|
|||
Lâedri. Fuzuli. Dede Korkut. Sinan Paşa. Yunus EmreLâ edri 20) ALLİ TERASYON: Aynı ses ya da hecelerin bir ahenk yaratmak amacı yla tekrarlanması dı r.
Dest-busi arzusı yle ö lü rsem dostlar (" S" ) Kû ze eylen toprağ ı m sunun anı nla yâ re su Fuzuli Kara pulat uz kı lı cı m tartmayı nca Dede Korkut 21) SEC İ : Nesirde yap ı lan kafiyeye " seci" denir.
" İ lahi her neyi gü lzâ r ettinse anı ittim. İ lahi elime her ne sundunsa anı tattı m. İ lahi gö nlü m oduna ne yaktı nsa o tü ter. İ lahi vü cudum bahç esine ne diktinse o biter. " Sinan Paş a
EK:
SEHL -İ MÜ MTEN İ: Sö ylenmesi kolay gö rü ndü ğ ü halde, benzerinin yaz ı lmas ı veya sö ylenmesi ç ok gü ç olan sö zlere ya da yaz ı lara denir.
Ete kemiğ e bü rü ndü m Yunus diye gö rü ndü m Yunus Emre
(Ş air bü tü n tasavvuf felsefesini, az sö zle ç ok gü ç lü bir ş ekilde ifade etmi ş tir). Klâ sik Tü rk edebiyatı gibi Batı tesirinde geliş en Tü rk edebiyatı da zamanla kendi benliğ ini kazanmı ş tı r. Doğ uş ve geliş me serü venleri birbirine benzer. İ slâ mî yet’in yerleş mesi sü recinde oluş maya baş layan bir edebiyattı r. Bundan dolayı konuları arası nda din, Allah, peygamber, tasavvuf vb. ö nemli bir yer tutar. 13-19. yü zyı llar arası nda ü rü n veren bu edebiyata ş airlerinin ş iirlerini “divan” adı verilen yazmalarda toplamaları dolayı sı yla Divan edebiyatı denir. Bu edebiyat, medrese kü ltü rü yle yetiş en aydı n ş airlerin Arap ve İ ran edebiyatı nı ö rnek alarak oluş turdukları klâ sik bir edebiyattı r. Zamanla bu taklit sona ererek ö zgü nlü k yakalanmı ş tı r. Klâ sik Tü rk edebiyatı, eski Tü rk edebiyatı, yü ksek zü mre edebiyatı diye de adlandı rı lı r. Aydı n tabaka, yü ksek zü mre edebiyatı denmesinin sebebi bu edebiyatı yapanları n ve ona ilgi gö sterenlerin seç kin ç evrelerden oluş u olarak gö sterilir. Bu bir iddiadan ö teye gitmiş değ ildir. Klâ sik edebiyatta nesirden ç ok nazı m ö nemlidir. Nesirde de nazı m unsurları (seci, ahenk vb) kullanı lmı ş tı r. Nesirdeki dil nazma gö re daha anlaş ı lmazdı r. Bu edebiyatta ş ekil ve muhteva bakı mı ndan belirli kalı plar vardı r: gü zellik anlayı ş ı, mecazlar... Tezkireler, ş airlerin hayatları nı anlatan ve ş iirlerinden ö rnekler veren eserler olarak bu edebiyatı n tarihinin ve baş arı sı nı n vesikaları dı r. Divan Ş iirinin Baş lı ca Ö zellikleri Divan ş iirinin kö kleri İ slâ m ö ncesi Arap ş iirine dayanı r. Bu ş iir tarzı İ slâ miyet’ten sonra, bu dine giren ç eş itli milletlerin katkı sı ile ö nce Arapç ada, daha sonra Farsç a ile Doğ u ve Batı Tü rkç elerinde, en sonra da Hint Mü slü manları nı n yazı dili olan Urducada geliş miş tir. Nazı m birimi genel olarak “beyit”tir. Dö rt ve daha fazla dizeden oluş an bentler de kullanı lmı ş tı r. Ö lç ü aruz ö lç ü sü dü r. Son zamanları nda az da olsa hece kullanı lmı ş tı r. Tuyuğ ve ş arkı hariç bü tü n nazı m ş ekil ve tü rleri Fars edebiyatı aracı lı ğ ı yla Arap edebiyatı ndan alı nmı ş tı r. Kelime ve kelime grupları yö nü nden Arapç a ve Farsç adan oldukç a ç ok etkilenmiş tir. Sü slü, sanatlı ve ağ ı r bir dil kullanmı ş lardı r. Redif ve kafiyeye ö nem verilmiş tir. Gö z iç in kafiye esastı r, tam ve zengin kafiye kullanı lmı ş tı r. Ş iirlerin (kasideler ve mesneviler hariç ) belli bir adı yoktur. Ş iirin sonunda ş airin mahlası (takma adı ) geç er. Nazı m ş ekil ve tü rleri kesin sı nı rlarla birbirinden ayrı lmı ş tı r. Ş iirlerde genellikle konu bü tü nlü ğ ü olmadı ğ ı gibi bü tü n gü zelliğ ine değ il parç a gü zelliğ ine ö nem verilir. Kı smen kasidede ama ö zellikle mesnevilerde konu bü tü nlü ğ ü vardı r. Sanat iç in sanat ö n plâ ndadı r. Anlam da sö yleyiş de son derece ö nemlidir. Bu yü zden sö z sanatları bolca kullanı lmı ş tı r. Konular genellikle gerç ek hayattan uzaktı r. Aş k, sevgili, ö lü m, ı stı rap, ş arap, ö vgü ve din gibi konular en ç ok iş lenen konulardı r. Soyut konular iş lenir. Duygu ve dü ş ü nceler, kalı plaş mı ş “mazmun”larla anlatı lı r. Fikirler ve duygular neredeyse ortaktı r. Boyun servi; kaş ı keman; ç enenin elma; ağ zı n nokta oluş u her ş airde aynı dı r. Divan ş airlerinin mü stakil dü nya gö rü ş leri ve felsefeleri yoktur. Hepsi aynı fikirleri değ iş ik bir biç imde sö ylemiş lerdir. Divan ş airleri Fars edebiyatı nı n ü statları na yetiş meyi hedefleyip zamanla onları geç tikleri gibi birbirlerine de benzemeye ç alı ş mı ş lardı r. Bundan dolayı nazirecilik geleneğ i oluş muş tur. Ş airin kiş iliğ ini ve bü yü klü ğ ü nü, sö yleyiş orijinalliğ i ve gü zelliğ i sağ lar. Divan ş airi daima aş ı ktı r. Bu aş k onulmaz dert olmakla beraber ş air bu dertten memnundur, onlara gö re bu derdin dermanı gene bu derdin kendisidir. Hatta zamanla beş erî aş k yerini Allah aş kı na bı rakı r. Bu sebeple â ş ı k mecazî sevgilisine kavuş mak istemez. En baş arı lı ve tanı nmı ş divan ş airleri Baki, Fuzuli, Nedim ve Nefi'dir.
|
|||
|