Хелпикс

Главная

Контакты

Случайная статья





Geçmişlerimizi kötüleyen, akıllılarımıza bunak diyen cemaatımızı ayırarak birbirine düşüren, hâlâ aramızda yaşayan bu adama gösterdiğimiz sab



"Geçmişlerimizi kötüleyen, akıllılarımıza bunak diyen cemaatımızı ayırarak birbirine düşüren, hâlâ aramızda yaşayan bu adama gösterdiğimiz sabır ne zamana kadar devam edecek?

Bu sözler söylenirken Allah Resulü de oradan geçiyordu. Kureyşliler oradan geçen Allah Resulünü alay ve istihzaya alıyorlardı."

Bir Hadis-i Şerifte:

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem ikinci gelişinde onlara"Ben size kurban getirdim" demişti.

Onlar ise;"Ey Ebu Kasım sen cahil değilsin boş ver bunlara akıllıca yoluna devam et" demişlerdi.

Ertesi gün Kureyşin ileri gelenleri yine toplandılar dün Muhammed gelince dağılmış ve bir karara varamamıştınız ne yapacaksak bugün kararlaştıralım. Onun için tek bir adam görevlendirelim. Bu işi (Peygamberi öldürme) "O"halletsin dediler. Bu sırada Ukbe bin Ebi Muayt gömleğinin eteklerini toplamış Ebu Bekir ağlayarak kalktı;

"Rabbim Allahtır" diyen bir adamı öldürmek mi istiyorsunuz?" dedi.

Bir keresinde Allah Resulü namaz kılıyordu. Kureyşten bir adam deve pisliği getirerek Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemın üzerine attı.

Bütün Kureyşliler, onun doğru ve emanete riayet eden, iddiasında haklı olduğunu biliyorlardı.

Nitekim Allah-u Teâlâ :

لاَ يُكَذِّبُونَكَ وَلَكِنَّ الظَّالِمِينَ بِآيَاتِ اللّهِ يَجْحَدُونَ

"Onlar seni tekzip etmezler/yalanlamazlar, fakat zalimler Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorlar"buyurarak, onların durumlarını dile getirmektedir. (En'am: 6/33)

 

İmam El-Zuhri anlatıyor:

İçinde Ahnes b. Şüreyk'in de bulunduğu bir topluluk ile Ebu Cehil, Allah Resulünün geceleyin Kur'an okuyuşunu dinlemişlerdi. Ahnes Ebu Cehile; "Ey Ebul Hakem Muhammedden dinlediğin şey hakkında ne diyorsun?"

Ebu Cehil:

"Biz Abd-i Menaf oğullarıyla devamlı mücadele halindeyiz. Onlar Hacılara yemek yedirdiler, bizde yedirdik. Kâbenin idare yükünü yüklendiler, bizde yüklendik. Onlar fakirlere yardım yaptılar biz de yaptık. Adeta yarış halindeki atlar gibi birbirimizi kovalıyoruz.

Şimdi onlar;

"Bizde, Gökten Vahiy alan bir Peygamber var derlerse bizde ne zaman ve nasıl konuşacağız, vallahi hiç onu dinlemeyeceğiz ve onu tasdik de etmeyeceğiz" dedi.

Başka bir rivayette:

"Ben onun (Peygamberin) dediklerinin hak olduğunu biliyorum. Fakat Kuseyy oğulları; Ne derlerse biz evet diyeceğiz.

"Hicaye görevi bizdedir" derlerse yine"evet" diyeceğiz, "Sikaye vazifesi de bizde derler" ona da "evet" diyeceğiz.

Sonunda; "Peygamberlik de bizde"derler."Onun için bunun kabulüne hiç yanaşmayız"demiştir.

  Kureyşin Ruh ve Kehf Ashabından Sual Sorması  
     
  Müşrikler Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'e karşı nasıl bir metod uygulayacaklarını bazen Ehl-i Kitaptan sorarak onlara danışarak tesbit ederlerdi. 1 - İbn-i İshakınİbn-i Abbas'tan nakline göre: Kureyş, Nadr b. El-Harisi ve Ukbe b. Ebi Muayt'ı Medinedeki Yahudi âlimlerine gönderip Muhammede ne soracaklarını sual etmişlerdi. Yahudi bilginler, gönderilen elçilere: "Ondan üç şey sorunuz. Eğer size onları haber verirse o gönderilmiş bir Resûlullahdir. Şayet cevap vermezse o ağzı kalabalık bir adamdan öte bir niteliği olmayan kimsedir. 1 - Ona evvel zamanda kavminden ayrılarak giden delikanlıların kim oldukları ve ne iş yaptıklarını." 2 - Yerin batı ve doğusunu gezerek ulaşan gezginci adamın kim olduğunu, ne iş yaptığını, 3 - "Ona Ruhun ne olduğunu sorunuz" dediler. Yahudi bilginlerinin sormamızı istedikleri üç şeyi Muhammed'e soralım diyerek Hz. Resûlullah'a geldiler. Üç tane soruyu sordular. Cenab-ı Allahta onlara cevap mahiyetinde El-Kehf sûresini Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'e indirdi. Bu sûrede Ashab-ı Kehf, gezginci adam ve Ruh hakkında cevaplar mevcuttur. وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّي وَمَا أُوتِيتُم مِّن الْعِلْمِ إِلاَّ قَلِيلاً "Sana Ruhtan sorarlar, de ki o Rabbimin emrindedir" (İsra: 17/85) İbn-i İshakın izahına göre; Sûre (El-Kehf Sûresi) Allah'a Hamd ile başlıyar. Sonra Resûlullah'ın Nübüvvetinden söz ediliyor. الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي أَنزَلَ عَلَى عَبْدِهِ الْكِتَابَ وَلَمْ يَجْعَل لَّهُ عِوَجَا "Hamd, kuluna kitabı indiren Allaha aittir" (18/1) Yani Ey Muhammed sen benim tarafımdan gönderilen bir elçisin. Bir kaç âyetten sonra; أَمْ حَسِبْتَ أَنَّ أَصْحَابَ الْكَهْفِ وَالرَّقِيمِ كَانُوا مِنْ آيَاتِنَا عَجَبًا "yoksa sen, Kehf ve Rakîm ashabını bizim hayret verici âyetlerimizdenmi sandın?. " (18/9) Yani yaratıklar üzerinde bundan daha büyük ve daha hayret verici âyetlerimiz vardır. Bu âyetin tefsirine ait İbn-i Abbasın görüşü; "Bizim sana verdiğimiz kitap ve sünnete ait bilgiler Ashab-ı Kehfin durumundan daha hayret vericidir." İbn-i Abbas şöyle der: "Anlattıklarına göre Ashab-ı Kehf üç yüz sene uykuda kaldı. Bunların uyuya kalışı Allahın kudretine delâleti bakımından bir âyettir. Ayrıca Allahın toprağa girmiş, toprak olmuş vücutları yeniden diriltme gücünü gösteren ilâhi bir delil teşkil eder." Nitekim Cenab-ı Allah : وَكَذَلِكَ أَعْثَرْنَا عَلَيْهِمْ لِيَعْلَمُوا أَنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَأَنَّ السَّاعَةَ لَا رَيْبَ فِيهَا "Böylece Allahın vâdinin hak olduğunu kıyametin muhakkak vaki olacağını bilmeleri için onlara bu gerçekleri bildirdik"(18/21) "Bu hususta Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in kendi dâvasında doğru olduğuna Nübüvvetine delâlet eden bir çok deliller mevcuttur."  
  Velid Bin El - Muğirenin Kur'ana Sihir Demesi  
     
  İbn-i Abbas anlatıyor: Velid bin El-Muğire Resûlullah'a gelerek "bana Kûr'anı oku" dedi. Hz. Muhammed: إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالإِحْسَانِ وَإِيتَاء ذِي الْقُرْبَى "Şüphesiz Allah adalet ve iyilikle yakınlara vermeyi emreder." (Nahl: 16/90) âyetini okudu. Velid: "Bir daha oku" dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem tekrar okudu. Velid okunan âyeti dinledikten sonra; "Vallahi onun bir tadı var, onda bir parlaklık hissediyorum. Üstü meyveli altı bereketli, üstelik çok üstün bir üslûba sahiptir. Hiç başka bir söz ona üstün gelemez. Bu söz kendisinden aşağı olanı ezer, bunu hiç bir beşer söyleyemez" dedi.  
     
  Diğer bir rivayete göre; Velid b. El-Muğirenin Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in yanına gidip Kur'an dinlediği haberi Ebu Cehile ulaşır. Ebu Cehil hemen Velidin yanına gelerek: "Ey amca, kavmin senin için biraz para toplamak istiyorlar" der. Muğire; "niçin" der. Ebu Cehil; "Muhammede gidip onun sözlerine kapılmamanı temin için"der. Muğire;"Benim çok zengin insan olduğumu hepiniz bilirsiniz"der. Ebu Cehill; "O halde açıktan açığa ona karşı olduğunu efkâr-ı umumiyeye açıkla" der. Muğire;"Ben ne diyebilirim. Allaha yemin ederim ki aranızda benden daha şiirden anlayan bir kimse yoktur" dedi.  
     
  Başka bir izaha göre de: Velid bin El-Muğire Kureyşi bir araya toplayarak onlara: "Bildiğiniz gibi panayır mevsimi yaklaşıyor her taraftan arap tüccar ve elçileri gelecekler. Arkadaşınız Muhammedin durumunu biliyorsunuz. Bunun propagandasını önlemek için ne gibi çarelere baş vuralım? Hepimiz bir görüşü tesbit edip onun üzerinde engellemeye girişelim. Ayrı ayrı şeyler söylemeyelim. O takdirde birbirimizi yalanlamış olacağımızdan istediğimiz neticeye varamayız"dedi. Bu sözleri dinleyenler; "Sen bu hususta fikrini açıkla"dediler. Velid; "Siz söyleyiniz ben dinleyeyim" dedi. Bir kısmı; "Ona! Kâhindir"dediler. Muğire; "hayır o kehâneti üfleyen bir insan değildir" dedi. "Ona delidir" diyelim. Muğire; "hayır o deli değildir. Deliliği biliriz ve tanırız bunda bu tip bir hastalık mevcut değildir." "Ona şair diyelim" Velid; "hayır o bir şair değildir. Biz şiirin, kıtasını vez-i nini, kafiyesini, serbest nesri ve her çeşidini biliriz." Ona "sihirbaz! diyelim" dediler. Velid yine; "hayır olamaz"dedi. O bir sihirbaz değildir. Biz sihir yapanları ve sihirlerini görmüşüz. Bu karşılıklı görüşme ve konuşmadan sonra Velid: "Biz onun hakkında ne söylesek yalan olduğu bilinecektir" dedi. Biz, ona kişiyi kardeşinden, karıyı kocasından, kişiyi aşiretinden ayıran bir sihirbazdır dersek belki akla yakın bir söz söylemiş oluruz dedi. Bu karardan sonra insanların gelip geçtiği yollara oturdular, ordan gelip geçenlere Muhammedin sözlerini dinlememelerini telkin ettiler. Cenab-ı Allah Velid b. Muğire hakkında: ذَرْنِي وَمَنْ خَلَقْتُ وَحِيدًا "Tek başına yarattığım o kâfiri bana bırak" (Müddesir: 74/11) buyurur. Ve Muğire ile onlar hakkında Allah-u Teâlâ: الَّذِينَ جَعَلُوا الْقُرْآنَ عِضِينَ "Onlar, o kimselerdir ki, kitaplarını kısım kısım yapmışlardı" (Hicr: 15/91) buyururlar.  
  Ayın Parçalanması  
     
  Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e gelerek kendilerine bir mucize göstermelerini istiyorlardı. Onlara ayın parçalanışını gösterdi. Cenab-ı Hak: اقْتَرَبَتِ السَّاعَةُ وَانشَقَّ الْقَمَرُ "Kıyamet yaklaştı ve ay parçalandı" (Kamer: 54/1-3) Bu mucizeyi gözleriyle görenler, bize sihir yaptı. Başka yerden gelenlere, başka yerlerdeki insanlara sorunuz bakalım. Eğer onlar da bizim ve sizin gördüklerinizi görmüşlerse ne âlâ. Yok eğer yalnız biz ve siz görmüşseniz, o zaman sihir yapmıştır dediler. Gidip başkalarına sordular. Onlar da aynı şeyi gördüklerini söylediler. İman etsinler diye bazen Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in da onların istedikleri mucizelerin gerçekleşmesini istediği anlar olmuştu. Fakat kendisine, bu mucizelerin hidayeti gerektirmeyeceğini, hidayete vesile olmayacağını, bilâkis bu tip mucizeleri gördükten sonra yalanlamaya kalkışanların, Allanın azabına uğrayacakları bildirildi. Cenab-ı Allah, kâfirlerin kalbini mühürlemekle beraber anlayışlı insanlara bir çok âyetleri izhar etmiştir. Firavun (Hz.) Musanın elinden zuhur eden âyetleri gördüğü halde inanmak bahtiyarlığına erişememiştir. Cenab-ı Allah : وَأَقْسَمُواْ بِاللّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ لَئِن جَاءتْهُمْ آيَةٌ لَّيُؤْمِنُنَّ بِهَا "Bütün varlıklariyle eğer kendilerine bir âyet gelirse iman edeceklerine yemin ederler"(En'am: 6/109) Yine : نُّرْسِلَ بِالآيَاتِ إِلاَّ أَن كَذَّبَ بِهَا الأَوَّلُونَ "Onlara mucizelerini göndermekte bizi engelleyen bir şey yoktur, ancak daha öncekiler âyetleri gördükleri halde yine de yalanladılar" (İsra: 17/59) Allah-u Teâlâ'nın bu âyet-i kerimeye göre âyetlerini göndermeye, öncekilerin yalanlamaları engel oluyor. Çünkü önceki kavimler gelen peygamberlerden mucize istemişlerdi. Kendilerine ilâhi âyetler geldiğinde yine de inanma istidadını göstermeyenler helak olmuşlardır. Bu hususa işaret kabilinden Cenab-ı Hakkın Muhammed ümmetine bir ihtarı söz konusudur. Tefsir ve Hadislerin İbn-i Abbastan nakillerine göre: Mekkeliler Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'den Allah'ın Safa tepesine kendilerine altın yapmasını, dağları ova haline getirerek oralarda ziraat yapmalarını istemişlerdi. Bunların isteklerine karşı Cenab-ı Allah, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e: "istersen onların arzularını yerine getireyim. İstediklerini verdiğim zaman yine de küfürde devam ederlerse helak olurlar" buyurmuştur. O zaman Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem; "Onların isteklerini tehir edelim" demiştir. Bunun üzerine Cenab-ı Allah-u Teâlâ: وَمَا مَنَعَنَا أَن نُّرْسِلَ بِالآيَاتِ إِلاَّ أَن كَذَّبَ بِهَا "Bizi, öncekilerin yalanlamalarından başka âyetleri göndermemize hiçbir şey engellemez"(İsra: 17/59) buyurmuştur. İbn-i Ebi Hatem Hasan El-Basriden nakledildiğine göre; "Allah-u Teâlâ bize acımıştır." Eğer bize âyetleri gönderdikten sonra onları yalanlamaya kalkarsak o zaman bizden öncekilere isabet eden azab bize de isabet eder. Onlara arka arkaya mucizeler geldiği halde inanmamışlar Allah da onları helak etmişti. وَمَا تَأْتِيهِم مِّنْ آيَةٍ مِّنْ آيَاتِ رَبِّهِمْ إِلاَّ كَانُواْ عَنْهَا مُعْرِضِينَ "Rablerinin âyetlerinden hiç bir âyet kendilerine gelmez ki onlardan yüz çevirmemiş olsunlar" (En'am: 6/4) Allah-u Teâlâ geçmiş ümmetlerden haber veriyor: Onlara bir çok âyetler geldiği, Peygamberlerin doğruluklarını gördükleri halde bunlara inanmamışlar, onlardan yüz çevirdikleri için de ilâhî azaba müstehak hale gelmişlerdi. Peygamberleri yalanlama cinayetlerinden dolayı helak olmuşlardır. وَمَا كَانَ رَبُّكَ مُهْلِكَ الْقُرَى حَتَّى يَبْعَثَ فِي أُمِّهَا رَسُولًا "Rabbin, kendilerine bir elçi göndermedikçe ülkeyi helak edecek değildir." (Kasas: 28/59) Küfürlerindeki azgınlıklarına işaretle Allah-u Teâlâ; "Kendilerine sahifeler içerisinde bir kitap indirmiş olsaydı ve onlar da bu kitaba elleriyle dokunmuş olsalardı yine de yalanlayacaklarını, Melek olarak bir Peygamber göndermek isteseydik onu yine bir erkek suretinde gönderecektik. Çünkü insanlar Melekleri yaratıldıkları surette görmek gücüne sahip değillerdir. O zaman yine gönderilen Peygamber'in değil de beşer olduğu hususu üzerinde anlaşmazlığa düşeceklerdi. وَقَالُواْ لَن نُّؤْمِنَ لَكَ حَتَّى تَفْجُرَ لَنَا مِنَ الأَرْضِ يَنبُوعًا "Bize yerden kaynar su çıkarmadıkça sana iman etmeyeceğiz dediler" (İsra: 17/90) buyurulur. Bu istedikleri âyetler kendilerine verilmiş olsaydı, buna rağmen iman etmemiş olsalardı Allah hemen akabinde kendilerini helak edecek azabı gönderirdi. Aslında istedikleri âyetler birer delilden ibarettir. İman etmeyi gerektiren şeyler değillerdir. İstedikleri bazı şeyler Allah'ın ezelde olmasını istediği biçime de aykırılık arzeder durumundadırlar. Meselâ:"Yerden bizim için bir kaynak su akıtmadıkça sana iman etmeyeceğiz" anlamındaki istekleri Mekke'de fışkıracak bir suyun çıkması neticesinde; Mekkenin, ekilir bir vadi haline gelmesi icap eder. Halbuki Cenab-ı Allah, ezeli hikmetiyle oranın ziraatsiz bir yer olmasını murad etmiştir. Ta ki insanlar orayı Dünya menfaati uğrunda ziyaret etmesinler. Eğer orası bağlık, bahçelik olsa o zaman insanlar oraya dünya menfaati uğruna rağbet gösterirlerdi ki bu oranın değerini düşürür. Altından yaldızlı köşkler istemeleri ve, göğün parçalanarak düşmesi de bu nevidendir. Allah ve Meleklerinin beraberce gelmeleri ve görünmelerini istemeleri bu türden isteklerdir. Daha önce Hz. Musa'nın kavmide kendisinden böyle bir şey istemişti de Allah onlara yıldırım felâketini göndermişti. Kitap ehli kendilerine gökten bir kitap indirmeni senden isterler. Yani gerek ehl-i kitap, gerekse müşrikler; Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemdan gökten bir kitap indirmesini istediler. Kendilerine istedikleri Âyetler gelse bile yine de iman etmeyeceklerini, istekleri kibirli oluşlarından dolayıdır. Eğer sahifeler halinde sana bir kitap indirsek elleriyle dokunurlarda yine inanmazlar. Ehl-i kitaba cevaben, "Onlar Musa'dan bundan daha büyüğünü istemişlerdi, inanacaklarına söz verdikleri halde, verdikleri ahdi bozarak Allah'ın âyetlerine inanmadıkları gibi, Peygamberleri de öldürdüler. Bu olaydan çıkarılacak netice: İman etmeleri için istedikleri âyetler iman etmeleri için bir menfaat sağladığı gibi, ilâhî mucizeler geldikten sonra hâlâ imansızlıklarında devamları halinde Allah'ın acil azabı kat'î olarak gelir. Havarilerin Hz. İsa'dan istedikleri Sofra, inanmayanların helak olmasına sebep olmuştur. Allah onlara öyle bir azap verdi ki Dünya da, hiçbir kimseye öyle azab vermemiştir. Tevrat inmeden önce, Peygamberleri yalanlayanlar acil olarak helak edilirlerdi. Cenab-ı Allah : وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ مِن بَعْدِ مَا أَهْلَكْنَا الْقُرُونَ الْأُولَى "Kesin olarak önceki asırlarda bir çok kavimleri helak ettikten sonra Musa'ya kitabı verdik"(Kasas: 28/43) buyuruyor. Musa'nın gelişinden sonra artık Umumî bir azabın; ümmetleri birden helak ettiğini göremiyoruz. İsrail Oğulları, küfür ve isyan namına yapabilecekleri her şeyi yaptıkları halde Allah-u Teâlâ onların bir kısmına azabını göndermiştir. Diğer tarafta onlar küfür üzerinde ittifak etmemişlerdir. Yeryüzünde hak ölçülere bağlı kalan bir kavimde varlığını devam ettirmiştir. Nitekim İsrail oğullarını anlatan âyetlerden birinde: مِّنْ أَهْلِ الْكِتَابِ أُمَّةٌ قَآئِمَةٌ يَتْلُونَ آيَاتِ اللّهِ آنَاء اللَّيْلِ وَهُمْ يَسْجُدُونَ "Ehli kitaptan bazıları bütün gece secde ederek Allah'ın âyetlerini okuyorlardı"(Al-i İmran: 3/113-114) buyuruluyor. Hikmetine binaen Cenabı Allah; Hz. Muhammedi gönderdikten sonra inanmayanlara toplu bir azap göndermemiştir. Sapkın bazı insanları çeşitli azaplarla cezalandırmıştır. Fakat hiç bir zaman topla bir belâ göndermemiştir. Azabın çeşitleri değişiktir. Meselâ:Hz. Muhammed bir def'asında birine Allah'ın köpeklerinden biri tarafından parçalanması için beddua etmişti. Bir zaman sonra onu bir arslan parçalamıştı. İşte azabın çeşitlerinden biri bu şekilde gerçekleşmiştir. قُلْ هَلْ تَرَبَّصُونَ بِنَا إِلاَّ إِحْدَى الْحُسْنَيَيْنِ وَنَحْنُ نَتَرَبَّصُ بِكُمْ أَن يُصِيبَكُمُ اللّهُ بِعَذَابٍ مِّنْ عِندِهِ "De ki siz bizim iki iyilikten birini beklemekten başka çareniz yoktur, biz ise Allah'ın kendi katından size isabet ettireceği bir çeşit azabı bekliyoruz" (Tevbe: 9/52) buyuruluyor. Allah, kâfirleri bazen Cihad ve hadler yolu ile müminlerin eliyle cezalandırdığı gibi, bazen başka yollarla cezalandırır. Böyle cezalandırmalar, çoğunun iman etmesini hedef tutan ilâhî hikmetin gereğidir. Nitekim Kureyşe gelen azablar bu kabildendir. Eğer önceki ümmetlere gelen umumi azap Kureyşe'de, gelmiş olsaydı, tebliğ ve irşaddan istenen gaye ve menfaat yok olurdu. İman edecek nesil kalmazdı. Fakat onları küçük düşürme gibi azaplar psikolojik olarak insanların tevbelerine vesile olabilir. Bir bakıma güçsüzlüğünü idrak etmek, insanın günâhlarının affına sebep olabilir. Gelen küçük azaplardan ibret alanlar olur hikmetine binaen umumi anlamda çoğu insan emniyette kalmıştır. Tevrat'ta Musa'ya Cenab-ı Allah: "Ben Firavunun kalbini kararttım. Âyet ve harikulade işlerinin meydana çıkması hikmetine binaen sana iman etmeyecektir"buyurmuştur. Bu ifade de, yeryüzüne gönderdiği Peygamberlerin doğruluğuna delâlet eden âyetlerin yayılması hikmeti açıktır. Çünkü Hz. Musa Allah ile konuştuğunu, Tevrat Kitabının Allah tarafından kendisini gönderildiğini haber vermiştir. Bu haber yayılıyor, inanmayanlarla çıkan mücadeleler gün geçtikçe insanların günlük hayatlarına karışıyor. Ayrıca Musa'nın Peygamberliğini belgeleyen ve yer yüzünde iman eden insanlar devam ettikçe ebedî olarak dilden dile, nesilden nesle devam edecek âyetler de meydana çıkmıştır. Belki bu mucizevi âyetlerin varlığına, sebep olan şeylerden biri de Firavnın kalbinin kararmış olmasıdır. Firavn, Kâinatın Halikını inkâr ediyordu. Bundan dolayı Hz. Musa'ya verilen âyetler Firavnın durum ve haline uygun bir şekilde gelmiştir. Öte yandan İsrail oğulları ile Mesihin durumu farklı bir durum arzediyordu. Çünkü, İsrail oğulları önceki kitaba (Tevrata) inanıyorlardı. Bundan dolayı da Hz. Mesih'in Peygamberlik müessesesinin isbatına dair bir çalışma içine girmesine gerek yoktur. Çünkü daha önce Musa gibi bir Peygamber'in varlığına inanıyorlardı. Hz. İsa'nın muhtaç olduğu tek husus, kendisinin Peygamber olduğunu isbat etmekti. Allah-u Teâlâ Hz. İsa'nın elinden bir çok âyetler izhar etmişti. Bu âyetlere inanmayanları Allah umumî bir azab vererek helak etmemiştir. Nitekim Kuran'da umumî olarak gelecek belânın menfaat yerine zarar getireceği ifade edilmiştir. Onların da daha önce yaşamış Musa'nın kavmine benzer kararmış kalplere sahip olduklarını biliyordu. كَذَلِكَ مَا أَتَى الَّذِينَ مِن قَبْلِهِم مِّن رَّسُولٍ إِلَّا قَالُوا سَاحِرٌ أَوْ مَجْنُونٌ "İşte böyle kendilerinden önce hiç bir Peygamber gelip geçmemiştir ki ona sahir veya Mecnun dememiş olsunlar. Birbirlerine tavsiyede mi bulundular?" (Zariyat: 51/52), (Bakara: 2/118) "inanmayanlarınız/kafirleriniz bunlardan daha mı hayırlıdırlar"(Kamer: 54/43) "Onlara, içlerinde ibret dolu haberler geldi" (Kamer: 54/4). Yani şiddetli bir şekilde kendilerini küfürden men eden haberler geldi. Çünkü bu haberlerde Peygamberlerin doğruluk örneği nitelikleri olduğu gibi, geçmişte inançsızlığa saplanan kimselerin uğradığı azablar da dile getirilmektedir. Allah-u Teâlâ her kıssanın arkasında; "Azap ve Peygamberlerim nazil oldu". Yani Peygamberlerimi yalanlayanlara azabım nasıl geldi. "Daha o azap gelmeden önce ondan korkutmam nasıl tecelli etti?"diye buyurur. Daha sonra: "Ey ümmet sizin inanmayanlarınız sizden önce Peygamberleri yalanlayanlardan daha mı hayırlıdır." "Yoksa sizin için yazılmış kitaplar da bir beraat mı var; yoksa onlar hepimiz yardım olunmuşuz mu diyorlar. Yani sizin sizden öncekilerin uğradığı azabı tatmak hususunda hiç bir ayrılığınız yoktur. Ancak azaba uğramamanızın sebebi ya onlar gibi azabı hak edecek azgınlığa henüz gelmeyişiniz, yahut da Allah-u Teâlâ'nın sizi azab yapmayacağına dair vadidir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Mekke'de iken, düşmanlarının hezimete uğrayacaklarına dair ilâhî müjdeyi almıştı. Bu müjdeyi aldığı zaman çok az bir sayıya sahiptiler güçsüzdüler. O gün hiç bir kimse belli ölçüleri göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in galip geleceğini tahmin edemezdi. Güçlü Kureyşliler ile bir savaşa gireceği bile akıldan uzaktı. Çünkü güçler arasındaki denge o kadar farklıydı ki o şartlar içerisinde böyle düşünmek aklı çıldırtırdı. Durum Allah'ın haber ve müjdelediği gibi tecelli etti. Gün geldi müslümanlar Mekke'den hicret ettiler. Güçlendiler ve ilk savaşları Bedir'de zafere ulaştılar. Görülüyor ki hadiseler Allah'ın koyduğu kanunlar çerçevesinde cereyan etmektedir. Kâfirlerin müslümanlara galip ve üstün geldiği zamanları araştırdığımızda görürüz ki, bu zamanlar müminlerin imanlarının zaiflediği, bunun neticesinde de işlemiş oldukları günâhların arttığı zamanlardır. Günâhlarından rücû edip Allah'a yöneldikleri zamanlar ise Allah'ın yardımını görmüşlerdir. Cenab-ı Allah bu sünnetini şöyle duyurur. وَلاَ تَهِنُوا وَلاَ تَحْزَنُوا وَأَنتُمُ الأَعْلَوْنَ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ "Gevşemeyiniz, mahzun da olmayınız. Eğer iman etmişseniz üstünsünüz" (Al-i İmran: 3/139). Allah'ın hikmet ve rahmetinin bir gereği de Muhammed ümmetini umumî bir azap ile helak etmemektir. Daha öncekileri böyle umumî belâlarla helak etmişti.  
  Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Tâif Seferi  
     
  Amcası Ebu Talibin vefatını müteakip, Kureyşin eziyet ve cefası daha da şiddetlendi. Bunun üzerine kendisini barındırıp ve yardım ederler. Kureyşin saldırılarına mani olurlar düşünce ve ümidiyle Taif seferine çıkmıştı. Aslında bu seferin asıl sebebi Allah'ın emirlerini İslâmı Taiflilere tebliğ etmekti. Taife vardığında halkı Allah'a inanmaya davet etti. Fakat bu davetinde kendisine icabet edecek kendisini koruyup barındıracak hiç bir kimseyi göremedi. Taifliler Kureyşlilerden de çok eziyet ve işkence ettiler. Kavminin yapamadığı kötülükleri Taifliler yaptılar. Bu yolculukta Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'in yanında ve beraberinde kölesi Zeyd bin Harisebulunuyordu. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem', aralarında on gün kaldı. Bu on gün zarfında kavmin ileri gelenlerinin hepsiyle konuştu. Onlara Allah'ın risaletini tebliğ etti. Bu ilâhî daveti dinleyenler icabet edecekleri yerde Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'in oradan çıkarılması için emir verdiler. Ayak takımını, çapulcular ve kölelerini Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'e kötülük yapmaları için teşvik ettiler. Üzerlerine hayvan pisliklerini attılar ve taşladılar. Bununla yetinmeyerek iğrenç ve kaba küfürler ettiler. Bu sözler Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e taşlardan daha sert ve ezici geliyordu. Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'in iki ayağından kanlar aktı. Zeyd bin Hariseradiyallahu anh onu korumak için kendisi siper ediyordu. Zeydkoruma görevini yaptığı bir sırada başından taşla yaralandı. Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'in Taif'ten mahzun olarak ayrıldı. Mekke'ye dönüşü sırasında bu meşhur duasını yapmıştır. "Allah'ım güçsüzlüğümü ve çaresizliğimi, insanlara olan arzumu sana havale ediyorum. Sensin zaiflerin Rabbi benim Rabbimsin. Beni kime bırakıyorsun, havale ediyorsun. Yüzüme gülmeyen bir uzak diyaramı yoksa bana hâkim kılacağın bir düşmanamı beni havale ediyorsun? Allah'ım! Eğer gazabını üstüme çekecek bir iş işlememiş isem gamım yoktur. Beni affetmen benim için en geniş ferahlıktır. Bütün karanlıkları dağıtarak aydınlığa çıkaran dünya ve Ahiret işlerinin doğruluğuna Rehber olan Rahmetine sığınırım. Yani gazabından Rahmetine sığınırım. Bütün çırpınıp didinmeler senin rızan içindir. Güç ve kuvvet seninle mümkündür." Allah-u Teâlâ Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'e Dağlar Meleğini gönderdi. Hz. Cebrail istediği takdirde Mekke ile Taif arasındaki iki dağı inanmayanların üzerine kapatmak için emre hazır olduğunu bildirdi. Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem: "Onlara mühlet vereyim. Olabilir ki Allah onların neslinden ona ortak koşmadan ibadet eden evlâtlar çıkarır"dedi. Dönüşünde bir hurmalığa uğradı orada geceleyip bir miktar namaz kıldı. Allah cinden bir Taifeyi gönderdi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in Kuran'ı okuyuşunu dinlediler. Bu olaydan şu âyetler ininceye kadar Allah Resulü habersizdi. "Yad et o zamanı ki cinlerden bir Taifeyi Kuran dinlemeleri için sana(doğru)çevirmiştik. İşte bunlar onun huzuruna gelince birbirine susun demişler. Bitirilince de korkutmaya memur olarak Kavimlerine dönmüşlerdi." Dönerken karargâhları olan Nahlede bir kaç gün kaldılar. Zeyd bin Harise; "Ya Resûlüllah Mekkelilerin seni çıkardıklarını biliyorsun, onlara bir daha nasıl gideceğiz"deyince; Allah elçisi; "Ey Zeyd bildiğin gibi Allah muhakkak çıkar yol nasip edecektir. Dinine ve Resûlullah'ıne yardım edecektir" dedi. Mekkeye vardıklarında Huzaa kabilesinden birini Matam bin Adiyyeye gönderecek; "Ona sığınmak isteğini bildirdi. Matam Allah Resulünden gelen bu teklifi kabul etti. Çocuklarına ve kavmine silâhlanmalarını ve Kâbenin yanında dolaşmalarını tembih etti. Onlara; Hz. Resûlullah'a herhangi bir kötülüğün yapılmaması için bütün tedbirleri aldı. Allah Resulü Rükne varıp orayı ziyaret ettikten sonra iki rekât namaz kıldı. Daha sonra da Matam bin Adiyye ve çocuklarının gözetimi altında evine gitti."  
  İsra ve Miraç  
     
  Bu olaydan sonra bir gece Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem Cebrailin eşliğinde Burak denilen o hayvana binerek Kâbeden Beytül mukaddese götürüldü. Oraya indikten sonra bütün Enbiyaya imam olarak namaz kıldırdı. Buradaki Mescidin kapısındaki halkaya başladıktan sonra birinci kat göğe çıkarıldı. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem orada Hz. Adem aleyhisselam'ın sağ tarafında Saidlerin ruhlarını sol tarafında da Şakilerin ruhlarını gördü. Sonra ikinci kat göğe çıktı. Orada İsa ve Yahya Peygamberleri gördü. Üçüncü kata çıktı orada Yusuf Peygamberi, dördüncü de İdrisi, beşinci de Harunu, altıncı da Musayı gördü. (Aleyhimusselam) Oradan geçmek üzere iken bir baktı ki Hz. Musa aleyhisselam ağlıyor. Hz. Musa'ya ne için ağladığı sorulunca o; "Benden sonra Peygamber olarak gönderilen bir gencin Ümmeti benimkinden daha fazla olarak cennete girecektir, ondan ağlıyorum" dedi. Daha sonra yedinci kat göğe çıktı. Orada Hz. İbrahim aleyhisselam ile buluştu. Daha sonra Sidretül Muntehaya vardı. Beytül Mamur'a çıkarıldı. Orada Cebrail'i altıyüz kanadiyle kendi şeklinde gördü. Rabbi onunla konuştu, ona verdiklerini verdi. Ona göz bebeği Namazı farz kıldı. Sabahleyin Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kavmine bu olayı haber verince, kavmi daha fazla yalanlamaya başladı. Ona o halde Beytül Mukaddesi anlatmasını istediler. Allah-u Teâlâ Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in gözlerinden perdeyi kaldırdı. Onlara orayı bir bir anlattı. Ayrıca onlar gelirken rastladığı kervanları da anlattı. Bu anlattıklarının hepsi aynıydı. Fakat kâfirler yine inkârlarına devam ettiler.  
  Hicret  
     
  Öncede anlattığımız gibi Allahın Resulü İslâm dâvasını tebliğ için her sene panayırlara gider, Kâbeye gelen Hacıların menzillerini ziyaret eder, Ukaz çarşısını ve diğer insan kalabalığının bulunduğu yerlere giderek onları; Allah dinine davet ederdi. Önceleri ona icabet eden bir kimse yoktu. Evs ve Hazrec kabileleri, dost ve müttefiki olan Yahudilerden yakında bir Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in gönderileceğini, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem geldiğinde ona uyacaklarını işitirlerdi. Bu sözleri ve iddiaları dinleyen Medineliler ise bu inanca karşılık başka bir inançta idiler. Yahudilerin dediklerine inanmıyorlardı. Ensar, Allah Resulünün; insanları, Allaha davet ettiğini gördükleri zaman onun durumlarını incelediler. Birbirlerine; "Vallahi bu, Yahudilerin haber verdiği geleceğin Peygamberidir. Gelin biz önce ona inanalım. Herkesten önce bizi bu hususta hiç kimse geçmesin" dediler. Zaman geldi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in geleceğini Ensar'a söyleyen Yahudiler. Ona inanmak bahtiyarlığına kavuşamadılar. "Allah tarafından beraberindekini(tevtratı) doğrulayan bir kitap(kur'an)gelince ki onlar daha önce inanmayanlara böyle bir kitap ve Peygamberin geleceğinden haber veriyorlardı. Kendilerine bildikleri ve tanıdıkları şey gelince ona inanmadılar. Allahın laneti inanmayanların/kafirlerin üzerine olsun"(Bakara: 2/89).  


  

© helpiks.su При использовании или копировании материалов прямая ссылка на сайт обязательна.