Хелпикс

Главная

Контакты

Случайная статья





Şeybeyi tanıdım Neccar kabilesinin çocukları iyilik ve güzel ahlâklarıyle kuşatmışlar. Onun iyi ahlâkından ve izzetinden tanıdım ve göz yaşlarımı d&oum



"Şeybeyi tanıdım Neccar kabilesinin çocukları iyilik ve güzel ahlâklarıyle kuşatmışlar. Onun iyi ahlâkından ve izzetinden tanıdım ve göz yaşlarımı döktüm."

Muttalib onu arkasına alıp giderken çocuk "Anneye mi gidiyoruz"deyince amcası onu annesine götürdü. Kendisinden çocuğu salıvermesini diledi. Annesi önce imtina etti. Muttalib "O babasının ülkesine Allahın haremine gidiyor", deyince ona izin verdi. Amcası onu Mekkeye getirdi. Mekkelilere "Bu kardeşim Haşimin oğlu Abdulmuttalibtir" dedi.

Büyüyünceye dek onun yanında kaldı. Ona Haşimin yetkisindeki Kâbeye bakma, Rifada (Hacılara yemek yedirme işi) Sikaye ve hac ile ilgili bütün işleri ona teslim etti.

Muttalib, cömert, sözü dinlenir şeref sahibi bir kimseydi. Çok cömert olduğu için Kureyş onaFeyyaz ismini vermişti. Kureyş kabilesi ile Necaşi arasındaki anlaşmayı o akdetmişti. Haris, Mahrene, Ubad, Enis, Ebu Amr, Ebu Rahm isimlerini taşıyan çocukları vardı.

Muttalib ölünce Nevfel bin Abd-i Menaf Şeybe'nin arsalarını zorla işgal etti. Şeybe, bu haksızlığı gidermek, arsalarını Nevfelin elinden almak için bir çok kimseye başvurdu; fakat hepsi "Biz amca ile yeğen arasına giremeyiz"diyerek reddediyorlardı.

Bunun üzerine Şeybe Neccar kabilesine, ve dayılarına şu şiirleri yazdı.

"Ey uzun gece, keder ve üzüntülerimiz Neccar kabilesine dayılarıma iletecek bir elçi yok mudur?

Adî Dinar, Mazin ve Malik kabileleri haline seyirci kaldılar."

DayısıEbu Sâd bin Adiyeğeninin mektubunu okuyunca ağladı. Seksen kişilik bir kafile ile Medineden Mekkeye yürüdü. Kâbeye geldiğinde yeğeni Abdulmuttalib onu karşıladı ve eve misafir olmasını teklif edince, Ebu Sâd, Nevfel görmeden eve gelip oturmayacağını söyledi. Yeğeni Nevfel'in kavmi arasında bir toplantıda bulunduğunu söyledi. Dayısı doğruca oraya gitti.Nevfel, Ebu Sâd'e hayırlı sabahlar diyerek ayakta karşıladı. Ebu Sâd, buna kılıcını çekerek cevap verdi. Bu Kâbenin sahibine yemin ederim ki eğer yeğenimin arsalarını geri vermezsen bu kılıç senin üzerinde hedefini bulacak diye haykırdı. Nevfel şahitler huzurunda arsaları geri vereceğini itiraf etti. Bu cereyan eden hadise yatıştıktan sonra Ebu Sâd Şeybe'nin evine döner Kâbeyi tavaf ettikten ve yeğeninin yanında üç gün kaldıktan sonra Medineye geri döndü. Abdulmuttalib:

"Mazin Ebu Adi ve Dinarlılar Halimi almaktan imtina ettiler. Onlardan Allah benim arsalarımı geri aldırttı. Onlar benim kavminden başka kabilelerdi"diyordu.

Bu olaydan sonraNevfel, Haşim kabilesiyle Haşim kabilesi de Huzaa ve Nevfel ile anlaşma akdettiler. Bu anlaşma Mekkenin fethine sebep olmuştur.

Huzaa kabilesi Neccar kabilesinin Abdulmuttalib'e olan yardımlarını görünce, onlar da Abdulmuttalib'e olan akrabalıklarını ileri sürerek Darun Nedveye girip aralarında bir anlaşma akdini yazdılar.

  Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Babası Abdullah  
     
  Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in babası Abdullah İsmailaleyhisselam gibi Kurban edilmeye nezredilmişti. Abdulmuttalib bir gece rüyasında kendisine zemzem kuyusunun yeri gösterilir, ve oranın kazılması emrini alır. Cürhüm kabilesi İsmail aleyhisselam'ın nesline ve akrabasına üstünlük sağlamış uzun bir zaman Mekkenin idari işlerini kendi yetkisine almıştı. Daha sonra Allah'ın Hareminde bir çok fesat ve bozgunluklar çıkardılar. Onlarla, Yemenli, Sebe ehlinden Huzaa kabilesi arasında büyük bir savaş çıktı. Bu harbe İsmail aleyhisselam'ın kabilesi iştirak etmemiş, sonunda Huzaa kalibesi, Cürhümlüleri yenerek Mekkeden çıkarmışlardır. Cürhüm kabilesi Mekke idaresini elinde bulundurduğu sıralarda Hacer-ül-Esvedi, yere gömerek, Zemzem kuyusunu da belirsiz hale getirmiştir. Kusay bin Kilab idareyi elde ettikten, Kureyşin mirasını devr aldıktan sonra Kureyşlilerin bir kısmını Mekke şehrinin içine, bir kısmını da dışına yerleştirmiştir. Zemzem kuyusu Abdulmuttalib devrine kadar yerde gömülü bir şekilde devam etti. Abdulmuttalib zemzemin yerini rüyada görür. Sabahleyin zemzemi açmaya başlar. Açarken orada bir kılıç bir hülle, bir de incilerle süslenmiş altından bir geyik heykeli görür. Abdulmuttalib onu kâbeye asar. Bu kazı da Abdulmuttalib'in yanında yalnız oğlu Haris bulunuyordu. Kureyş"bizi de bu işe ortak yap"diyerek Abdulmuttalible çekişmeye başladı. Abdulmuttalib: "Bunu yapamam. Çünkü burayı kazma işi yalnız bana aittir. Bu hususta istediğinizi aramızda hâkem yapın" dedi. Kureyşten gördüğü baskı kendisini oldukça üzmüştü. Yalnızlığın verdiği üzüntü ile: "Eğer Allah bana on erkek evlâd verirse Kureyşin baskılarına karşı koyabilecek güce erişirsem onlardan birini Kâbeye kurban edeceğim"diye arzu ettiğine ulaşınca çocuklarına nezrini haber verdi. Onların birini kurban edeceğini kendilerine bildirince, hiç itiraz etmeden kabul ettiler. Çocuklarının her birinin ismini birer oka yazıp okları Hubel putunun hizmetçisi ok çekiciye verdiler. Okçu çektiği okun Abdullah'a çıktığını bildirdi. Abdulmuttalib Abdullah'ı kesmek için eline bıçağı aldı. Kureyşin ileri gelenleri buna mani olmaya çalıştılar. Abdullah Muttalibe nezrini nasıl yerine getireceğini sordu. İleri gelenler Abdullah'ın yerine on deve kesmesini istediler. İleri sürülen görüşe uyarak on deveyi bir tarafa Abdullah'ı da başka tarafa ayırıp Abdullah ile develere kura çekti. Kura yine Abdullah'a isabet edince Abdullah üzüldü. Develere bir on deve kattılar. Deve sayısı yüze baliğ oluncaya kadar her çekiliş de kuraAbdullah'a isabet ediyordu. Deve yüzü bulunca kura bu sefer develere isabet etti. Develer kurban edildi. Peygamberimiz bir Hadis-i Şerifte: "Ben iki kurban oğluyum" yani ben İsmailve Abdullah'ın oğluyum. Daha sonra Abdulmuttalib kesilen develerin etinden istifade etmeyi herkese ve her canavara serbest etti. Böylece"Diyet" yani kan bedeli Arap ve Kureyşliler arasında yüz deve olarak yerleşti ve gelişti. Yüce Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de bu hususu İslâm'la teyid etti. Abdulmuttalibin kızı Safiyye: "Hacılara İbrahim ve oğlu İsmail'in suyu olan zemzemi biz kazmıştık. Kötülenmeyen cebrailin suyu hastalara şifa, açlara yiyecektir" dediği söylenir.  
     
  Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Amcası Ebu Talib  
     
  Yukarıda anlatıldığı gibi dedesi vefat ettikten sonra Allah Resulünün bakımı ile ilgilenen bütün varlığıyla ona şefkat kucağını açan, onu çocuklarından daha fazla seven amcası Ebu Talib'tir. Vakidinin anlatışına göreEbu Talib. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'i sekiz yaşında iken himayesine almış, Nübüvvetin sekizinci yılına kadar devam etmiştir. Yani kırk üç sene onu himayesine almış, ona yapılan saldırılara göğüs germiş bu uğurda her fedakârlığa katlanmıştır. Ebu Muhammed bin Kaddame Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in Nübüvvetini dile getirerek bir çok şiirleri söylemiştir. Fakat böyle övgülerine rağmen Araplar onu ayıplarlar düşüncesine kapılarak İslâmı kabule yanaşmamıştır. Öleceği zaman yanında Ebu Cehilve Abdullah bin Ebi Umeyye bulunduğu bir sırada Allah'ın Resulü yanına gidip; "Ey amca; La ilahe illâllah" de ki; bu ifade ile Allah katında sana yardımcı olayım"dediği vakit yanındakiler ise: "Abdulmuttalib milletini bırakacak mısın?" derlerdi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem aynı şeyleri tekrar ettikçe onlarda daha önce söylediklerini tekrarladılar. Ebu Talib'in son sözünü söyleyinceye kadar aynı durum devam etti. Sonra Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem: "Ben de nehyedilmediğim takdirde senin için mağfiret dileyeceğim" buyurdular. Onun üzerine Cenab-ı Hak; "Ne peygambere, ne iman edenlere akraba bile olsalar Cehennemlik oldukları iyice belli olduktan sonra müşriklere istiğfar etmek yoktur."(Tevbe: 9/113) yine: "Sen sevdiğine hidayet edemezsin. Ancak Allah dilediğini hidayete erdirir"(Kasas: 28/56) buyurarak, Peygamberimizin amcası için mağfiret talebinde bulunmasını reddetti. Ebu Talip geriye dört erkek ve iki kız çocuğu bıraktı erkekleri;Talip, Akil, Caferve Ali'dir. Her birinin arasında on sene vardır yaş sırasına göre en yaşlısı Talibtir; sonra Akil, ondan sonra Cafer daha sonrada Ali gelir. Talib'i Bedir gününde müşrikler zorla Mekkeden çıkarmışlardı. Kâfirler mağlûp olunca ölüler ve esir edilenler arasında arandı fakat bulunamadı. Mekkeye'de dönmedi. Hiç bir iz bırakmadan ortadan kaybolup gitti. Akil, Bedir günü esir edildi hiçbir şeyi olmadığı için amcası Abbas onun kurtuluş fidyesini verdi Akil Mekkeye dönerek orada hicretin sekinzi yılına kadar kaldı. Daha sonra Medineye hicret etti. Mute harbine kardeşi Cafer ile beraber katıldı. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem hakkında: "Akil bize bir ev bıraktı mı?" buyurmuşlardır. Ebu Talib'in Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem'e ait koruculuğu devam etti. Ebu Talip Allah Resulünü bazılarına göre 12, bazılarına göre de 9 yaşına geldiğinde, Şama yapmış olduğu bir ticaret seferinde beraberinde götürmüş, Rahib Bahire onu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i görünce yahudilerin zarar verebileceği Ebu Talib'e söylemiş ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i Şama götürmemesini istemiş. Amcası da bazı köleleriyle onu Medineye geri göndermiştir.  
  Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Şam'a Gidişi ve Hatice Radiyallahu anha İle Evlenişi  
     
  Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem 25 yaşına geldiğinde Hatice radiyallahu anha'ye ait bir ticaret kervanıyla beraberinde Hatice'nin kölesi Meysere ile birlikte Şama varmışlardır. Bu seferden dönüşünden hemen sonraHuvaylid kızı Hatice ile evlenmiştir. Bu ilk izdivacı idi. Hatice radiyallahu anha ilk karısı olduğu gibi Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in ahirete ilk irtihal eden hanımı idi. Hatice radiyallahu anha sağ iken Allah Rasulü onun üzerine başka bir kadın almamıştır. Cebrail aleyhisselam Allah Rasulüne gelerek: "Hatice'ye Allah'ın selâmını tebliğ ve onun içini cennette kamıştan bir ev hazırladığını müjdele" dedi.  
     
  Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Hira Mağarasındaki İbadeti  
     
  Zamanla ona yalnız kalmak; Rabbine ibadet etmek hoş gelmeğe başladı. Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem'e mağarada Allah-u Teâlâ'yı düşünmek ibadet etmek için yalnız kalmak ne kadar hoş ve çekici geliyorsa, putlara tapınan kavminin yaşantısı da o kadar çirkin ve abes geliyordu. En fazla hoşlanmadığı şey kavminin putlara tapmasıydı. Allah-u Teâlâ onu güzel bir ahlâk üzere büyüttü, kavminin en faziletli insanı oldu. Doğru sözlü güzel huylu emanete en fazla riayet eden Allah'ın Resulüne kendi aralarında"El - Emin" lâkabını lâyık gördüler. Allah-u Teâlâ onda bir çok güzel faziletler yaratmıştır.  
  Kâbenin Yapılışı  
     
  Allah'ın Resulü Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem; 35 yaşına ulaştığı zaman Kureyş Kâbenin dağılmak üzere olan yerlerini yapmağa ve tamir etmeğe kalkıştı. Siyercilere göre; Kabe ve onun idaresi İsmail aleyhisselam dan sonra zürriyeti tarafından devam ettirilmiş daha sonraCürhümlüler bu idare görevini zorla onların elinden almışlardır. Cürhümlüler bu idareyi Kâbenin hürmetini ihlâl etmelerine kadar devam ettirdiler, idarelerini Kâbeye hediye edilen şeyleri yemeğe, Mekke dahilinde zulümlere başlayıncaya kadar sürdürdüler. Daha sonra Huzaa kabileleri Kabe idaresini onların elinden aldı Huzaa ileMudar kabilesi Kabe idaresini kendi aralarında şu şekilde taksim etmişlerdir: a - Hac günü Arafatdan müzdelifeye icazet işini Sofe teşkilâtı yürütüyordu. b - Bayram sabahından Minaya kadar olan Hac işlerini Yezid bin Advan yürütüyordu. Bu görevi en son olarak Ebu Seyyare yürüttü. c - Haram aylarını kendi hesaplarına göre çoğaltmak ve eksitmek bu görevide Beni Kinane kabilesinden Huzeyfe denilen bir kimse tarafından yürütülüyordu. Daha sonra bu görev Sanade bir ayfe geçti. İbn-i İshak'ın dediğine göre; Allah'ın Resulü sallallahu aleyhi ve sellem otuz beş yaşına geldiğinde Kureyş Kâbenin yeniden onarımı için bir araya geldi. Kâbenin üstünü örtmek için bütün gayretlerini harcıyorlar ancak duvarları yıkma cesaretini bir türlü gösteremiyorlardı. Kureyşin yapmasını düşündüğü Kabe duvarlarını üst kısımlarıydı. Niyetleri bu duvarları yükseltmek ve üstüne bir tavan yapmak idi. Böyle bir işe girişmelerinin sebebi daha önce bir grup insanın Kâbenin gizli tutulan değerli mallarını çalarak yine Kabe içindeki bir kuyuya attıklarına dair eskiden beri söylene gelen bir rivayete inanmalarıydı. Deniz Rum tacirlerinden birine ait olan bir gemi, Cidde kıyılarına Çarparak parçalanıp dağılmıştı. Kureyşliler, onun kerestesini Kâbenin üstünü örtmek için alıp getirdiler. Mekkede bir kıbti bir marangoz vardı. Kureyşliler bu marangoz adamın işine yarayacak malzemeyi hazırladılar. Ancak her gün Hazinenin çalınıp atıldığı kuyudan bir yılan çıkarak, Kâbenin duvarları üstünde gezinmeye başladı. Bu olay herkesi korkutmuştu. Bir ara yine yılan duvarların üzerinde iken Allah-u Teâlâ bir kuş gönderdi. Bu kuş yılanı aldığı gibi götürdü. Bu olayı gören Kureyşliler: "her halde Allah bizim yapmak istediğimiz şeyi beğendi. Kâbeyi yapmak için her şeyimiz mevcuttu yılanı da "O" ortadan kaldırdı. Böylece binanın onarımı için bir yol bize açılmış oldu"dediler. Kureyş, Kâbeyi yıkıp yeniden inşa etmeyi plânladığı bir sırada Mahzumî kabilesinden Ebu ve Habbin Amr bin Aziz ayağa kalkıp, Kâbeden bir taş alıp yerine koydu ve: "Ey Kureyşliler! bunun inşaatına harcayacağınız kazancınız harcamalarınızın kaynağı helâl olsun, buraya herhangi bir haram girmesin. Hele faiz ve kul hakkı yaklaştırılmasın"dedi. Kureyş Kâbenin yapımını kendi arasında taksim etti. Kapı kısmı Abdi Menaf ve Zuhre oğullarına Rükn-ü Esved ve Yemani arasını Mahzum oğullarına, tavan kısmı Cumah ve Sehm oğullarına. Hıcr bölümü Abduddar, Esed bin Uzza ve Beni Adiyy oğulları arasında taksim edildi. Buna rağmen onu yıkma cesaretini gösteremediler. Bir ara Velid bin El Muğire: "Yıkım işine ilk olarak ben başlıyayım"diyerek eline kazmayı aldı ve Kâbenin üstüne çıktı. Bu sırada Allaha: "Allahım hayırdan başka bir niyetimiz yoktur"anlamında dualar ederek, Kâbenin iki Rükün tarafını yıktı. Mekkeliler o geceyi büyük bir telaşla geçirdiler. Dediler ki: "Eğer Velidin başına bir iş gelirse biz vazgeçeceğiz ve yıkılanı eskisi gibi yapacağız. Eğer bir şey olmazsa bu demektir ki; Allah yaptığımızdan razıdır." Velid sabahleyin bir gün evvel yaptığı işini tamam etmek üzere yeniden Kâbeyi yıkmaya başlayınca halk ona bu hususta iştirak etti. Yıkım işi duvarların temeline, yani; İbrahim aleyhisselam'ın yaptığı kısma kadar varınca yeşil bir taşa rasladılar. Bu taş birbirine kenetlenmişti. Bir kısmı bu taşları birbirinden ayırmak için kaldıraç kullanmayı denediler. Taş oynayınca bütün Mekke sarsılmaya başladı. Bundan sonra işi bu noktada bırakıp ileri gidemediler. Bütün Kabileler Kabe inşaatı için taş topladılar. Her kabile topladığı taşlarla Kâbenin bir bölümünü inşa etmeye koyuldu. Sıra Hacer-i Esvedi koyacak yere ve hangi kabilenin koyacağı meselesine geldi. Her kabile taşını yerine koymak görevini üstlenmek istediği için kabileler arasında anlaşmazlık çıktı. Karşılıklı konuşma ve söz atışmalarından sonra her kabile savaş hazırlıklarına girişti. Abduddar oğulları ortaya kan dolu bir dağarcık koydular Kâboğlu Adi oğulları ellerini kana daldırarak ölüm yemini içtiler. Kureyş kabilesi bu hadiseler karşısında 4-5. gece beklemeye karar verdi. Bu müddetten sonra istişare ve çare aramak için mescidde toplandılar. Bazı tarihçilere göre: Mahzumi kabilesinden Ebu Umeyye bin. El - Muğire ayağa kalkarak : "Kabe kapısından ilk girecek kimseyi aranızdaki anlaşmazlığı çözmek için hâkem tayin ediniz" dedi. Ebu Umeyyenin bu teklifi kabul edildi. Kâbenin kapısından ilk giren Allah Resulü Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem oldu. Kureyşliler onu görünce: "İşte emin kimse biz buna razıyız çünkü gelen Muhammeddir"dediler. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem oraya vardığında durumu kendisine açıkladılar. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem: "Bana bir elbise getirin"dedi. Kendisine elbise getirildiğinde ortasına kendi eliyle taşı koyup, "Her kabile bunun bir tarafından tutsun ve hep beraber kaldırın." buyurdu. Beraberce taşı yerine koyduktan sonra üzerine duvar inşaatı devam etti. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem Kureyşilerle beraber taş taşıyordu. Gömleklerini omuzlarına atıp üzerine taş koyuyorlardı. Allah Resul sallallahu aleyhi ve sellem de öyle yaptı. Kabe duvarı 15 kol boyunda olunca üzerine altı direk attılar. Kabe kabati denilen bezle sonra burut ile örtülmüştü. Üzerine kumaşı ilk ihdas eden Haccac bin Yusuf'tur. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem 40 yaşına geldiğinde Allah-u Teâlâ (onu) müjdeleyici ve korkutucu, izniyle Allah'a davet edici olarak gönderdi.  
     
  Câhiliyenin Bazı Âdetleri  
     
  Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem Peygamber olarak gönderilmeden önceki devirlere (Cahiliyeye) ait bazı şeyleri açıklamakta fayda buluyoruz. Katada der ki: "Bize anlatıldığına göre Adem aleyhisselam ile Nûh aleyhisselam arasındaki zaman on asırdır. Bu on asırda tevhid dini yaşamış ve hak olan Şeriat bu on asır içerisinde devam etmiştir. Daha sonra insanlar anlaşmazlıklara düşmüşler. Bunun üzerine Allah Nûh aleyhisselam'ı göndermiştir. Yeryüzüne ilk Resul olarak Nûh gönderilmiştir. İbn-i Abbas; "insanlar bir ümmet idi"(Bakara: 2/212) anlamındaki ayete: "Bütün insanlar İslâm dini üzerinde idiler" der. Şeytanın insanları doğru yoldan saptırma amacı olarak ilk denediği yol iyi insanları ilâhlaştırmak olmuştur. Bu hususu Allahımız; "İlâhlarınızı Vedd'i, Suvâ'ı, Yegus'u,Yevk ve Nesri terk etmeyin dediler"(23/71) İbn-i Abbasa göre âyette isimleri zikredilenler iyilikleri ile tanınmış kimselerdi. Öldükleri zaman yakınları onların heykellerini diktiler. Başka bir sözünde İbn-i Abbas: "Ölen bu insanların heykellerini resimlerini temin edersek daha fazla ibadete yöneliriz"dediklerini bildiriyor. Böyle düşünce nesillerden nesillere intikâl etti. Aradan asırlar geçtikçe bunlar hakkındaki hükümlerde farklılıklar baş gösterdi. Üzerinden üç yüz yıl kadar bir zaman geçince onları ilâhlaştırmaya başladılar ve: "Bizden önce geçmiş ecdadımız bunların şefaatlerini kavuşmak için bunlara hürmet ve tazim etmişlerdir. O halde biz de böyle yapmalıyız diyerek"onları ilâhlaştırdılar ve ibadetlerini de onlara yaptılar. İşte Allah-u Teâlâ Nûh aleyhisselam'ı gönderip kendisine iman etmeyenlere sulara gark ederken bu putlarıda su vasıtasıyla bir yerden bir yere sürükletti. Sular çekilince bir kenarda kaldılar. Rüzgârla üzerlerine toprak serperek onları gizledi. İbrahimin aleyhisselam dinini ilk değiştirenAmr bin Luhayy'dır.  
     
  Amr Bin Luhayy  
     
  Amr bin Luhayy, kâhin bir adamdı aynı zamanda Huzaa kabilesinin reisiydi. Onun cinlerden biriyle ilişkisi vardı. Hac mevsimi yaklaşmıştı. Amr, Arapları bu heykellere ibadete davet etti. Ona ilk olarak Auf bin Uzre icabet etti. Aufe Vedd denilen putu verdi. Onu alarak "Dümetül Cendel yani Vadil karaya götürdü. Kendi oğluna Veddin Kulu anlamını"veren "Abd-ü vedd"ismini verdi. Çocuklarından ilk ismi alan o oldu. Daha sonra çocuklarından bu isim intikâl ettiği gibi bu puta tapma işide İslâm dini gelinceye kadar devam etti. İslâm dini gelince Hz. Peygamber Vedd putunu yıkmağa Halid bin Velidi görevlendirdi. Beni Üzre kabilesi Beni Amir kabilesi arasındaki mücadeleden sonraHz. Halid Vedd heykelini paramparça ederek yok etti. Amr bin Luhayye ikinci olarak Mudarr bin Nezzar icabet etti. Ona ve Huzeyl kabilesinden bir adama da Suva denilen putu verdi Bu put Nahle vadisinde Nuhat denilen yerde bulunuyordu. Oraya yakın Mudarr kabilesi bu puta ibadet ediyordu. Bir şair; "Onları kıblenin etrafında ibadet eder görürsün, adeta Huzeyl kabilesinin Suva'ya yaptığı ibadet gibi" demiştir. Üçüncü olarak Mezhac Amrin dediklerini kabul ettiği için ara ve Huaym bin Ömer Eb - Muradiye Yegus denilen heykeli hediye etmiştir. Bu put Yemende bir tepenin başında bulunuyordu. Ona Mezhac ve ona yakın olan kabileler ibadet ederlerdi. Dördüncü olarak Hemdan kabilesi icabet etti. Onlara da Yeuk denilen putu verdi. Bu put Hivan denilen köyde bulunuyordu. Hemdan kabilesi ve oraya yakın Yemen ahalisi bu puta ibadet ederdi. Humeyr kabilesi de Amrın davetini kabullendi. Amr onlara Yemenin Sebe denilen yerdeki Nesr putunu hediye etti. Buna da Humeyr kabilesi ve ona yakın diğer kabileler ibadet ediyorlardı. Bu adı geçen putları, İslâmiyet gelip onları parça parça edinceye kadar ibadete devam ettiler. Buharinin Ebu Hureyreden naklettiğine göre Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem: "Ben Huzalı Amr bin Amiri cehennemde bağırsaklarını çektiğini gördüm. O, adak develeri başı boş bırakanların birincisidir"buyurdular. Başka bir ifadede ve; "İbrahim dinini ilk bozan"tabirine raslanıyor. İbn-i İshak'ın ifadesinde ise ilk; "İbrahim dinini bozan ve putları diken" tabiri kullanılmıştır. İşte cahiliyet bu idi. Bu arada Hz. İbrahimin dininden kalan bir takım şeylerde mevcuttur. Kâbeye gösterilen hürmet, onu ziyaret Hac ve Umre; Arafattan ve Mûzdelifede vakfe kurban kesmek biçiminde varlıklarını devam ettiriyorlardı. Nizar şöyle telbiye ediyordu: "Lebbeyk Allahümme Lebbeyk. Lebbeyk laşirike illa şeriken hüve leke temlikühü vema meleke" "dâvetine icabet ettim. Bir şerikinden başka hiç bir ortağın yoktur. O ortağa da sen maliksin. O hiç bir şeye malik değildir."  
     

Menat Putu

 

Bu put onların en eski putlarıdır.

Mekke ile Medine arasındaki mevkide Kadid denilen yerin Müşellel tarafından deniz sahiline dikilmişti.

İstinasız bütün Arap kabileleri özellikle Evs ve Hazrecliler en fazla bu puta hürmet ederlerdi.

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem Mekkenin fethinde Hz. Aliradıyallahu anh'i Menat putunu yıkmaya gönderdi.

  Lât Putu  
     
  Taifte Lât putunu ilâh edinmişlerdi. Anlatıldığına göre; Lât Hacılara kavut temin eden doğru bir adammış. Öldüğünde kabrini ibadet yeri olarak kullanmışlar. Bu put dört köşeli bir kayadan yapılıştır. Bakımı Sekip kabilesi üzerine almıştı. Sekip kabilesi Lâtın üzerine bir bina yapmışlardı.  


  

© helpiks.su При использовании или копировании материалов прямая ссылка на сайт обязательна.