Хелпикс

Главная

Контакты

Случайная статья





Hicretin İkinci Yılının Olayları



Hicretin İkinci Yılının Olayları

 

İkinci yılında Abdullah bin Zeyd radıyallahu anh rüyasında Ezanıgördü.Hz. Bilâlradıyallahu anh'e Ezanı öğretmesi için Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Abdullah'a emir verdi.

Bu sene Aşure orucunun hükmü nesh olmuş, Ramazan orucun farziyeti nazil olmuştur.

Bu yıl Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, kızı Fatıma radıyallahu anha'yı Ali radıyallahu anh ile evlendirmiş;

Yine bu yıl, Allah, KıbleyiBeyt-i Mukaddesten Kâbeye çevirmiştir.

  Kıblenin Tahvili  
     
  Hz. Muhammed allallahu aleyhi ve sellem Medineye gelince Beytul Mukaddese doğru altı ay namaz kıldı. Beytul Mukaddes o gün Yahudilerin de kıblesiydi. Hz. Muhammed Kâbeye dönerek namaz kılmasını istiyordu. Bu hususu Cebraile açtı. Cebrail: "Ben ancak bir kulum. Rabbine dua et ve ondan iste"dedi. Bundan Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in yüzünü göğe çevirerek ümidini izhar ediyordu. Bunun üzerine Cenab-ı Allah : "Yüzünü göğe doğru evirip çevirdiğini görüyoruz şüphesiz. Seni razı olacağın bir kıbleye seni çevireceğim. O halde yüzünü Mescid-i haram tarafına çevir."(Bakara: 2/144-155) Kâbenin tahvilinde büyük hikmet olduğu gibi kâfir ve müslüman herkes için büyük bir imtihandır da. Müslümanlar bu imtihanı"ona inandık, hepsi rabbimizdendir"diyerek kazandılar. İşte bunlara Allah doğru yolu gösterdiği için kıble meselesi onlara ağır gelmedi. Münafıklara gelelim; Onlar; "Eğer birinci kıble hak idiyse onu terketti. Eğer ikincisi kıble hak idiyse o takdirde şimdiye kadar yapıla gelen ibadetler boşa çıktı"dediler. Durum bu şekilde bir dedikodu konusu olur. Cenab-ı Allah kıble tahvilinden önce nesh işini zikrettikten ve buna kadir olduğundan, Neshedilenden daha hayırlısını veya onun gibisini getirmeye gücü olduğundan söz ederek konuya bir giriş yaptıktan sonra Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i bu konuda üzenleri kınayan âyetlerini indirmiştir. Bu tertipten sonra Yahudi ve Hristiyanların anlaşmazlıklarını, birbirlerini kötüler mahiyetteki sözlerini, daha sonra onların şirk içerisindeki hallerini belirten ifadelerini zikretti. Sonra Doğu ve Batı, hepsinin Allaha ait olduğunu, kulları hangi tarafa yönelirse Allanın rızasını orada bulacaklarını haber vermiştir. Yine Ehl-i kitabın, kıblelerine dönmedikçe kendisinden memnun kalmayacaklarını belirten âyetler inmiştir. Dostu İbrahim aleyhisselam ve onun oğlu İsmail aleyhisselam yardımı ile Kâbeyi inşa ettiklerini, Hz. İbrahim aleyhisselam'ı bütün insanlara imam kıldığını, onun dininden ancak akılsızlar yüz çevireceklerini belirten âyetlere yer verilir. Daha sonra, insanların onu imam ve önder kabul ederek ona uymalarını emreder, Peygamberi Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'e indirilene ve diğer bütün Peygamberlere indirilenlere de iman etmelerini emreden âyetler zikredilir. Ondan sonra Cenab-ı Allah onları en orta ve doğru yol olan kıbleyi haber veriyor. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Medineye yerleşip karar kıldıktan sonra Allah-u Teâlâ'nın ona yardım edip, yardımıyla güçlendikten sonra, inananların kalblerini telif edip, Allah yardımcıları olan Ensarın ona her kabilenin hücumundan kaçınması gerçekleştikten bütün Yahudi ve diğer imana düşman olanların ona karşı harb etmek için gereken her çareye başvurdukları halde onun daima müminlere sabr ve afv etmeleri emrini verdiğini görüyoruz. Bu durum, müslümanlar güçlenip kuvvete ulaşıncaya kadar devam etti. Müslümanlar güçlenip kuvvetlenince onlara kıtal izni verildi. Fakat bu izin savaşı farz kılmıyordu. Cenab-ı Allah; "Zulme uğradıkları ve kendileriyle savaş yapıldığı(zaman)müminlere (savaş için) izin verildi. Şüphe yok ki Allah onlara yardım etmeye kadirdir."(Hac: 22/39) Bu, kıtalle ilgili olarak inen ilk âyettir. Daha sonra kendileriyle savaşanlarla savaşmayı farz kılan âyet inmiştir. "Sizinle savaşanlarla Allah yolunda savaşınız."(Bakara: 2/190) Bu emri müteakiben bütün müşriklerle savaşma emrini müminlere bildiren âyet iner; "Sizinle genel bir savaşa girişen müşriklere Karşı siz de genel savaş yapınız."(Tevbe: 9/39)  
  Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Bazı Özellikleri  
     
  Allah Rasulü Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem harpte, firar etmemelerine dair Ashabından biat aldığı gibi, ölünceye dek savaşacaklarına dair de biat alırdı. Bazen bu biat; - Cihad, - Müslüman olunacağına, - Mekke fethedilmeden önce Hicrete, Bazen; - Allah ve Resulüne itaat etmeye dair olabilirdi. Bazen de; Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem, hiç kimseden bir şey istemeyeceklerine dair Ashabından biat alırdı. Birinin kamçısı yere düşse onu kimseden istemeden kendi alırdı. Bazen; - Düşmanın durumunu haber almak için keşif kolları gözcü ve nöbetçiler görevlendirirdi. Bunlar düşmanın durumunu rapor eder, merkeze bildirirlerdi. Böylece düşmanın gizli halleri bilinmiş olurdu. Düşmanla savaş için karşılaştıkları zaman Allaha dua eder ve ondan yardım isterdi. Hem kendisi hem de Ashabı Allahı çok zikreder, ona çok yalvarırlardı. Cihad hususunda ashabıyla çok müşavere ederdi. Yolladığı ordunun gerisinde kalır, katılamayacak kadar zayıf olanları geri bırakır, yolda kalanları terkisine alırdı. Bir harbe gitmek istediği zaman onu gizlenip, dikkatleri başka tarafa çekerdi. Orduyu ve malzemeyi düzenler. Her cepheye ihtiyacı kadar asker ve malzeme gönderirdi. Huzurunda herkes münakaşa edebilir, fikrini açıklayabilirdi. Harbe gideceği zaman harp elbisesini giyerdi. Bazen - Bedir gününde yaptığı gibi - iki zırh giydiği olurdu. Onun bir takım birlikleri (sancakları) vardı. Bir kavimle savaşmak istediği zaman üç sancak o kavmin arazisine dikerdi. Daha sonra bir şey çıkmadığını görünce geri dönerdi. Hücum etmek murad ettiği zaman beklerdi. Eğer orada Ezan sesini işitirse hücumdan vazgeçerdi. Ezan sesini işitmediğinde hücuma geçerdi. Perşembe günleri erkenden çıkmayı çok severdi. Ümitsizlik anlarında herkes ona iltica ederdi. Harpte düşmana en yakın olan kendisiydi. Harpte ata binmeyi severdi. Kadın ve çocukların öldürülmelerini yasaklamıştı. Kuranla düşman yurduna gitmeyi nehyederdi.  
  Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in İlk Teşkil Ettiği Askerî Birlik  
     
  Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in Musa bin Ukbeüzerine yolladığı ilk askeri birlik Hz. Hamzaradıyallahu anh'ın Birliğidir. Bu birlik hicretin birinci yılının Ramazan ayında teşekkül etmişti. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Hz. Hamzayı özel olarak Muhacirlerden otuz kişilik bir birlikte Şamdan gelen Kureyşe ait bir kafile üzerine gönderdi. Bu kafile, iys Nahiyesinin Seyful Bahe denilen mevkiine ulaşınca iki kuvvet birbirlerine kavuştu. Savaş için gereken hazırlıklar yapılırken, Mecdi bin Amer El - Cuheni iki grubun arasına girerek savaş yapmalarına engel oldu. Böylece bu buluşma bir savaş yapılmadan dağıldı.  
  Ubeyde Bin El Hars'ın Seriyyesi  
     
  Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem Ubeyde bin El - Hars bin El - Muttalibiaynı senenin Şevval ayında yine muhacirlerden 60 kişilik bir birlikle Batn-i Rabiagönderdi. BirlikBatn-i Rabi'de Ebu Süfyanla karşılaştı. Aralarında ok atışları yapıldı. Birbirine kılıç kullanmadan ve birbirlerine fazla yaklaşmadan ok atışı yapılmıştı. Bu savaşta Allah yolunda ilk oku Sâd bin Ebi Vakkas radıyallahu anh atmıştır. Sonra iki taraf birbirinden ayrılarak savaştan vazgeçmişlerdir. İbn-i İshak; Hz. Hamzaradıyallahu anh'ın Seriyyesinin ilk seriyye olduğunu kaydeder.  
     
  Sâd Bin Ebi Vakkas'ın Seriyyesi  
     
  Hicretin birinci yılının Zilkade ayında Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem Sâd bin Ebi Vakkasradıyallahu anh'ı Hicazın Harar bölgesine gönderdi. Burada yine Kureyşe ait bir kafilenin önüne çıkmıştı. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem Sâd'a, Harrara tecavüz etmemesini tenbih etti. Yirmi kişiydiler. Geceleyin yaya yürüyor, gündüz gizleniyorlardı. Harrar denilen mahalle vardıklarında kafilenin bir gün evvel hareket ettiğini anladılar.  
  Hicretin İkinci Senesi  
     
  Bu yıl Allah Resulü el-ebva savaşma çıkmıştır. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in yaptığı savaşların ilki budur. Muhacirlerden meydana getirilmiş bir seriyye ile yine Kureyşe ait bir kafilenin önüne çıkmak için yola çıkmıştı. Fakat herhangi bir karşı konmaya rastlanmamıştır. Bu savaşta birbirlerine harp etmeyecekleri anlaşmasını gerçekleştirdiler.  
  Buvat Gazası -Savaşı-  
     
  Rebiul-Evvel ayında yine Kureyşe ait bir kafilenin yolunu kesmek için Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem yola çıkmıştır. Bu kafilede Müşriklerden yüz erkek birde Ümeyye bin Halefbulunuyordu. Cûheyne dağlarından Buvat dağına vardıkları zaman her hangi bir karşı direnişe rastlamamışlardır. Bu savaşta her hangi bir şey yapılmadan geri dönmüşlerdir.  
  Kürz Bin Cabiri Aramaya Çıkışı  
     
  Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem fihirli Kûrz bin Cabiriaramaya çıkmıştı. Kûrz, Medinelilere ait davar sürüsüne hücum ederek onu alıp götürmüştü. Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem Bedir Nahiyesinden Sefvana kadar izini sürdüğü halde onu bir türlü bulamamıştı.  
     
  El - Aşire Savaşı  
     
  Aynı senenin Cemadiyel ahirinde yüz elli kişilik bir Muhacir birliği ile Şam'a gitmekte olan Kureyşin bir kervanının yoluna çıkmışlardı. Bu birliğin arkasından 30 kişilik bir kafile ile Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem onları takip etmeye koyuldu. Yenbu Zul - Aşire denilen mevkie geldikleri zaman aradıkları kafilenin bir kaç gün önce geçip gittiğini öğrendiler. İşte Şamdan dönerken Bedir harbine iştirak eden kafile bu idi.  
  Abdullah Bin Cahş'ın Birliği  
     
  Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem hicretin ikinci yılının Recep ayında her iki kişi bir kafileyi keşif yapmak üzere Abdullah bin Cahş'ın kumandasında Muhacirlerden on iki kişiyi görevlendirdi. Kureyşe ait kafile ve kervanları gözleyerek Nahle'ye vardılar. Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem, Abdullah bin Cahşradıyallahu anh'e bir mektup vermişti. İki gün yol yürüdükten sonra mektubun açılıp okunmasını Hz. Resûlullah emretmişti. İki günlük yolculuktan sonra mektubu açınca "emrini gördü". Bu durumu arkadaşlarına bildirerek Abdullah kendilerini zorlamadığını isteyenlerin bu yolculuğa devam edebileceklerini anlattı. Onlar, "İşittik ve itaat ettik"diyerek buyruğa inkiyad ettiler. Nahle'ye gidiş sırasında yolda Sâd bin Ebi Vakkas radıyallahu anh ve Utbe bin Gazvanradıyallahu anh kendi kafilelerini kaybettiler. Onu aramak için geriye kaldılar. Ordu Rahleye varınca onlar da oraya geldiler.  
  Amr Bin El - Hadremî'nin Öldürülmesi  
     
  Kuru üzüm ve diğer ticari eşya yüklü Kureyş kervanı orada| geçerken, kervanda bulunan Amr bin El - Hadremi'yi öldürdükten sonra, Abdullah bin Müğirenin oğulları olanOsmanveNevzeli, Ben-i Mâğirenin kölesi Hakem bin Keysanı da esir ettiler. Müslümanlar: "Biz Recep ayının sonuna doğru gelmiş bulunuyoruz. Eğer Kureyş kervaniyle çatışırsak Haram ayına tecavüz etmiş oluruz. Kafileyi boş bırakırsak Kâbeye girerler"dediler. Daha sonra kafile ile çatışmaya karar verdiler. Bir tanesi Amr bin El - Hadremi'ye bir ok atarak onu öldürdü. OsmanveHakemiesir aldılar, Nevfel teslim oldu. Kervan, Mekkeye beş kişi noksanıyla girdi. İslâmda ilk beşler bunlardı. İlk öldürülen ve esir edilenlerdir. Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem, bu yaptıklarını beğenmedi. Kureyş bu olaya şiddetle kızdı ve Muhammed haram ayını helâl kıldı. Bu husus müslümanlara da ağır geldi. Cenab-ı Allah: "Sana Haram ayı, onda savaşın(hükmünü)sorarlar, de ki onda savaş her ne kadar büyük bir günâh ise de, Allah yolundan men, ona ve Mescidi Harama inanmamak ehlini zorla oradan çıkarmak Allah katında daha büyük bir cinayettir." (Bakara: 2/217) buyurarak müslümanlann düştüğü teessür bulutunu dağıttı.  
  Fitne Kelimesinin Anlamı  
     
  "Fitne"sözcüğü aşağıdaki âyetlere göre "Şirk"anlamını taşıyor. Bakara sûresinin 193 üncü âyetinde: "Onlarla ortadan "Fitne" yok oluncaya kadar savaşınız." Yine Enam sûresinin 23 üncü âyetinde: "Onların bütün günâhı!(Rabbimiz Allah'tır, biz müşrik değiliz), demelerinden ibarettir" buyurulmaktadır. Burada fitne günâh anlamında kullanılmıştır. Üçüncü bir anlama gelen"fitne"sözcüğü (Buruc: 85/10) süresindeki âyette "işkence yapmak" ifadesini vermektedir. "İnanan erkek ve kadınlara işkence yapanlar, tevbe etmeden(ölürlerse) onlar için cehennem azabı ve yakıcı azap vardır" buyurulur. Fitne kelimesi genel olarak günâh ve masiyet anlamında kullanılmıştır. Fitne kelimesi Allah-u Teâlâ'ya izafet edilerek gelmişse tecrübe (etme) ve deneme anlamlarını taşır.  
  Büyük Bedir Günü, Furkan Günü  
     
  Ramazan ayı girmişti. Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'e Ebu Süfyan kumandasında Şam'dan dönen ve Kureyşin malını taşıyan kafilenin haberi ulaşmıştı. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gelen kafileye karşı çıkmağa çağırdı. Acele olarak 310 kişilik bir birlik yola çıktı. Orduda süvari olarak Zübeyrinve Mikdad bin Evs'inbirer atları vardı. Beraberlerinde yetmiş deve bulunuyordu. Develere ikişer üçer kişi biniyorlardı. MedinedeAbdullah bin Ümmi Mektum bırakıldı. Ruha denilen yere gelindiği zaman Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemEbu Lubabe'yi Medineye Vali olarak geri gönderdi. Sancağı Musâb bin Ümeyrradıyallahu anh'e verdi. Safra denilen yere varıldığı zaman Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem Besbes bin Amr ve Adiybin Ebi El - Zağbayıdüşman kervanından haber getirmek, onu keşfetmek için görevlendirdi. Resûlullah'ın yola çıktığını işiten Ebu Süfyan, Damdam bin Amr El - Gifavi'yi Kureyşin, kervana yardım için asker göndermesini temin gayesiyle, ücretle görevlendirdi. Ebu Süfyan,Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in savaş için yola çıktığını işitince, ücret karşılığında Damdam bin Amr El - Gifavi'yi Kureyşlileri yardıma çağırmak için Mekkeye propagandacı olarak gönderdi. Ebu Leheb hariç, Kureyşin ileri gelenlerinin hepsi bir araya toplandı. Ebu Leheb kendi yerine başka birini görevlendirdi. Etraftaki bütün Arap kabilelerini bir araya topladılar. Adiyy kabilesinin dışında her bir kabile savaş için hazırlıklara girişti. Adiyy kabilesinden hiçbir kimse iştirak etmedi. Hepsi yurtlarından çıktılar. Bu hususu Cenab-ı Allah: "Kibirliklerinden ve halka gösteriş için yola çıktılar. Bunlar Allah yolundan insanları alıkoyarlar" (Enfal: 8/47) buyurur. Kureyşin savaş için harekete geçtiğini haber alan Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem, ashabiyle savaş hakkında müşavere yaptı. Muhacirler kendi görüşlerini beyan ettiler. Uygulanacak taktiği güzelce belirttiler, ikinci defa yine Muhacirlerle istişare de bulundu, yine ayni şekilde görüşlerini belirttiler. Üçüncü bir sefer yine onlarla danışmaya gittiğini gören Ensar, kendileriyle bu hususta istişare etmeyi istediğini anladı. Sâd bin Muaz radıyallahu anh; "Ya Resûlullah bu hareketinizle bize bir şey demek istiyorsunuz. Zaten Allah Resulünün kastıda, Akabedeki biatlerinde verdikleri sözü kendilerine hatırlatmak idi. Bana öyle geliyor siz Ensarın Medine dışında size yardım yapmayacağı kanâatini taşıyorsunuz. Bütün Ensara vekâleten ben konuşacağım ve onların namına sorularınıza ben cevap vereceğim. Bizi istediğiniz yere götürün, dilediğinizle dostluk bağları kurun, dilediğinizle bu bağları kesin, malımızdan istediğiniz kadar alınız. Yine malımızdan istediğiniz kadar bize veriniz. Bilinmelidir ki mallarımızdan aldığınız şeyler bize bıraktıklarınızdan daha sevimli gelir. Allaha yemin ederim ki Gumdan Berke kadar bizi yürütseniz sizinle yürürüz. Bize deniz gösterseniz seninle denize dalarız"dedi. Mikdat El - Esved, Musanın kavmi Hz. Musa'ya söyledikleri sözleri size söylemeyeceğiz. Onlar Hz. Musaya: "Biz burada oturalım, sen ve Rabbin savaşa gidiniz"(Maide: 5/24) demiyoruz. Biz; "yanında, sağında solunda ve arkanda savaşacağız"diyoruz. Ensardan bu sözleri işiten Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem sevincinden yüzü parladı ve; "yürüyünüz, müjdeler olsun, Allah bana iki taifeden birini vereceğini vâd etti. Yani ya kervanı, yahut orduyu bana mağlûp edileceğini vâdetti. Ben kavmin yıkılacak yerleri görüyorum sanki." Bu sözleri ile Hz. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ashabına iki yoldan birini tercih etmek görevini teklif ediyordu. Ya Mekkeden yola çıkmış bulunan Kureyş ordusu ile harbe girip onu mağlûp etmek veya mal getiren kervanın yolunu kesmek. Ashabın bir kısmı Kureyş ordusuna karşı savaşmak için hazırlıklı değildi. Ordu ile çatışmayı istemiyorlardı. Cenab-ı Allah : "Ya Muhammed! Rabbin seni nasıl haklı olduğun halde yurdundan evinden çıkarmıştır. Aynı şekilde Bedir harbine de seni çıkardı. Her ne kadar müminlerden bir grup bunu istemiyorsa da hakikat meydana çıktıktan sonra, harb olacağı anlaşıldıktan sonra hakta sana mücadele ediyorlar" buyurur.  
     
  Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Bedire Kadar Yürüdü Ebu Süfyan sessizce deniz sahiline ulaştıktan sonra Kureyşe bir mektup yazdı. Bu mektup ta "Geri dönünüz, siz kervanınızı korumak için çıkmış bulunmaktasınız"diyordu. Bu mektup kendilerine gelince geri dönmek istediler. Fakat Ebu Cehil; "Vallahi Bedre varıncaya kadar geri dönmeyeceğim" oraya varıp biraz dinleneceğiz, yemeklerimizi yeyip içkimizi de içeceğiz. Bu arada şarkıcı kadınlar bize türküler söyler, bütün araplar bu olayı itişir ve böylece ebedi olarak korkumuzu çekerler." Ahnes bin Şüreyk ordakilere dönmek için işaretler verdiyse de kimse onu dinlemedi. Ahnes ve Zühre kabilesi geri döndüler. Bu olaydan sonra Ahnes, Beni Zühre kabilesi tarafında daima hürmet görür ve sözü dinlenir bir şahsiyetlilik kazandı. Haşim oğulları da dönmek istediler, fakat Ebu Cehil; "Biz dönünceye kadar bunlar da dönmeyeceklerdir" dedi. Ebu Cehil'in bu itirazı üzerine Haşim oğulları orduya katılmak mecburiyetinde kaldılar. Ancak Talip bin Ebu Talip katılmayarak geri döndü. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem Bedir suyuna yürüdü. Hubab bin El - Münzir; "Çok ve tatlı olan bir su biliyoruz oraya gidelim, oraya konalım isterseniz?"dedi. Cenab-ı Allah o gece bir yağmur yağdırdı, yerleri serinleştirdi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Harp yerine yürüdü, eliyle herkesin mevziini belirleyerek, bu felanın mevzii, şu felanın mevzii felan adam burda duracak felan kişi düşmanı buradan kontrol edecek diye işaretlerde bulunuyorlardı. Hiç kimse Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in gösterdiği yerden başka bir yere gidemezdi. Herkes, Resûlullah'ın emrettiği yerde görev aldı. Müşrik ordusu görününce Allah Resulü : "Allahım! İşte bütün tantana ve gururiyle sana savaş için gelmiş bulunan Kureyş!" Seni ve Resûlullahi yalanlama uğrunda savaş için bütün gücünü toplayarak buraya kadar gelmiş bulunan Kureyş işte şurada! Allahım! Bana vadettiğin yardımını benden esirgeme Allahım! O sabah erken saatlerinde onları mağlûp et! "diyerek ellerini kaldırdı ve duasında Allah'tan yardım diledi. Yalvarışında fazlaca tazarru da bulundu; ellerini o kadar kaldırdı ki gömleği yere düştü ve; "Rabbim! Bana vadettiğini yerine getir. Rabbim! Ben, bana verdiğin söze güveniyorum. Allahım! Eğer bu cemaat helak olursa, artık bundan sonra yer yüzünde sana ibadet edecek kimse bulunmaz"diyerek duada bulundu. Hz. Ebu Bekir radıyallahu anhde Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in arkasında onun duasına iştirak ederek; "Rabbine güven o, sana kâfidir. Müjdeler olsun Ya Resûlallah! Allaha yemin ederim ki Allah sana vâd ettiğini yerine getirecektir" dedi. Bütün Müslümanlar Allahtan yardım dilemeye, ona yalvarmaya devam ettiler. Allah-u Teâlâ Resûlullah ve diğer müslümanların yalvarışlarına icabetle Melaikelere vahdeyerek : "O vakit ki Rabbin Melaikeye şu vahyi veriyordu. "Ben sizinle beraberim, haydi imanı olanları tesbit edin, kâfirlerin yüreklerine dehşet bırakacağım, hemen vurun boyunlarını, vurun onların parmaklarına." (Enfal: 8/12) Yine Cenab-ı Allah, Resûlune hitaben; "Sizi ardı ardına ordular halinde Meleklerle güçlendireceğim."buyurmuştu. Sabah olunca Kureyş, askeri birliklerinin teftiş ettiği sırada Allah, onların gözlerine Müslümanların mağlûp ve helak olduklarını gösterdi. Kureyşe öyle geliyordu ki müslümanlar ilk çatışmada yok olup gideceklerdi. Utbe bin Kabia, yaptıkları müşavere esnasında geriye dönmeyi teklif etmişti de Ebu Cehil onun bu teklifine şöyle cevap vermişti: Utbe bize geri dönme teklifini yaptığının nedeni, Muhammed ve arkadaşlarının azınlık ve zayıflıklarını bildiği, ilk çatışmada yok olup gideceklerini bildiği, bunlarla beraber oğlu da yok olacağını bildiği için bize bu teklifi yapıyor demişti. Yani onların gözlerinde müslümanlar ilk Sadmede yok olup gideceklerdi. Allah-u Teâlâ Müslümanların gözüne müşrikleri az olarak göstermiş, taki vukuu kati olan emrini yerine getirsin. Ebu - Cahil yanına Amir bin El Hadremiyi çağırarak, ona öldürülen kardeşinin kanını istemesini emretti. Âmir bin El - Hadremi var sesiyle bağırmaya başladı. Arkasında Ebu Cehil de sahip olduğu var sesiyle (Va Amrah. Va Amrah) diyerek bağırıyordu. Böylece Ebu Cehil harb ateşini körüklüyordu. Allah Resulü, ordu saflarını düzelttikten sonra döndü ve bir sipere girdi. Bütün Müslümanları bir uyku sardı. Ebu Bekir radıyallahu anh ve Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem orduyu kontrol ediyorlardı. İkisi nöbet bekliyorlardı. Beraberlerine Sâd bin Muaz radıyallahu anhda vardır. Ensardan bir cemaatta gölgeliğin kapısında hazır vaziyette bekliyorlardı. Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem; "Hepsi hezimete uğrayacak ve geriye dönecekler" ayetlerini okuyarak zırhının üzerine sıçradı. Allah, müslümanların eline müşriklerin omuzlarını verdi. Onların bir kısmını esir, bir kısmını da öldürdüler, yetmiş kişiyi öldürdüler yetmiş kişiyi esir ettiler. Savaş için Rabia'nın oğulları olan Utbe ve Şeybe ile Utbenin oğlu Velid meydana çıktılar. Bunlardan savaş Ensarlı üç kişi mübareze çağrılarına cevap verdi. Fakat onlar; "Sizin ileri gelenleriniz meydana çıksınlar bizim size bir ihtiyacımız yoktur. Bizim amca çocuklarımızla savaş istiyoruz." dediler. Bunun üzerine onlara Hamza, Ubeyde bin El - Hars bin El - Muttalip ve Ali bin Ebitalip harp meydanına çıktılar. Hz. Ali radıyallahu anh rakibi olan Velidi, Hz. Hamza radıyallahu anh'da rakibi olan Şeybe'yi hemen öldürdüler. Ubeyde radıyallahu anh ve rakibi birbirini yenemediler. HamzaveAli Ubeyde'nin rakibini de yere serdiler. Ayağı kırılan Ubeyde'yi sırtlarına alarak ordugâha getirdiler. Daha sonra Ubeyde sarılık hastalığından vefat etmiştir. Bunlar hakkında; "Bu iki, Rabları hakkında anlaşmazlığa düştüler." (Hac: 22/19) âyeti indi. Hz. Aliradıyallahu anh; "Kıyamet gününde Allahın huzurunda düşmana ilk diz çöktürecek benim"diyordu. Kureyş bu olayı görünce toptan hücuma geçmek istedi, fakat daha önce onlarla, Beni Kinane arasında geçmiş savaşı hatırladılar. Bu sırada Şeytan, Süraka bin Malik şekline girerek onlara göründü ve: "Bugün hiçbir kimse sizi yenemez. Ben de size yardım edeceğim"diyerek müşrikleri harbe teşvik etti. Topluca harb nizamına hazırlandıkları sırada, Şeytan, Melaikeleri görünce geriye dönerek kaçmaya başlar. Kaçışını gören Müşrikler; "Nereye gidiyorsun ey Süraka"Şeytan: "Ben sizin görmediğiniz şeyleri görüyorum. Ben Allahtan korkuyorum, Allah azabı şiddetlidir." (Enfal: 8/48) Münafık ve kalbinde hastalık olanlar, üstünlüğün çoğunlukta olduğunu sandılar da; "dini kendilerini oyaladı" (Enfal: 8/49) dediler. Halbuki Allah-u Teâlâ yardımını kendisine tevekkül edenlere vâd etmiştir. Düşman yaklaşınca, Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, ordusuna sabr ve sebattaki zaferi yolunda cihad ederek şehid olanlara Allahın Cennet vâdettiğini hatırlatarak nasihatta bulundu. Ümeyr bin El-Hammam bin El-Cumuh yemekte olduğu bir kaç hurmayı göstererek: "Bu hurmaları yeyinceye kadar yaşayabilirsem uzun bir hayatı yaşamış olurum"dedi. Yedikten sonra çekirdeklerini atmak üzere iken hemen savaşa girmek durumu hasıl oldu. Bütün gücü ile savaştı. Düşmandan bir kaç ölü verdikten sonra kendisi de öldürüldü. Öldürülenlerin birincisi Ümeyr oldu. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, bir avuç dolu toprak alarak düşmanın yüzüne attı. Düşmandan her birinin gözlerine bu toprak doldu. Bu hususa Allah-u Teâlâ; "Attığın zaman sen atmadın, fakat Allah attı" buyurur. Ebu Cehil konuşmaya başladı; "Ey bizi çoluk çocuğumuzdan eden ve bizi bilmediğimiz yere getiren Allah, erkenden onu bize mağlûp et"dedi. Müslümanlar, düşmanın bir kısmını katl, bir kısmını esir ettikleri bir sırada, çadırın kapısında Ensarla beraber duran Hz. Resûlullah'ın yanında Sâd bin Muaz duruyordu. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Sâd bin Muazradıyallahu anh'ın yüzünde bir hoşnutsuzluk gördü. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "İnsanların yaptıklarını beğenmiyorsun galiba?" dediler. Sâd, "evet" vallahi Ya Resulellah! Bu Allahın müşriklere verdiği ilk felâkettir. Ne kadar çok adam öldürülürse hoşuma o kadar fazla gider"dedi. Harp soğuyup, düşman hezimete uğrayınca Allah Resulü : "Ebu Cehil acaba ne yapıyor şimdi. Kim bize haber getirecek"deyinceİbn-i Mesud radıyallahu anh kalkıp onu aramaya başladı. Afra oğulları Muavviz ile Avfin onu vurduklarını gördü. Yediği büyük darbelerden ölmek üzere olan Ebu Cehlin sakalını tutarak "Sen Ebu Cehilmisin." Bugün kim kazançlı? dedi. Ebu Cehil: "Allah ve Resulü" dedi. İbn-i Mesudradıyallahu anh ona: "Ey Allah düşmanı seni Allah rezil etti?"dedi. İbn-i Mesud radıyallahu anh kafasını kestikten sonra Allah Resulüne gelerek durumu haber verdi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; "Ondan(Allahdan)başka ibadete lâyık ve müstehak hiçbir kimse ilâh yoktur."Sözünü üç defa tekrarladıktan sonra : "Vadinde Sadık, kuluna yardım eden, en güçlü orduları mağlûp eden Allah'a hamdederim"dediler. Daha sonra Abdullah bin Mesudradıyallahu anh'a: "Haydi onu görelim" dediler. Beraberce gittik Ebu Cehlin ölüsünü gösterdim. Başında bir ara durduktan sonra: "Bu, bu ümmetin Firavnı idi"buyurdular. Abdurrahman bir Avf, Ümeyye bin Halef ve oğlu Aliyi esir almıştı. Ümeyye Mekkede iken Bilâl'a çok işkenceler uygulamıştı. Bunların esirlik halini gören eski kölesi Bilâl: "Ey küfrün başı Ümeyye! herkes kurtulsa da sana kurtuluş yoktur"dedi. Ensardan bir grup onu linç için harekete geçtiler. Abdurrahman, halkın hücumundan bunları korumada adeta sıkıntı çekiyordu. Bir ara Abdurrahmanı meşgul edip üzerlerine hücum etmişlerdi. AbdurrahmanEnsar'ın hücumuna engel olmak için Ümeyyeyi oturttu, öldürülmemesi için bizzat kendisini üzerine atarak mâni olmağa çalışırken, altından kılıçlarıyla param parça ederek öldürdüler. Hatta bu hücumda kılıçların bir kısmı Abdurrahman'ın ayağına isabet ederek yaralamıştı. Ümeyye öldürülmeden önce; "Üzerine devekuşu tüyünden yelek giyinmekle bilinen sizde kim var? diye Abdurrahman'a sormuştu. O da; "Abdul Muttalipoğlu Hamza'dır" deyince; Ümeyye: "İşte yılanların yapacağını bize o yaptı" demişti. O gün Ükkase bin Mihsan'ın kılıcı kırılmıştı da Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ona bir ağaç vermişti. Ükkase onu eline alıp salladığı zaman o ağaç elinde uzun bir kılıç haline geldi. Ükkase Rida gününe kadar bu kılıçla savaştı. Rida günü Ükkase öldürüldü. Savaş sona erdiğinde Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ölülerin arasında dolaşıp; onların halini görünce: "Beni herkes tasdik ederken, siz beni yalanladınız, herkes bana yardım ederken, siz beni hakir gördünüz, herkes beni korurken siz beni yurdumdan çıkardınız, Resûlullah'ın ne kötü kabilesiydiniz"diyerek üzüntülerini belirtti. Daha sonra bütün ölülerin bir araya getirilmesini emretti. Bedir kuyusunun yanına bütün cesetler getirildikten sonra Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; "Ey Utbe bin Rabia ey Şeybebin Rabia, ey filan ey filanlar Rabbinizin size vâd ettiğini doğru olarak buldunuz mu? Ben Rabbimin bana vâdettiğini doğru olarak gerçekleştiğini gördüm" diye seslendi. Hz. Ömerradıyallahu anh, kokuşmuş leşlere ne söylüyorsunuz ya Resulellah! deyince Allah Resulü; "Dediklerimi sen onlardan daha iyi işitemezsin"dedi. Böylece Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Mansur ve güçlenerek bir çok esir ve ganimetlerle büyük sevinçler içerisinde yola çıktı. Safra'ya geldiklerinde ganimetleri taksim etti ve Nadr bin Harisin boynunu orada vurdu. Daha sonra Irk el-Zabye denilen yere geldikleri zaman Ukbe bin Ebi Muayt'ın da kafasını kesti. Medine'ye Mansur ve Muzaffer olarak girdi. Medine'de bulunan İslâm düşmanları müslümanların bu zaferinden daha fazla korkmaya başladılar. Bu olaydan sonra Medineli bir çok insanlar müslümanlığı kabullendi. Münafıkların reisi Abdullah bin Übeyyve arkadaşları da İslama girdiler. Bedir'de hazır olanların sayısı üç yüz on küsurdu. Bunlardan dört erkek şehid düşmüştü. İbn-i İshak anlatıyor: Mekke'den Medine'ye hicret eden Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'den sonraya kalan müslümanları Mekkeliler hicret etmelerine engel olmuşlardı. Onlar Bedir harbine, Mekkelilerin saflarında yer alarak savaştılar. İşte bunlar hakkında Cenab-ı Allah : "Nefislerine zulmedenlerin canlarını aldıkları zaman melekler: "Ne yapıyordunuz / nerede idiniz? deyince: "Yeryüzünde biz zayıf kimselerdik" derler. Melekler de: "Allah’ın arzı geniş değil miydi? Hicret etseydiniz ya!" derler. İşte onların barınacakları yer cehennemdir. O ne kötü dönüş yeridir." (Nisa: 4/97) buyuruyor.  
  Bedir Ganimeti Taksimi  
     
  Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem Bedir Ganimetlerin taksimi için emir verdi. Bütün ganimetler bir araya toplandı. Onu bir araya toplayanlar ganimetin kendilerine ait olduğunu söylerken, düşmanı hezimete uğratan muharipler de; "Biz olmasaydık siz bu ganimeti elde edemezdiniz"diyerek kendilerine verilmesini istediler. Allah Resulünü koruyan Ashab; "Ganimeti almaya biz sizden daha öndeyiz"deyince Ubade bin El-Samit; "Allah ganimeti elimizden alarak onu Hz. Muhammed'e bıraktı. O müslümanların arasında ganimeti taksim edecektir." Bu anlaşmazlığı halletmek üzere Cenab-ı Allah : "Sana ganimetten sorarlar. De ki ganimet Allah ve Resulüne aittir..."(Enfal: 8/1) İbn-i İshakın Nübeyh bin Vehbden naklettiğine göre; Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem önce esirleri Ashabına dağıttıktan sonra onlara: "İyi muamele ediniz." Ebu Aziz bin ÜmeyrEnsardan bir adamın yanında esir olarak bulunuyordu. Musâb bin Ümeyr radıyallahu anh Ensarlı adama; "buna yardımda bulun" dedi. Ebu Aziz: "Bana hâlâ iyiliklerimi muamele ediyorsun kardeşim? Müsâb bu da senden ayrı bir kardeşimdir" dedi. Ebu Aziz anlatıyor: "Döndüklerinde ben Ensardan bir kaç kişinin yanında bulunuyordum yemek yedikleri zaman bana ekmek verirler kendileri hurma ile yetinirlerdi. Bana böyle davranmaları Resûlullah'ın biz esirlere iyi muamele yapmalarını bildiren vasiyetten dolayı olabilirdi. Ellerine bir ekmek parçası geçince onu önce bana verirlerdi. Ben de utanarak onu orada bulunanlardan birine verirdim o da dokunmadan bana geri verirdi" dedi.  
  Bedr'in Esirleri  
     
  Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem 70 tane esir ve 70 tanede ölü hakkında Ashabiyle istişarede bulundu. Ebu Bekironlardan fidye alınarak salıverilmelerini, böylece İslâm ordusunun da güçlenmiş olacağını, Allah dilerse onların ileride İslâma girmeleri olabileceğini ileri sürdü. Hz. Ömerradıyallahu anh; "hayır ben bu görüşte değilim bize imkân sağlanacaksa onların boyunlarını vurmamız gerekir bunlar küfrün ileri gelenleri ve şirkin temel istinatgahıdır" dedi. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellemEbu Bekr radıyallahu anh'in görüşünü benimsiyerek; şüphesiz Allah bunların arasında bir kaçlarının kalbini İslâma karşı yumuşatacak, İslâma ısınacaktır. Yine bazılarının kalbini de taştan daha katı bir hale sokacaktır. "Ey Ebu Bekir sen İbrahim gibi hareket etmektesin. Hani o; ("Bana uyan bendendir, bana karşı çıkanlara da sen şüphesiz gafur ve rahimsin") (İbrahim: 14/36).demişti. Yine sen İsa gibi hareket ettin. Hani o;("Allahım onlara azap edersen onlar senin kullarındır. Onlara mağfiret edersen şüphesiz sen gafur ve rahimsin."(Maide: 5/118) demişti. Ey Ömer sen Nuh gibi hareket etmektesin. Hani o; ("Rabbim yeryüzünde kâfirlerden hiçbirini bırakma") (Nuh: 71/26)demişti." Daha sonra esirlere dönerek: "Ey esirler siz bu gün kölesiniz; fidye veya öldürülme dışında hiçbiriniz kurtulamazsınız"buyurdular. Bunun üzerine Cenab-ı Allah : "Hiç bir Peygamber için yerde güçlenmedikçe esirleri olması doğru değildir." (Enfal: 8/67) buyurdu. Ömerradıyallahu anh anlatıyor: "Sabahleyin Hz. Muhammedin yanına varmıştım. Baktım ki kendisi ve Ebu Bekir oturup ağlaşıyorlar. Ben; "Ya Resûlullah seni ve arkadaşını ağlatan nedeni bana da söyleyiniz ki ben de ağlanacak bir şey ise ağlayayım. Eğer öyle değilse ağlar tavrına gireyim dedim." Benim bu arzum üzerine Allah Resulü: "Akşamlayın arkadaşların fidye almak hususundaki isteklerini bana arzettiklerine ağlıyorum. Bana onların azabı şuradaki ağaçtan daha yakın olarak arzolundu. Eğer bir azap gelecek olsa Ömerden başkası ondan kurtulamaz" dedi. Ensar;"Resûlullah'a gelerek, kızkardeşimizin oğluna ait fidyeyi almak istemiyoruz"dediler.  
  Hicretin Üçüncü Senesi Girerken  
     
  Ben-i Kaynukâ Savaşı  
     
  Hicretin üçüncü yılındaBen-i Kaynukâ savaşı olmuştur. Bu savaş, anlaşmalarını bozan Medineli Yahudilerle olmuştur. Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem 15 gün onları muhasaraya aldı.Abdullah bin Übeyy İbn-i Sülül Yahudiler için Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'den aman dilemeye geldi. Bu hususta ısrar etti. Aldullahın ısrarı üzerine onları salıverdi. Bunlar Abdullah bin Selam'ın cemaatından 700 kişiydiler.  
     


  

© helpiks.su При использовании или копировании материалов прямая ссылка на сайт обязательна.