları felâ ketlerin en bü yü ğ ü olan  hiret Azabı ndan korumaktı r.

Yü ce Rabbimiz Tahrim Sû resinin 6. â yetinde ş ö yle buyurur:

“Ey iman edenler! Kendinizi, hanı mları nı zı ­ ç ocukları nı zı, yakı tı insanlar ve taş lar olan ateş ten koruyunuz. O ateş in baş ı nda Allah’ı n kendilerine verdiğ i emir­ lere karş ı ç ı kmayan ve kendilerine buyrulanı yapan ç ok katı ve sert melekler bula­ caktı r. ”

Bu  Â yet-i  Kerî me’nin  indiriliş inden  sonra  Ö mer  (r. a. )  Hz.  Peygamber’e

(s. a. ) ş ö yle sordu:

- “Ya Resû lellah! Biz kendi nefislerimizi (Allah’ı n ve Resû lü nü n emirle- rine itaat ederek, yasakları ndan kaç ı narak) koruyabiliriz. Fakat eş lerimizi ve ç ocukları mı zı ateş azabı ndan nası l koruyabiliriz? ”

Allah’ı n Resulü (s. a. ) ş u cevabı verdi:

- “Allah’ı n (size) emrettiklerini siz de onlara emredersiniz, Allah’ı n size ya- sakladı kları nı siz de onlara yasaklarsı nı z. Bu tutumunuz onları koruma olur. ”2

Saygı değ er Mü ’minler!

Ç ocukları mı za  Allah’ı n  ve  Peygamberinin  emirleri  ve  yasakları m  ö ğ ret-

 

 

2  Kurtubi, Tahrim 6, 18/192.


 

211


 

 


 

212


mek,  bö ylece  onlara  İ slâ m  Dini’nin  koyduğ u  hayat  dü sturları na  gö re  haya-

ta hazı rlamak temel gö revimizdir ve de terbiye yolumuzdur. Ancak bu gö re- vimizi bizzat ö rnek olarak yapmak mecburiyetindeyiz. Ç ü nkü Rabbimiz “Ey İ man  Edenler!  Niç in  yapmadı kları nı zı  sö ylü yorsunuz? ”3  buyurarak  amelsiz ahlâ kç ı ları yermekte, yeterince faydalı olamayacakları nı aç ı klamaktadı r.

Evet, erkek-kı z ayı rı mı yapmaksı zı n ç ocukları mı zı ö ğ reterek, ö ğ rettirerek ve bizzat da ö rnek olarak eğ iteceğ iz.

İ slâ m  inanç ları na  bağ lanarak,  namazı mı zı  kı larak,  orucumuzu  tutarak, zekâ tı mı zı vererek, adalete yö nelerek, fert ve toplum hakları na saygı gö stere- rek terbiye edeceğ iz. Yalan, aldatma, faiz, karaborsa, iç ki, kumar ve zina gi-

bi haramlardan sakı narak ve sakı ndı rarak yetiş tireceğ iz. Onlara cehaletten ka- ç ı nmanı n, haram tanı maz ç evrelerden sakı nmanı n, tutumlu ve sabı rlı olmanı n ö rneklerini vereceğ iz. Onları topluma faydalı bir insan kı labilmek iç in gü cü - mü z ö lç ü sü nde fedakâ rlı ğ a katlanacağ ı z.

Kı z ç ocukları mı zı doğ aları yla barı ş ı k olacak ve ve ç evrelerine katkı vere- cek ş ekilde donanı mlı -kü ltü rlü bir eş ve ana olarak ev merkezli bir toplum hayatı na hazı rlarken Ö zellikle erkek ç ocukları mı zı değ iş ik ilim dalları nda tah-

sil yaptı rmaya, İ slâ mî haramları n hizmeti ve ü retimi ile ilgili olmayan alanlar- da sanatkâ r olarak yetiş tirmeye ç alı ş acağ ı z.

Bizzat  ö rnek  olarak  ç ocukları mı za  ilâ hî  buyrukları  ö ğ retirken  ö zellikle ö nem vereceğ imiz bir husus da onları ibâ detlere alı ş tı rmaktı r. Kü ç ü kken zikir yaptı rmak, ergenlikten ö nce oruç tutturmak, gü cü mü z yeterse Hacca gö tü r- mek, hele hele yedi yaş ı ndan sonra ö zenle namaza alı ş tı rmak, kı z ç ocukları mı -

zı da İ slâ mî ö lç ü lere gö re giyinmeye ö zendirmek temel uğ raş ı mı z olmalı dı r.

Evet, ö zellikle namaza alı ş tı rmak Tâ hâ sû resinin 132. â yetiyle Rabbimi- zin emridir:

“Ailene ve ç ocukları na namazı emret... ”

Bu â yetin iniş inden sonra Peygamberimiz altı ay kadar sabah namazları nda evli kı zı Hz. Fâ tı ma’nı n evine uğ ramı ş ve “namaz, namaz. ” diye seslenmiş tir. 4

Muhterem Mü ’minler!

Aç ı klamaya  ç alı ş tı ğ ı mı z  ş ekilde  ç ocukları mı zı  terbiye  etmeye  ç alı ş ı rken

 

 

3  Saff, 2.

4  İ. Kesir, Taha 132.


 

 

usû l olarak da yumuş aklı ğ ı ve ş efkati esas almalı yı z; mecbur kalmadı kç a da

ş iddete  baş vurmamalı  ve  zor  kullanmamalı yı z.  Peygamberimiz  ş ö yle  buyu- rur:


[“Yumuş aklı k bulunduğ u ş eye gü zellik kazandı rı r. Uzak olduğ u ş eyi de ç irkin kı lar. ” O halde: “Kimin ç ocuğ u varsa, onunla ç ocuklaş sı n; ç ocuk gibi olsun. ”]5

Peygamberimiz, ç ocukları mı za duâ etmemizi de emretmiş ler ve ş ö yle bu- yurmuş lardı r.

“Ana­babanı n ç ocuğ una duası, Peygamberin ü mmetine yaptı ğ ı duâ gibidir. ”6

Saygı değ er Mü ’minler!

Milli Eğ itim kurumları mı z vazifelerini yapmak ş ö yle dursun, ç ocukları - mı zı  maddeci  nazariyelerinin/teorilerin  hâ kim  olduğ u  bir  eğ itim  ç izgisinde yetiş tirmektedir. Uygulamaya ö nem vermeyen din ve ahlâ k dersleri ise yeter- sizdir. Almanya’da bir lise mezunu gencin 1652 saat mecburi din dersi gö rdü - ğ ü nü sö ylemek Millî Eğ itimimizin iç inde bulunduğ u durumu yansı tmak iç in yeter bir ö lç ü dü r. 7

Yazı lı  ve  gö rsel  medyamı zı n  bü yü k  ç oğ unluğ unun  olumsuz  etkileri  de aç ı ktı r. Bu sebeple iş baş a dü ş mektedir.

Ç ocukları mı za karş ı vazifelerimizi yapmamak yalnı z onları n değ il, kendi- lerimiz iç in de dü nya ve â hiret mutsuzluğ una yol aç maktı r.

Ç ocukları ciddi birer Mü slü man olmayan hangi ana-baba yeterince mut-

lu olmuş tur.

Kaldı ki  hiret hayatı mı z ç ok daha ö nemlidir. Peygamberimiz ş ö yle buyurur:

“Allah’ı n ö yle kulları vardı r ki Kı yamet Gü nü ’nde Allah onlara (rı zası na eren kullara hitap buyurduğ u gibi) hitap etmez, onları (gü nahları ndan) arı n- dı rmaz ve onlara (sevgi nazarı yla) bakmaz.

(Dinleyici sahabiler tarafı ndan) soruldu:

- Onlar kimlerdir Ya Resû lellah!

 

5  Tac, 5/58; C. Sağ ir, 2/179.

6  C. Sağ ir, 2/15.

7  Bak. Almanya’da Avusturya’da ve Tü rkiye’de Din Eğ itimi, Hakkı Maviş, İ st. 1967.


 

213


 

 

- Onlar, ana-babası ndan yü z ç evirerek onları bı rakı p giden evlâ d ile ç o-

cukları nı terk eden babalar ve bir de kendisine yardı mda bulunan insanları n iyiliklerini unutup onlardan uzaklaş an nankö r insanlardı r. 8

Hutbemizi  her  Mü slü man’ı n  ç ocuğ una  vermesi  iç in  Kur’â n-ı  Kerim’de

Lokman Aleyhisselâ m’ı n dilinden verilen ö ğ ü tleri sunarak bitiriyorum:

“Yavrucuğ um! Yapı lan iyi veya kö tü iş, bir hardal danesi ağ ı rlı ğ ı nda olup bir kaya iç inde olsa, ya da gö klerin veya yerin derinliklerinde bulunsa Allah onu getirir. (Meydana ç ı karı r ve sahibini muhakeme eder. ) Ş ü phesiz Allah en gizli ş eyleri bi­ len ve hakkı yla haberdar olandı r.

Yavrucuğ um Namazı gereğ i gibi kı l. İ yiliğ i emret ve fenalı ktan alı koy. Bu yolda uğ rayacağ ı n eziyete katlan. Bunlar yapı lması gereken ö nemli iş lerdendir.

(Kibirle) insanlara yü zü nü ç evirme ve yeryü zü nde ç alı mla yü rü me. Yü rü yü ­

ş ü nde mü tevazi ol. Allah, bü yü klü k taslayan kiş iyi sevmez. ”9

 

 

214

 

8  M. I. Kesir, Al-i İ mran, 77, 1/294.

9  Lokman sû resi, 16-18.


 

 

Ferdî  Hayatta Sabı r

 

 


Rabbimizin Kur’â n-ı Kerimde ç okca emir buyurduğ u, Peygamberimizin

de pek ç ok ö ğ ü tlediğ i sabı r vası flanı lması ibâ det olan yü ce bir erdemdir.

Sabı r; nefsi İ slâ m Dini’nin, olgun aklı n ve ilmin gerekli kı ldı kları nı yap- maya yö neltmektir. İ slâ m Dini’nin, olgun aklı n ve bilimin yasakladı kları nı n nefis tarafı ndan yapı lması nı engellemek ve onu kontrol altı nda tutmaktı r. 1

Tarif olunan ş ekliyle sabı r gerç ekten ferdî geliş menin, ailevî mutluluğ un

ve sosyal refahı n kaynağ ı dı r. Â hiret saadetinin de pek mü barek bir vesilesidir.

Mü ’minler!

Sevgili Peygamberimiz bir hadislerinde gö revlerimiz yö nü nden sabrı ş ö y- lece tasnif buyurmaktadı r:

“Sabı r ü ç tü r: Allah’a itaatte sabı r, haramlardan kaç ı nmada sabı r, baş a gelen musibetlere sabı r... ”2

Hutbemizde sabrı bu hadisteki sı nı flandı rmaya gö re aç ı klamaya ç alı ş aca-


 

215


ğ ı z.

 

 



  

© helpiks.su При использовании или копировании материалов прямая ссылка на сайт обязательна.