|
|||
Cabir radıyallahu anh;. Hicretin Beşinci Senesi Müreysi SavaşıCabir radıyallahu anh; "Ya Resûlellah her yerde seninle beraber olmayı istiyorum, fakat babam beni evde bırakıyor, ne olursun bana izin verin de sizinle geleyim"dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem izin verdi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yanındaki müslümanlarla birlikte Hamra-ül-Esed'e kadar yürüdüler. Ebu Süfyan ve beraberindekiler bunu haber alınca Mekkeye döndüler. Ebu Süfyan bazı müşriklerden; "Resûlullah ve ashabına rastladıkları zaman onları korkutmalarını, Kureyşin geri kalan müslümanları top yekûn imha için bir araya geldiklerini" söylemelerinin sözünü aldı. Müslümanlara bu haber ulaşınca; "Allah bize yeter, o ne güzel vekildir"dediler (Al-i İmran: 3/17) Hicretin dördüncü yılı girerken bu yılın Safer ayında Hubeyd ve arkadaşlarının olayı vuku bulmuştur. | |||
Bir-i Mâûne Olayı | |||
Bu yılın aynı ayında Bir-i Mâûne olayı cereyan etmişti. Rabilulevvel ayında Beni Nard savaşı olmuştur. Haşir sûresi bu savaş ile ilgili olarak inmiştir. | |||
Hicretin Beşinci Senesi Müreysi Savaşı | |||
| |||
Hicretin beşinci yılında Ben-i Müstalık üzerine gidilerek Müreysi savaşı vuku bulmuştur. Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem onların üzerine hücum neticesinde meydana gelen bu savaş bir çok deve koyun yanında bir çok kadınlarda esir edilmişti. Esir edilenler arasında kavmin Reisi olan Haris kızı Cüveyraradıyallahu anha, Sabit'in payına düşmüştü. Sabit, onu mukatebe (yazışmalı köle) olarak yanında bulunduruyordu. Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem onu Sabitten alarak nikahladı. Bunu gören müslümanlar Ben-i Müstalik ailesinden yüze yakın köle azad etmişlerdi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e akraba oluşları buna sebep olmuştu. | |||
İfk Olayı | |||
Bu savaşta İfk hadisesi vukuu bulmuştu. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellemKur'a ile Hz. Aişeradıyallahu anha'yiberaberinde bu savaşa çıkarmıştı. Döndükleri sırada yolda bazı yerlerde konaklamışlardı. Yine bir yerde ordugâh kurulmuştu. Aişe radıyallahu anha ihtiyacını gidermek için ordugâhın dışına çıkmıştı. Geri döndüğü zaman boynundaki gerdanını kaybettiğini anladı. Onu aramak için geri döndü. Mahfeyi yükleyenler gelip onu deveye yüklediler. İçinde Hz. Aişe radıyallahu anhavardır zannettiler. Çünkü Hz. Aişeradıyallahu anh'in o sırada yaşı henüz küçüktü. Hz. Aişe radıyallahu anha gerdanını bulduktan sonra geldiğinde ordunun hareket ettiğini gördü. Yeri belli olsun düşüncesiyle konakladıkları yere gelip oturdu. Her taraf ıssızdı. Beni gelip bulurlar düşüncesi içerisinde iken uyuya kaldı. Savfan bin El - Muattalın seslenişiyle uyanıverdi. Safvan onu görür görmez; "Hayret Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in hanımı ha!" deyince; Hz. Aişe radıyallahu anha uyandı. Safvan askerin gerisinde istirahat etmek için bir yerde uyuya kalmıştı. Uykusu çok olan bir kişiydi. Hz. Aişeradıyallahu anha'yi görünce hemen tanıdı. Örtünme emri gelmeden önce onu görüyordu. Hz. Aişeyigörünce devesini yıktı. Hz. Aişe radıyallahu anha bindi. Tek bir kelime bile konuşmadan yola devam ettiler. Hz. Aişeradıyallahu anha ondan sadece hayret ifade eden: "Biz Allah'a aitiz, ona döneceğiz"anlamındaki âyetten başka bir şey işitmemişti. Safvan,devenin yularını çekerek ordunun konakladığı Zahire nehrine geldiler. İnsanlar bunu görünce herkes kendine göre bir yorum yapmaya başladı. Münafıklar Reisi, Allah düşmanı Abdullah bin Übeyy nefes alacak bir deliğe kavuşmuştu. Nifak ve Hased sıkıntısından nefesini almaya muvaffak oldu. İfk olayını her rastladığı ve bulunduğu yerlerde anlatmaya devam etti. Etrafına kendi gibi düşünenleri alıyor ve bu olayı her fırsatta tekrarlıyorlardı. Medineye geldikleri zaman İfk ehli dedi - kodu yapmaya devam ettiler. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem hiçbir şey konuşmadan sükût diyordu. Sonra Hz. Aişe radıyallahu anhaden ayrılmak hususunda ashabıyla müşavere etti. Hz. Aliradıyallahu anh Ayrılmasını, Usâme ise ayrılmamasını teklif ettiler. Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'in imtihanının tamamlanmasını gerektiren bir husus daha tecelli eti. İfk hadisesine ait vahiy bir ay gecikmeden sonra geldi. Taki inananlar imanlarında ziyadelik, doğruluk ve adalette sebat etsinler, münafıklarında nifak ve iftirası meydana çıksın diye. Hz. Aişeradıyallahu anha babası Ebu Bekir radıyallahu anh ile birlikte iken Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem içeri girer, Allaha hamd ve sena yaptıktan sonra; "Ey Aişe! Eğer sen söylenen günahtan beri isen, muhakkak Allah seni tebr'ie edecektir. Eğer bir günah işlemiş isen, tevbe et. Kul günahını itiraf eder ve ondan vazgeçerse Allah onun günahını affeder"buyurdular. Hz. Aişe radıyallahu anha babasına: "Benim yerime sen Resûlullah'a cevap ver"dedi. Hz. Ebu Bekirradıyallahu anh: "Vallahi ben Allah Resulüne ne diyeceğimi bilmiyorum"dedi. Hz. Aişe radıyallahu anha annesine de ayni şeyi söyledi. Annesi aynısını söyledi. Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: Ben söylenen günahtan beriyim -ki Allah benim beri olduğumu biliyor- Beni tasdik etmezsiniz. Size ve bana misal Yusufun babası Yakubun söylediği sözden başka bir şey bulamıyorum. "Sabır güzeldir, Allah, vasıflandırdığından beridir" derim. Allah Resulüne vahiy indi. Ben biliyordum ki Allah hak olandan başkasını söylemez. Anne ve babama gelince, onların içinde bulunduğu halet-i ruhiye Resûlullah'ınkinden daha güzel değildi. Bu olayın baba ve annemin helakine sebep olacağından korkuyordum. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ilk olarak; "Ey Ayşe seni Allah temize çıkardı"sözünü söyledi. Baba ve annem "kalk Allah Resulünün yanına git"dediler. Ben "Vallahi ona gitmem, Allahtan başkasına teşekkür edecekte değilim"dedim. Meşhur şair Hassan'ın İfk hadisesi hakkında Hz. Aişe radıyallahu anha'den özür dileyen ve onu öven şiiri aşağıdadır. "Ey vakarlı ve iffetli kadın, gafillerin sözlerinden zayıf olan. "Ey geçmişi tertemiz ve keremli Galiboğlu Lüeyy kabilesinin namuslu kadını. "Allah iffetini temiz yarattığı için tertemizdir. Onu her kötü ve batıl şeylerden temizledi. Bu olaydan sonra Hassanın hoşuna gitmeyecek bir sözün söylenmesine Hz. Aişenin gönlü razı olmazdı. Çünkü Hassan bu şiirleriyle Hz. Aişeradıyallahu anha'nin temiz ve iffetli olduğunu dile getiriyordu. Bir şiirinde: "Babam, annem ve ırzım, Hz. Muhammedin ırzı için fedadır" demişti. | |||
Ahzab Savaşı | |||
Hicretin beşinci yılının Şevval ayında Handek olayı vukuu bulmuştur. Yahudiler, Uhud harbinde Müşriklerin zaferini gördüklerinden, Selâm bin Ebil - Hukayk ve diğer ileri gelenleri Mekkeye Kureyşlilerin yanına gittiler. Gayeleri Hz. Muhammed aleyhinde Kureyşlileri ayaklandırmak, savaşa girdikleri takdirde kendilerine yardım edeceklerini onlara vâd ederek bildirmekti. Kureyşliler Yahudilerin bu davetlerine icabet ettiler. Oradan Gatafan kabilesine de giderek onlardan da savaşa katılacaklarına dair söz aldıktan sonra, diğer Arap kabilelerini de gezerek yardım ve destek topladılar. Ebu Süfyan kumandasında 4000 kişilik bir ordu ile yola çıktılar. Zahran geçidinde Beni Selim, Beni Esed, Eşca ve Fizare kabileleri de katıldılar. Handek mevkine gelinceye kadar ordudaki asker sayısı onbini buldu. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, düşman ordusunun hareketini işitince, ashabiyle istişare etti. Selman-i Farisi radıyallahu anh, Medine şehri ile düşmana mani olacak bir Handeğin kazılmasını teklif etti. Hz. Muhammedsallallahu aleyhi ve sellembu görüşü benimseyerek Handeğin kazılma işine başlattı. Handeğin kazılışında bütün müslümanlar çalıştıkları gibi kendisi de bizzat çalışıyordu. Soğuk bir günde Handeğin kazılışına devam eden müslümanları gören HHz. Muhammedsallallahu aleyhi ve sellem; "Allahım! Hayat ancak Ahiret hayatıdır. Ensar ve muhacirine mağfiret et"dediler. Ashab da cevap olarak : "Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'e Ashap olduğumuz müddetçe cihad hususunda söz verdik"dediler. Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem üç bin kişilik bir ordu ile düşmanı karşıladı. Arkasında Sehl dağı, önünde de Handek çukuru bulunuyordu. Peygamberimiz kadın ve çocukların Medinenin yüksek yerlerine çıkmalarını emretti. Huyey bin Ahtab, Beni Kureyzaya geldi. Onların kalelerine yaklaştı. Kale kapısında bulunan Kâb kapıyı ona açmak istemedi. Huyey onu söze tuttu. Nihayet kale kapısını açtırdı. Kaleye girince ona, zamanın en büyük olayını haber vermeye geldim. Kureyş, Gatafan ve Esed kabileleri bir araya gelerek Muhammed'i ortadan kaldırmaya karar verdiler deyince Kâb, Vallahi sen zamanın en çirkin haberini getirdin. Bana boşuna kanlarını akıtan ve hiç bir şeye ulaşmayanların haberini, onlar gürlerler, fakat hiç bir zaman yağmazlar. Huyey, çalışmasiyle Beni Kurayza ile Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in arasındaki anlaşmayı bozmayı başardı. Böylece Beni Kurayza müşriklerin tarafına geçmiş oldular. Müşrikler bu olaydan aşırı derece memnun oldular. Kâb, bu fedakârlık karşısında Huyey'den şöyle bir söz aldı: "Eğer Muhammed'i yenemezlerse geri döneceklerdir. Bu geri dönüşlerinde kaleye kadar kendileriyle beraber onun da gelmesi idi. Böylece onlara isabet edecek şeyler ona da isabet etmiş olur." Beni Kurayza'nın ahdini bozduğu haberi Resûlullah'a ulaşınca Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem iki Sâdı yani Sâd bin Muaz ile Sâd bin Übeydeyi İbn-i Cübeyrinkardeşlerini ve Abdullah bin Ravaha'yı bu haberin gerçeklik derecesini öğrenmek için görevlendirdi. Sözü geçen Ashap kaleye yaklaştıklarında çok kötü bir duruma şahid oldular. Açıktan küfürler alabildiğine gidiyor, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e çatmaya başladıklarını gördüler. Bu durumu gören Ashap geri dönerek Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e olanları biraz yumuşatarak anlattılar. Bu durum müslümanlara çok ağır geldi. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem;"Allahü Ekber, Ey müslümanlar müjdeler size" diyerek ilerdeki muvaffakiyeti müjdeledi. İmtihan güçleşiyor, Nifak her tarafa yayılıyordu. Beni Harise kabilesinden bazıları Medineye gitmek için izin istemeye geldiler; "Diyorlardı ki evlerimiz yalnızdır, halbuki onlar yalnız değillerdir, bütün arzuları kaçmaktan ibarettir". (Ahzab: 33/13) Müşrikler müslümanları bir ay müddetle muhasaraya aldılar. Aralarında Handek olduğu için bir harb olmadı. Ancak bazı Kureyş süvarileri, Amr bin Abd-i VuddHandek tarafına yöneldi. Orayı geçmek istediler. Handekin kenarına gelip;"Bu bir tuzaktır, Arap bunu bilmez"dediler. Daha sonra Handeğin dar bir yerini aradılar. Atları yosunlu bir yerden kendilerini o bir tarafa şevketti. O tarafa geçen düşman pehlivanları savaş çağrısında bulundular. Amriçin Hz. Aliradıyallahu anh'i çağırdılar. Hz. Ali radıyallahu anh onunla mübarezeye tutulunca Allah onun eliyle, müşriklerin en büyük kahramanlarından olan Amr'ı helâk etti. Bunun öldürüldüğünü gören arkadaşları geri döndüler. Muhasaranın uzadığını gören Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem Gatafan kabilesinin reisleri olan Uyeyne bin Hısn ve Haris bin Arfile mütakere ahdetmek istedi. Medinedeki mahsulün üçte birini bunlara verecek, bunlar da kavimlerini savaştan geri çekeceklerdi. Aralarında karşılıklı ısmarlamalar devam ederken, bu hususu iki Sâd ile istişare eden Hz. Muhammed'e onlar; "Eğer bu söylediğiniz husus Allah emri ise baş üstüne hemen kabule hazırız, şayet sizin görüşünüz ise biz bu görüşü kabul etmeyeceğiz. Biz ve bu kabile şirk üzerinde iken, bunlar satış ve müsafir hariç hiç bir meyveyi bir kimseye yedirmezlerdi. Allah bize İslâmı nasib ederek bize ikramda bulunduktan ve bizi bu yüce dinle aziz kıldıktan sonramı onlara malımızı vereceğiz? Vallahi onlara kılıçtan başka bir şey vermeyeceğiz" dediler. Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem iki, Sâd'ın görüşünü tavsip ederek; "Ben Arapların size karşı birleştiklerini gördüm. Buna çare olarak sırf bana ait olan bu görüşü ileri sürdüm" buyurdular Sonra Cenab-ı Allah -ona hadmolsun- kendi katından düşmanı perişan edecek bir hal tarzı meydana çıkardı. Gatafan kabilesinden Nuaym bin MesudResûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e gelerek müslüman olduğunu ve emrine hazır olduğunu söyledi. Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem; "sen yalnız bir adamsın, gücün yettiği faaliyeti göster. Çünkü harb hiledir" buyurdular. Kalkıp Ben-i Kurayza'ya gitti, onun da kendine ait bir aşireti vardı. Aşiretine müslümanlığını gizledi, onlara; "Siz Muhammed'e karşı savaş açmış bulunuyorsunuz. Halbuki Kureyş bir fırsatını bulursa bunu değerlendirmeye çalışacak, fakat eğer fırsat bulamazsa paçayı sıyırıp kaçacaktır" dedi. Bunu işiten aşireti "Ne yapalım?" deyince o; "Bir takım haklardan size vermedikçe onların safında savaşmayınız"dedi. Aşireti "Doğru söylüyorsunuz"dedi. Sonra kalkıp Kureyşin ileri gelenlerinin yanına gitti. Onlara "Benim size bir nasihatim var dinlemek istermisiniz?"dedi. Kureyş"evet" dedi. Nuaym bin Mesud; "Yahudiler yaptıklarına pişman oldular. Muhammede, vereceğiniz bir takım hakları ona vereceklerine sonra da onu destekleyeceklerine dair haber göndermişler, eğer sizden bir hak isterlerse vermeyesiniz"dedi. Sonrada Gatafana gidip aynı mana sözler söyledi. Şevval ayının bir Cumartesi günü idi. Kureyşliler Yahudilere haber yollayarak; "Biz sizinle hiç bir yerde beraber olmadık. Bizimle Muhammedin arasına girmeyin, biz işimizi kendimiz göreceğiz"dediler. Yahudiler de Kureyşe haber yollayarak; "Bugün Cumartesi günüdür, Cumartesi gününde yaptıkları işlerden dolayı bizden öncekilerin başına gelenleri biliyorsunuz. Biz bugün savaşmayız. Yalnız sizinle aynı safta savaşmamız için bize bir takım haklar tanımanız lâzım"dediler. Haberciler gelince; "Vallahi Nuaym doğru söylemiş"dediler! Kureyşliler; "Bize Vallahi savaş için hiç bir haberci bile göndermeyeceğiz"dediler. Kurayza da gelen habercileri dinleyince Nuaymın doğru söylediğine kanaat getirdi ve böylece iki grub arasında anlaşmazlık baş gösterdi. Allah, müşriklerin üzerine bir rüzgâr gönderdi. Çadırlarını yerle bir ettiği gibi, neleri varsa hepsini darma dağın etti. Melaikelerden bir grup yerlerini salladı. Bundan dolayı kalblerine korku düştü. Cenab-ı Allah : "Ey iman edenler! Allahın sizin üzerinizdeki nimeti hatırlayınız. Hani size askerler geldiydi, düşmanın üzerine bir rüzgâr ve sizin görmediniz askerler göndermiştik" (Ahzab: 33/9) buyurur. Düşman tarafından kendisine haber getirmesi için Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem,Huzeyfe bin El - Yemani'yi gönderdi. Huzeyfe onları o halde ve onların göçe hazırlandığını görünce çok sevindi. Bu haberi hemen Hz. Muhammede getirdi. Sabahleyin Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem ve müslümanlar Handekten Medineye dönmeye başladılar. Silâhlarını bırakacakları sırada öğle vakti Cebrail aleyhisselam gelerek: "Siz silâhlarınızı bıraktınız mı? Halbuki daha Melaikeler silâhlarını bırakmadılar hadi şunlara (Ben-i Kurayza)doğru yöneliniz"dedi. Bunun üzerine Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem: "Kim işitiyor ve itaat ediyorsa, ikindi Namazını Ben-i Kurayza yurdundan başka bir yerde kılmasın" diye nida ettirdi. Süratle bütün müslümanlar silâhlarını kuşanarak Medine dışına çıktılar. Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem, kölelerine yaklaşırken; "Ey mazmun kardeşleri! Allah sizin cezanızı verdimi şimdi?"diyordu. Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem o kaleyi yirmibeş gün muhasara etti. Bu abluka onları yordu. Allahta onların kalblerine korku saldı. Reisleri Kâb bin Esad, onlara; "Ben size üç görüş teklif ediyorum, onlardan istediğinizi kabul edin. 1 - "Bu adamı tasdik edip ona uymak, zaten siz elinizdeki Tevratla onun Resûlullah olduğunu biliyorsunuz"onlar; "Biz hiç bir zaman Tevratı bırakıp başka kitaba uymayız" dediler. 2 - "Çoluk çocuğunuzu ve hanımlarınızı gittikten sonra bize hayat karanlık gelir" dediler. Bunun üzerine Kâb; "Haydi bu gece evlerinize gidin, belki Muhammed ve arkadaşları size bu gece dokunmazlar, çünkü bu gece Cumartesi gecesidir" dedi. Cenab-ı Allah Handek savaşı sırasında Ahzab sûresinin baş tarafını inzal etti. Onların olayını: "Ey iman edenler! Allanın size olan nimetini hatırlayınız"âyetlerde dile getirmiştir. (Ahzab: 33/9-27) | |||
Hicretin Altıncı Senesi, Hudeybiye Anlaşması | |||
Hicretin 6.cı yılında Hudeybiye anlaşması yapılmıştır. O gün Ashabın oradaki sayısı Bindörtyüz kişi idi. Bunlar; "Ağaç altı ehli ve Biaturrıdvan"diye anılırlar. Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem umre yapmak için 1400 ashabıyla yola çıktı. Savaşmak için herhangi bir niyetleri yoktu. Zülhüleyfe'ye vardıklarında Allah Resulü kurbanlıklarını hazırladı. Umre için ihrama girdi. Huzaa kabilesinden bir gözcüyü Kureyşten haber getirmek için görevlendirdi. Asfan'a yaklaşınca görevlendirdiği gözcü gelerek; "Ya Resûlellah! Ben, Kâb bin Lüey ve Amir bin Lüeyyin toplantı yaptıklarını, senin için savaşmak hazırlığına giriştiklerini ve seni Kâbeye sokmayacaklarını anlamış bulunuyorum." Yolda iken Allah Resulü; "Halid bin Velid Küraul Gamim'de bulunuyor, yolun sağ tarafını gözetleyiniz" buyurdu. Halidradıyallahu anh,İslâm ordusunun gelişinden habersizdi. Birden bire ordu ile karşılaşınca kaçmaya başlamış ve Kureyşe haber vermişti. Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem, Seriyetülmirârevardığı zaman bindini hayvan yere çöker. Orada bulunanlar; "deve artık gitmiyor yoruldu"deyince; Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; "hayır deve yorulmadı. Bu onun her zaman yaptığı bir hareket değildir. Ancak fili engelleyen güç onu engelledi" dedikten sonra; "Muhammedin nefsi elinde olan Allaha yemin ederim ki Allahın haram kıldığı şeylerin dışında benden ne isterlerse onlara onu veririm" buyurdu. Daha sonra deveyi alarak Hüdeybiyenin üst tarafında içinde az su bulunan bir havuzun başına geldiler. İnsanlar az bir zaman içinde havuzdaki suyu bitirdiler. Susuzluktan Resûlullah'a şikâyet ettiler, Allah Resulü Kinane kabilesinden biraz su aldıktan sonra onu havuza koymalarını emir buyurdu. Vallahi bu havuzdan sular fışkırdı. Kureyş, Hz. Muhammedin Hudeybiyeye gelişini kuşku ve korku ile karşıladı. Allah Resulü, Kureyşe bir elçi göndermek istedi. Hz. Ömer'e bu görevi vermek istediler. Hz. Ömerradıyallahu anh; "Ya Resûlellah, bana işkence yaptıkları zaman acıyarak ve beni savunacak Mekkede bir adamım yoktur, bu iş için Osman'ı görevlendir, çünkü onun orada aşireti ve akrabası çoktur. İstediğini tebliğ edebilir" dedi. Hz. Muhammed onu çağırdıktan sonra Kureyşlilere gönderdi. Hz. Osmanı gönderirken; "onlara, bizim savaş için gelmediğimizi, Umre Tavafı için geldiğimizi haber ver. Onları İslâma çağır"dedi. Hz. Osman radıyallahu anh aldığı emirle yola revan oldu. Kureyşin ordugâhından geçerken ona nereye gittiğini sordular, Hz. Osmanradıyallahu anh, Resûlullah size İslâmı anlatmam için beni görevlendirdi ve savaş için gelmediğini Umre için geldiğimizi anlatmak için görevlendirildim. Onlar; "Dediğini işittik, kalk kendi ihtiyacını yerine getir"dediler. Ebban bin Sait bin El - As kalkıp onu karşıladı ve ağırlayarak atına bindirdikten sonra kendisi de arkadan Mekkeye girinceye kadar devam etti. Hz. Osmanradıyallahu anh dönmeden önce bazı müslümanlar; "Osman bizden kurtularak Kâbeye girdi." Allah Resulü; "zannetmem ki biz burada mahsur kaldığımız bir zamanda Osman Kâbeyi ziyaret etsin"dedi. Eshabın bazısı, "ne mahzuru olabilir? Nasıl olsa oraya gitmiş bulunuyor" Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem; "Benim zannıma göre Osman, kendisiyle beraber olmadığımız müddetçe Kâbeyi tavaf etmez"dediler. Anlaşma hususunda müşriklerle müslümanlar bir ara birbirine karıştılar. İki taraftan birbirlerine atışmalar başladı. Bu çatışmada taş ve ok atışları yapılmıştır. Her iki taraf nâreler kopararak birbirlerinden rehineler aldılar. Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'e Osmanın öldürüldüğü haberi ulaşınca bütün ashap hemen biata başladılar. Orada bulunan bütün müslümanlar ağaç altına toplanarak, firar etmeyeceklerine dair biata başladılar, biatta herkesin elini tutarak biat alan Hz. Muhammed. Osmanın yerine de kendi elini tuttu ve; "Bu da Osman'ın yerine biattir" dediler. Biatin bitiminden sonra dönenHz. OsmanaAshap: "Sen Kâbeyi tavaf ederek arzuna kavuştun"dediler. Hz. Osman radıyallahu anh; "Benim hakkımda ne kötü düşünmüşsünüz, Vallahi Allah Resulü Hudeybiye de iken ben orada senelerce kalsam yine Kâbeyi tavaf edemezdim. Nitekim Kureyş Kâbeyi tavafa beni çağırdı, fakat ben imtina ettim"dedi. Orada bulunan müslümanlar Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'in düşüncesinde doğru çıktığını, kendilerini hüsnü zanne Resûlullah'ın götürdüğünü itiraf ettiler. Ağaç altında Ömer radıyallahu anh Resûlullah'ın elini tutarak biat ettikten sonraCedd bin Kaysın dışında bütün müslümanlar da biat ettiler. Mâkal bin Yesarağacın dallarını Resûlullah'a değmesin diye kaldırıyordu. İlk biat eden: Ebu Sinan Vehb bin Mahsin El - Esedidir. Seleme bin El - Ekva üç defa biat etmiştir. Biat devam ederken Huzaa kabilesinden bir grup adamla Büdeyl bin Verka çıka geldi ve; "Ya Resûlellah Kâb bin Lüeyy ve Amir bin Lüeyyin sularına indiklerini, beraberlerindeki Uz el - Metafilde bulunduğunu, bunların savaşa hazırlandıklarını ve seni Kâbeye sokmayacaklarını haber vermeye geldim"dedi. Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem; "Biz hiç bir kimse ile dövüş için gelmedik, gelişimizden gaye Umre ziyareti yapmaktır. Savaş Kureyşi yıpratmış ve kendileri zararlı çıkmışlardır. İsterlerse bizi serbest bırakırlar herkesin girdiği taraftan bizde gireriz, yok eğer savaştan başka bir çözüm istemezlerse Allaha yemin ederim ki bu uğurda bütün varlığımla savaşırım. Bir tek kişi kalıncaya kadar devam ederiz. Allah, emrini yerine getirinceye kadar." Budeyl; (Ben dediklerinizi onlara götürüp tebliğ edeceğim) dedikten sonra kalkıp Kureyşin yanma gitti ve: "Ben o adamın yanından geliyorum istiyorsanız söylediklerini size anlatayım"dedi. Kureyşin bazı kısa görüşlü adamları: "Ondan bize anlatacağın şeylere ihtiyacımız yoktur"dediler. Onlardan sözü dinlenenler: (Onun dediklerini söyle bakalım) dediler. Budeyl, Hz. Muhammed'den dinlediklerini bir bir anlattı. Muhammedin arkadaşlarının gösterdikleri hürmet ve tazimi hiç kimsede görmedim. Orada şahid olduğu bütün hususları Kureyşin ileri gelenlerine anlattıktan sonra: "Muhammed çok makul bir yol arz etmiş bulunuyor. Bunu kabul edin" dedi. Beni Kinaneden bir adam: "Bırakın Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'e bu defa ben gideyim"dedi. Kalkıp Resûlullah'a gittiğinde Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem: "Bu, ineğe ehemmiyet veren kavme mensup bir adamdır. Ona bir inek gönderin" dedi. Geldiğinde müslümanları karşıladılar. "Müslümanların bu hareketini görünce, hayret bunlar Kâbeden ve onu ziyaretten alıkoymak doğru olmaz"dedi. Bu esnada Süheyl bin Amr çıkageldi. Allah Resulü onu görünce: "İşleriniz kolaylaştı"dedi. Süheyl gelince;"bana bir kâğıt getiriniz ki sizn ve bizim aramızdaki anlaşmayı yazayım"dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kâtibi (Hz. Aliyi) çağırdı. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem; "Bismillahirrahmanirrahim'i yaz" deyince; Süheyl: (Rahman)'ı ben bilmiyorum, fakat"cümlesini yaz" dedi. Müslümanlar; "Vallahi biz besmeleyi yazmadan hiç bir şey yazmayacağız" dediler. Resûlullah yaz ve sonra; "bu Allah elçisi Muhammed'in anlaşmasıdır"deyince; Süheyl: (Biz senin Allah elçisi olduğunu bilmiş olsaydık, seni Kâbeye bırakırdık onun yerine Abdullah oğlu Muhammed diye) yaz dedi. Hz. Muhammed "Beni yalanlasanız da ben Allah elçisiyim"dedi ve; "Muhammed bin Abdullah diye yaz"dedi. Sonra Hz. Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem; "Yolumuzu serbest bırakacaksınız, biz Kâbeyi ziyaret edeceğiz"deyince; Süheyl: "Hayır Vallahi Araplar bu ziyaretinizi bir kaç anlama yorumlarlar; derler ki: "Kureyş baskın neticesinde mecbur olarak Muhammede Kâbeyi serbest etti. Ancak gelecek sene Kâbeyi ziyaret edebileceksiniz. Birde bizden size gelen, isterse dininizi kabul etmiş olsa bile bize onu geri çevireceksiniz"bu teklifi dinleyen müslümanlar; "Nasıl olur müslüman olarak bize gelenleri müşriklere geri göndereceğiz?" dediler. Bu konuşmalar yapılırken; "Ebu Cendel bin Süheyl zincirlerini sürükleyerek Mekkenin alt kenar mahallelerinden çıka geldi ve kendisini müslümanların önüne attı." Süheyl: "İşte ilk olarak anlaşmamıza konu teşkil eden bir olayı bunu bize geri çevirmeniz anlaşmanız gereğidir"dedi. Resûlullah;"Biz daha anlaşmayı imzalamış ve bitirmiş değiliz" dedi. Süheyl: "O halde seninle hiç bir şeyde anlaşma yapmayacağım"dedi. Allah Resulü;"onu bana bağışla"dedi, fakat; "Hayır onu sana bağışlamayacağım" dedi. Allah Resulü: "O halde yapacağını yap" dedi. Ebu Cendel; "Ey Müslümanlar size müslüman olarak geldim, Müşrikler nasıl olur geri gönderilirim? Başıma gelenleri görmüyorsunuz"dedi. Ebu Cendel din uğrunda çok şiddetli işkencelere maruz bırakılmıştı. Hz. Ömerradıyallahu anh müslüman olduğumdan beri bugün hariç hiç bir zaman şikâyette bulunmamıştım. Bu olayın vuku bulduğu gün, Allah Resulüne gittim ve: "Ey Allah Resulü siz Allahın Nebisi değilmisiniz?" "Allah Nebisiyim"dediler. "Biz doğru yolda, düşmanımızda batıl yolda, düşmanımızda batıl yolda değil midir?"dedim. Resûlullah "evet"dediler. "O halde dinimizde bu küçülme niye? İşte biz dönmek üzereyiz henüz Allah bizimle düşmanımız arasında hüküm buyurmayacak mı?" dedim. Allah Resulü; "Ben Allanın elçisiyim, o bana yardım edecektir, ben ona isyan edemem" dediler. Ben; "Sen bize Kâbeye gidip onu ziyaret edeceğiz demedim mi?" dediler. "Hayır"dedim. Allah Resulü; "Evet sen muhakkak Kâbeye gireceksin ve onu tavaf edeceksin" dediler. Hz. Ömer; "Ondan sonra ben Hz. Ebu Bekire vardım, Resûlullah'a söylediklerimi ona da söyledim. Ebu Bekirde aynen Resûlullah'ın verdiği cevabı verdi." Fazla olarak; "Ölünceye kadar onun yolundan ayrılma Vallahi o hak yoldadır. Ben bunun için çok işler işledim" dedi. Anlaşma metni imzalandıktan sonra Hz. Muhammed ashabına; "Kalkın, kurbanlarınızı kesin ve sonra da tıraş olun" diye emir buyurdu. Vallahi bu sözü üç defa tekrarladıktan sonra ancak ashap kalkabildi. Önce hiç kimsenin kalkmadığını görünce kendisi kalktı, kurbanını kesti, hiç bir kimseye bir şey söylemeden berberini çağırdı ve tıraş oldu. Resûlullahı gören Ashap kalkıp kurbanlarını kestiler birbirlerini tıraş ettiler. Kederden bazıları bazılarını öldürecek olayazdı. Daha sonra imanlı kadınlar geldiler ve Cenab-ı Allah : "Ey iman ederler, size iman etmiş kadınlar hicret ederek size geldikleri zaman onları imtihan edin" (Mümtehine: 60/10) buyurur. Resûlullah Medineye dönerken Fetih sûresi indirildi Cenab-ı Allah; "Şüphesiz biz sana apaçık bir fetih verdik. Geçmiş ve geleceğin günâhlarını mağfiret etmesi için"(Fetih: 48/1). Hz. Ömer; "Ya Resûlellah Mekke fethedildi"deyince Resûlullah; "Evet"dediler. Ashabı; "Ya Resûlellah bu müjde sana aittir, bize ne gibi bir müjde verebilirsin o dediklerinden" Cenab-ı Allah; "imanlarına daha ziyadelik sağlamak için müminlerin kalplerine sükûneti(İtminanı)indiren odur"(Fetih: 48/4)(buyurdu) Allah elçisi Medineye döndüğünde Kureyşli Ebu Nusayr müslüman olarak Hz. Resûlullah'a geldi. Bunu geri istemek için Hz. Resûlullah'a iki kişi göndererek; "Aramızdaki anlaşmaya göre onu geri göndermen gerekiyor"dediler. Allah Resulü yaptığı anlaşmayı ihlâl etmemesi için Ebu Nusayr'i gelen iki Mekkeliye teslim etti. Onlar Ebu Nusayr'i alarak yola çıktılar. Yolda yemek için bir yerde konakladılar. Ebu Nusayr onlardan birine; "Bakıyorum ki kılıcın iyi bir kılıca benziyor"dedi. Adam;"Evet ben çok tecrübe ettim güzel bir kılıçtır"dedi. Ebu Nusayr kılıcı bana da verki ben bir bakayım dedi. Sonra kılıcı onun elinden alınca hemen bir kaç tane indirdikten sonra birini öldürdü, diğeri fırsatını bularak kaçtı. Medineye geri döndü. Mescide girdiğinde Allah Resulü; "Sanki şu adam korku geçirmiş gibi bir halet-i Ruhiye içerisindedir" dedi, adam; Resûlullah'ın yanına gelerek; "Vallahi arkadaşım öldürüldü ,az kaldı ben de öldürülecektim"dedi. Biraz sonra Ebu Nusayr içeri girdi ve; "Ya Resûlellah siz beni onlara geri verdiniz, Allah ise beni onlardan kurtardı" dedi bunu gören Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem; "Eğer yanında bir adam olsaydı harp çıkardı" dedi. Ebu Nusayr, tekrar teslim edileceğini anlayınca hemen oradan çıkarak kaçmaya muvaffak olur. Diğer taraftan Ebu Cendel de bulunduğu tuzak ve esaretten kurtularak Ebu Busayra gelir kavuşur, böylece Kureyşin elinde bulunan müslüman esirlerin çoğu kaçarak bunlara katılır kalabalık bir cemaat haline gelirler. Bunlar Şam'a doğru yola çıktığını işittikleri Kureyşe ait her kervanın yolunu kesiyor, onlarla savaşıp mallarını yağma ediyorlardı. Bunu gören Kureyş bu sefer Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'e haber yollayarak; "bundan böyle kendilerinden kim kendisine sığınırsa geri çevrilmeyecek ve bu hususta kendisini emniyet içerisinde hissedebilir" dediler. | |||
Hayber Savaşı | |||
Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem Hüdeybiyeden döndükten sonra Medinede 20 gün kadar bir zaman kaldıktan sonra Hayberin Fethi için yola çıktılar. Sibâ bin Urfuta'yı Medine'de bıraktı. Ebu Hüreyreradıyallahu anh de o günlerde Medineye müslüman olarak gelmişti. Sabah namazında Sibâ uyumuştu. Sibâ namazda "Mutaffifin Sûresini"okuyordu. Bu sûre okunurken Ebu Hüreyre radıyallahu anh: "Felâna yazıklar olsun, iki ölçeği var, aldığı zaman fazla olan ölçekle alır, verdiği zaman noksan ölçekle verir" dedi. Seleme bin El-Ekva anlatıyor: "Biz Hayber savaşına çıkarken bir adam Amir bin El - Ekvaşiirlerinden bize biraz dinletmek istemezmisiniz" dedi. Amirde şu kasideleri söyledi. "Allahım, sen olmasaydın biz hidayeti bulamazdık "Ne zekât verir ne namaz kılardık "Bize itminan nasip et "Eğer karşılaşırsak sebatlılık nasip et "Çağrıldığımız zaman geldik. "Allahın Resulü sallallahu aleyhi ve sellem: "Bu beyitleri kim söylüyor"deyince oradakiler"Amir bin El-Ekva"dediler. O zaman orada bulunanlara: "Ona cennet vacip oldu" dediler. Seleme: "Biz Haybere gittik, Hayber ahalisini günlerce ablukaya aldık. Asker harb için hazırlık içerisinde iken Merhab denilen meşhur Yahudi pehlivan meydana atılıp kılıçla karşılık koyacak birini istedi." Ve:"Hayber benim Merhab olduğumu ve tecrübeli bir kahraman olduğumu bilir. Harb ateşini alevlendirmeye başladı" dedikten sonra; Amir: "Hayber benim silâh omuzlayan ve kahraman bir kimse olduğumu da bilir" dedi. Karşılıklı atışlardan sonra Merhab Amir'in kalkanını bir vuruşla parçaladı. Amir alt tarafına geçerek kısa kılıcıyla hamleler yapmak istediyse de kılıcı kısa olduğu için, kılıcı karşıdan gelen bir darbe ile geri kendisine döndü. Dizlerini keserek can verdi. Seleme:"Ya Resûlellah kendi kendini vurduğu için Amirin bütün ameli boşa gittiğini iddia ediyorlar"ne dersiniz, dedim. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; "bunu söyleyenler yalan söylemişlerdir. "Bunun gibi savaşan çok az Arap mevcuttur"dediler. Hz. Muhammed Haybere yaklaşınca orduya dur emrini, verdi. Ordu durdu. Allah Resulü : "Ey yedi kat göğün ve bunların gölgelediği varlıkların sahibi, "Ey yedi kat yerin ve bunların eksilttiklerinin sahibi, "Ey şeytanların ve onların saptırdıklarının sahibi, "Ey rüzgârların ve onların uçurttuğu varlıklarının sahibi! Biz senden bu kasabada oturanlara hayır diliyoruz. Dedikten sonra; "Haydi Allahın yardımıyla giriniz"dedi. Allah Resulü, Hayber ehlini 20 gün kadar bir zaman ablukaya aldı. Yer tozlu hava şiddetli sıcak olduğu için müslümanlar'da bu muhasarada çok büyük sıkıntılar çektiler. Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem bu sıkıntıyı dindirmek için onlara vaaz ediyor ve cihada teşvik ediyordu. Müslümanların arasında siyah bir köle vardı. Bu köle Resûlullah'a gelerek: "Ya! Resûlellah ben yüzü çirkin pis kokulu siyah renkli malsız, mülksüz bir adamım. Cennete girmek niyetiyle bunlarla savaşıyım mı?" dedi. Peygamberimiz; "Sen onlarla savaş"buyurunca köle ileri atılarak savaşa öldürülünceye kadar devam etti. Hz. Muhammed yerde yatarken köleyi görünce; "Allah yüzünü güzelleştirdi, kokusunu sevimli yaptı ve malını çoğalttı" dedi. Başka bir rivayette de; "Ben cennet hurilerinden onun iki hanımını gördüm, üzerindeki cübbesinden dolayı birbirleriyle münazaa ediyorlardı. Her iki huri cübbesinin altına girmeye çalışıyorlardı" buyurdu. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Hayberin bir kısmını feth etti. Daha sonra Kuteybe, VatihveSelalin taraflarını da feth etmeye yöneldi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Hayberin mühaseresini devam ettiriyordu. Yahudiler, vaziyetlerinin kötü olduğunu ve yok olmayla karşı karşıya kaldıklarını anlayınca Resûlullahla anlaşmak istediler. Bu husus için Sellâm İbni Ebi El - Hukayk-igönderdiler. Resûlullah onlarla kan dökülmemesi, çocuklara dokunulmaması ve onların mal mülk ne varsa sırtlarındaki elbiseden başka hepsini bırakıp çıkmak şartlarını esas tutarak anlaşma yaptı. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Yahudileri Hayberden çıkarmak istediği zaman onlar: "Burası bizim yerimizdir. Buraya biz sizden daha iyi bakarız; müsaade edinde burada kalalım" dediler. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bunların isteklerine karşı o yerin meyva ve ekininin bir kısmı kendilerine ait olmak üzere Hayber arazisini kendilerine verdi. Daha sonra araziyi her sehmii yüz sehim olmak şartıyla 36 sehme ayırdı. Böylece Hayber arazisi 3600 sehme ayrıldı. Ayrıca Peygamberimiz Hayberden elde edilen geliri iki kısma ayırdı. Bir kısmını müslümanların idaresini teminde sarf edilmesi lüzumlu görülen yerlere ayırdı diğer kısmını müslümanların ihtiyacı için kullandı. | |||
Cafer Bin Ebi Talib ve Arkadaşlarının Habeşistan'dan Gelişleri | |||
Bu savaşta Resûlullah'ın amcası oğlu Cafer bin Ebi Talip ve arkadaşları ile beraberlerinde Eş'arilerden Ebu Musave arkadaşları da bulunuyorlardı. Ebu Musa anlatıyor: "Bize Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin çıkışı ulaştı. Biz o zaman Yemendeydik. Mekkeye girmek için yola çıktık. Bu yolculukta ben ve kardeşlerimle beraber, elli küsur kişi de kavmimden bizimle yola çıktı. Bir gemiye bindik. Gemi bizi Necaş'ın ülkesine attı orada Ca'fer ve arkadaşlarıyla karşılaştık. Ca'fer bize; "Allah Resulü bizi buraya gönderdi ve burada kalmamızı emir etti. Sizde bizimle kalın"dedi. Bizde Hayberin fethine kadar orada ikâmet ettik. Bazı insanlar bize: "Biz sizden daha önce hicret ettik"diyorlardı. Esma, Hafsanın yanına girdi, arkasından Hz. Ömer içeri girdi. Ömer; "bu kim" dedi. Hafsa; "Esma" dedi. Ömerradıyallahu anh; "Deniz ülkesinden gelen Habeşli bu mudur?" dedi. Esma; "Evet" dedi. Ömer; "Biz hicrette sizden önce davrandık, dolayısıyla Resûlullah'a sizden daha yakınız." Esma öfkelendi ve: "Hayır vallahi siz Allah Resulünün yanında bulunuyor açlarınızı doyuruyor, cahillerinize öğüt veriyordunuz. Biz ise öfke ve düşman ülkesindeydik"dedi. Daha sonra Esma;"Vallahi senin bu sözlerini Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e anlatmadıkça yemek yemeyeceğim" dedim. Resûlullah gelip Hz. Ömer'in bana söylediklerini kendisine söyledim. O da; "Sen ne dedin" diye benden sordu. Ben Ömer'e söylediklerimi tekrar ettim. Bunun üzerine Hz. Muhammedsallallahu aleyhi ve sellem; "Sizden bana daha yakın kimse yoktur. Ömer ve arkadaşlarının bir hicreti vardır. Fakat siz iki deha hicret ettiniz. Ey gemi ehli!" "Diyerek beni taltif eti"dedi. Ebu Musa ve diğer gemi ile hicret edenler Esmadan Peygamberimizin onlar hakkındaki Hadisini soruyorlardı. Resûlullah'ın bu hadisi kendilerine o kadar ferahlık veriyordu ki Dünyada ondan daha sevinçli bir şey onlar için söz konusu değildi. | |||
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Vâdiul - Kura'da Bazı Yahudileri Muhasaraya Alması | |||
Hayberden döndükten sonra Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem Yahudi bir cemaatın içinde yaşadığı Vadil-Kurayavardı. Oraya vardıklarında Yahudiler oklarla onları karşıladı. Müslümanlar hazırlıklı değillerdi. Bundan dolayı Rafaa bin Zeyd El-Cüzaminin Resûlullah'a hediye ettiği Mudim ismindeki köle öldürüldü. Bunu gören Ashab; "Cennetlik oldu" dediler. Bunu duyan Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Hayır onun Hayber ganimetinden aldığı örtü kendi kısmetine isabet etmiş değildi. O orada şimdi üzerine ateş yağıyor" buyurdular. Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem savaş için hazırlığa girişerek orduyu saf haline getirdikten sonra yahudileri İslâm dinine davet etti. Bu daveti kabul etmeyerek savaş meydanına er gönderdiler. Zübeyr bin El - Avvamona karşı meydana girdi. Birbirlerine saldırışlardan sonraZübeyr onu öldürdü. Bu hal, onlardan onbir kişi öldürülünceye kadar yani akşama kadar devam etti. Sabah olurken güneş daha bir mızrak boyu yükselmeden orası zorla alındı. Bir çok ev eşyası ve mal ele geçti. Vadi-ül-Kura arazisi ve hurmalıklar yahudilere işletmek üzere terk edildi. Medineye dönüldüğü zaman Muhacirler, hurmadan kendi paylarına isabet edeni Ensar'a verdiler. Hz. Aişeradıyallahu anha; "Hayber fethedildiği zaman işte şimdi hurmadan doyarız"demişti. | |||
Hirkat'a Bir Birliğin Gönderilişi | |||
Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem, Cüheyne kabilesinden olan Hirkat'a bir birlik gönderdi. Oraya yaklaşınca birlik kumandanı ileriye gözcü gönderdi. Gözcüler topladıkları haberlerle döndüler. Bu haberleri değerlendiren kumandan, düşmanın sessiz ve gafil olduğu gecenin bir saatinde oraya yaklaştı. Kumandan Allaha hamd ve sena ettikten sonra; "Allahtan korkmanızı tavsiye ederim. Onun ortağı yoktur. Bana itat etmenizi, isyan etmemenizi tavsiye ederim. İtaat edilmeyenin fikri infaz edilmez"dediler. Sonra askeri bir tertibe soktu. Her bir askeri diğer birine vererek, iki kişiyi birbirinin hareketinden sorumlu tuttu ve hiç biriniz arkadaşından ayrılmasın. Arkadaşından ayrı hiç biriniz bana gelmesin ki ben de nerede arkadaşın demeyeyim, ve oda bulamıyorum demesin. Ben tekbir getirdiğim zaman hepiniz tekbir getiriniz ve kılıçlarınızı sıyırınız sonra bir tekbir daha getirin dedi ve hücuma geçin dedikten sonra düşmanı sardılar ve hepsini kılıçtan geçirdiler. | |||
Kaza Umresi | |||
Hicretin yedinci yılında Zülka'de ayında Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem Umre kazasını yapmak üzere Medineden çıktı. Yacih denilen yere gelindiği zaman bir kaç şey hariç bütün eşyalarını orada bıraktılar. Kılıçlarını çekerek Mekkeye doğru yürümeye başladılar. Bu arada Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemCafer bin Ebi Talibi, Harise kızı Meymuneyi izdivaç için gönderdi. Meymune evlenme işini Abbasa havale etti. Abbas ta bu evlenme işini gerçekleştirdi. Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem Mekkeye girerken düşmanlara daha heybetli görünmeleri için omuzlarını açmalarını ve tavaf yaparken koşmalarını emir buyurdu. Mekkeliler erkekli kadınlı, çoluk çocuk hepsi Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ve ashabına bakakaldılar. Müslümanlar Kâbeyi tavaf ederken Abdullah bin RevahaResûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in devesinin yularını tutarak şu şiiri söyledi : "Ey inanmamışlar, yolundan ayrılınız, yol açın, bütün hayır onun resulünde, kitabında indirmiştir ki, en hayırlı ölüm onun yolunda ölmektir. Ya Rabbi ben onun emrine inanıyorum. Hakkı, onu kabulde görüyorum. Bugün bunu tevil ederseniz boynunu vururuz." Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem Mekkede üç gün kaldıktan sonra Süheyl İbn-i Amr ile Huveyti bin Abdil Uzza namında iki kişi Resûlullah'a gelerek üç gündür Mekkede kaldıklarını, Mekkelilerin bundan dolayı evlerine dönemediklerini söylediler. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem göç için Ebu Rafiaizin verdi. | |||
Hicretin Sekizinci Senesi Girerken | |||
Mûte Harbi | |||
Bu harbin çıkışma sebep, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Ümeyroğlu Hars'ı elçi olarak Rum Mekki veya Bursaya gönderdi. Mektubu Melike, Sürahbil bin Amrel - Gassani takdim etti. Melik kabileleri arasındaki örf ve âdetleri hesaba katmadan, mektup getiren elçiyi öldürdü. Bu hadise çok büyük bir tesir yaptı. Şimdiye kadar Resûlullah'ın hiç bir elçisi öldürülmemişti. Bu açıktan açığa müminlere bir tecavüzdü. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in üç bin kişilik bir ordu hazırlayarak kumandasını da Zeyd bin Harise radıyallahu anh verdi ve: "Eğer Zeyd öldürülürse Cafer bin Ebi Talip olacak Eğer o da öldürülürse Abdullah bin Ravahâ kumandayı eline alsın" dedi. Ordu Medineden yola çıkarken halk ordu kumandanlarıyla vedalaşıyor ve selâmlaşırken, Abdullah bin Ravahâradıyallahu anh'ın ağladığı görüldü. Niçin ağladığını sorduklarında Abdullah; "Ben, Allah Resulünün Kur'andan bir âyet okuduğunu işittim işte o beni ağlatıyor" dedi. "Hepiniz ona (cehenneme)varacaksınız. Bu Rabbin üzerinde kesinlikle hükm olunmuş bir şeydir" buyruluyor. "İşte oraya vardıktan sonra, çıkışımın nasıl olacağını düşündüğümden dolayı ağlıyorum" deyince orada bulunan müslümanlar; "Allah sizi ondan uzaklaştırsın ve sizi bize sağlam olarak döndürsün" dediler. Bunun Abdullah : (Allahtan mağfiret ve batıl yok edecek bir darbe dilerim) (Veya benim dalak ve barsaklarımı dilecek bir kılıç darbesi dilerim) (Ki benim cesedimi gören desin ki ne iyi gazidir bu) Sonra İslâm ordusu Maan'a kadar gitti. Hirek'i ikiyüz bin kişilik bir ordu ile Sariye indiği haberi geldi. Bu yüz bin Rum askerine yüz bin kiş idaha Lahm ve Cüzam kabileleri ve etrafta müslüman olmayanlardan katılarak 200.000 kişilik bir ordu ile yola çıkıldığı haberi yayıldı. Müslümanlar iki gece düşmanın durumunu tetkik için beklediler. Müslümanlar; "Resûlullah'a mektup yazarak onu bu durumdan haberdar edelim. Ya bize yardım eder, yahut başka bir çare bulur" dediler. Abdullah bin Ravahâradıyallahu anh; "Vallahi sizin istemediğiniz şey, onun için yola çıktığınız şehadettir. Biz savaşı güçlü ve çok olduğumuzdan yapmıyoruz. Biz savaşı bu din uğrunda yapıyoruz. Yürüyünüz iki iyilikten birini muhakkak kazanacağız, ya zafer, yahut ta şehadet" diyordu. Müslümanlar El - Belkasınırına kadar geldiklerinde büyük bir ordu ile karşılaştılar. Müslümanlar Mûte denilen mevkie sığındılar. Orada savaşa başladılar. Baş kumandan Zeyd, Resûlullah'ın sancağı elinde olduğa halde savaşa başladı. Ölümden asla çekinmediğini gösterdi. Fakat düşman mızrakları arasında şehid düştü. Zeyd radıyallahu anh Şehid olunca sancağı Cafer radıyallahu anh eline alarak düşmana doğru yürüdü. Büyük bir kahraman olarak savaşa girdi. Savaş sıkışınca atından inerek onu öldürdü... Savaş sırasında önce sağ kolu kesildi. Sancağı sol eline aldı. Sol koluda kesilince Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in sancağını yere düşürmemek için bütün vücuduyla ona sarıldı. Sonunda ikiye bölünerek yere düştü ve şehid oldu. Mütede şehid olduğu zaman henüz 33 yaşında idi. Caferden sonra şair Ravahâ oğlu Abdullah koşa koşa geldi. Peygamber sancağını yakaladı. Abdullahmuharebeye katılırken şunları söylüyordu: "Ey nefsim isteyerek veya istemeyerek bu emre uyacaksın. Ey nefsim tam mutmain olmuştun. Görüyorum ki sen cenneti istemiyorsun." Şiirler söyleyerek muharebeye girişirken bir'an için: Medinedeki hurmalıkları, malları gözünün önüne geldi. Ölüme karşı bir tereddüt başladı. Bu düşünceden kendini çabuk kurtardı. Elinde Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'in sancağı olduğu halde savaşa girdi. Hemen ilerledi. Şehid oluncaya kadar muharebeye devam etti. İbn-i Ömer'in anlattığına göre; Abdullah bin Ravahâradıyallahu anh'ın göğsü ile omuzu arasında 90 tane yara vardı.Abdullah şehid olunca orduda umûmî bir panik başladı. Halit bin Velidradıyallahu anh sancağı aldı ve paniğe kapılan orduyu bir araya topladı. Zeyd bin Erkam anlatıyor: Ben Abdullah bin Ravahâ'nın yanında yetim olarak büyüdüm. Beni bu seferinde atının arkasına aldı. Şehid olacağı günün gecesinde çok sevinçli görünüyordu. | |||
Hicretin Sekizinci Yılı | |||
Mekke'nin Fethi(20 Ramazan 630) | |||
Hicretin sekizinci yılının Şaban ayında Kureyşin himayesine güvenen Ben-i Bekr kabilesi bir gece Huzaa kabilesine El-Vetir suyu üzerinde ani bir baskın yaparak onlardan bir adam öldürdü. Huzaa kabilesi Peygamberimizin himayesini kabul etmişti. Hudeybiye anlaşmasında dileyen her hangi bir kabile iki taraftan birinin himayesini kabullenecekti. Ben-i Bekr kabilesi Kureyşin himayesini, Huzaalılarda Resûlullah'ın himayesini kabul etmişlerdi.
Daha sonra Ben-i Bekr kabilesi
|
|||
|