Хелпикс

Главная

Контакты

Случайная статья





b) Mecburî yardımlar



 

İ slâ m Dini, akraba arası nda yardı mlaş mayı teş vik etmiş, fakat bu yardı m- laş manı n bir kı smı nı isteğ e bağ lı kı lmı ş, bir kı smı nı da vacip bir gö rev kı lmı ş - tı r.


 

159


Rabbimiz ş ö yle buyurur:

“Akrabaya hakkı nı ver... ”4

Yü ce Peygamberimiz de ş ö yle buyurur:

“Veren el, alan elden ü stü ndü r. Hem nafakası nı verdiğ in kimselerden baş la. An­ neni, babanı, kı z kardeş ini, kardeş ini, sonra sana en yakı n ve ondan sonra en yakı n olanları gö zet. ”5

Mü ’minler!

İ slâ m bilginleri, birbirleriyle mutlaka yardı mlaş maları gereken akrabanı n sı nı rları nı tayinde farklı ö lç ü ler koymuş lardı r. Biz bir misalle iktifa edeceğ iz.

 

2  S. Ebu Davud, K. Zekâ tı B. Fî Sı latir-Rahimi (Hn. 1673).

3  M. Zevaid 1/45.

4  İ sra, 26.

5  Selâ met Yolları, A. Davudoğ lu, 3/471.


 

 


 

160


Hanefî Mezhebi â limlerine gö re: Zengin mü ’min, maiş etini temin etmekten

â ciz olan akrabası na, onlardan alabileceğ i miras miktarı nca nafaka vermekle mü kelleftir. 6

Ş ö yle ki; nafaka vermeye gü cü yeten mü ’minin, mirası na iş tirak edebile- ceğ i akrabası, mü zmin bir hastalı k, kö rlü k ve hamakat gibi illetler dolayı sı y-

la nafakası nı temin edemeyen bir â ciz, fakir bir ö ğ renci veya yoksul bir kadı n olursa, ona varisi olabileceğ i miktar nispetinde nafaka vermesi vacip olur. 7

Hiç ş ü phe yoktur ki, ü zerine nafaka vacip olacak kimsenin, kendi ailesi- nin ihtiyaç ları nı temin ettikten sonra, akrabası na yardı m edebilecek gü ç te ol- ması gerekir.

Ancak ana-babanı n nafakası, fakir de olsa evlad ü zerine vaciptir.

Akrabadan geç imini temin edemeyene ve zaruri ihtiyaç ları nı ve hizmet- lerini karş ı layamayana verilmesi vacip olan nafaka onun mesken, yiyecek, gi- yecek, (ihtiyar ise) hizmetç i, (hasta ise) tedavi masrafları nı karş ı layacak mik- tar olacaktı r.

Ü zerine vacip olan nafakayı kendi arzusuyla veren mü ’min, pek bü yü k bir sevaba erer. Vermezse bü yü k bir gü nah iş lemiş olur. Ç ü nkü Peygamberi- miz ş ö yle buyurmuş lardı r:

“Nafakası nı verdiğ i kimsenin nafakası nı kı sması; vermemesi, kiş iye gü nah ba­

kı mı ndan kâ fidir. ”8

Nafaka ö deme vazifesini yerine getirmeyen mü ’min gü naha girmekle kal- maz, İ slâ m Hukuku’na gö re nafaka ö demeye mecbur edilir. 9

Meselâ: Nafaka verebilecek maddî gü ce sahip bulunan kiş i, kendisinden baş ka bakacak kimsesi olmayan kı z kardeş ine nafaka vermekle yü kü mlü dü r. Vermezse, kı z kardeş i tarafı ndan aleyhine dava aç ı labilir. Dava aç ı lması halin-

de nafaka vermesi gereken kardeş mahkeme kararı ile nafaka vermeye mah- kum edilir.

 

***

 

6  a. g. e. 3/473.

7  El-İ htiyar li talî lil-Muhtar, 4. Cü z, Babü n Nafaka.

8  Et Tac, 2/27.

9  Bak. İ slâ m’da Sosyal Dayanı ş ma, M. Ebu Zehra, Yağ mur Yayı n. 1969, sh. 145-146.


 

 


Dinimizin akrabamı za karş ı yapmamı zı ö ğ ü tlediğ i ihtiyarî yardı mlar ile

vacip kı ldı ğ ı mecburî yardı mlar, akraba ferdleri dı ş ı ndakilere yapı lan yardı m- lardan iki katı sevap kazandı rı r.

İ lk mü ’minlerden Abdullah eş i Hz. Zeyneb ş ö yle anlatı yor. Allah’ı n Resulü ne (s. a. ) sordum:

- (Ya Resû lellah! Fakir) olan kocama ve himayem altı nda bulunan (kar- deş imin) yetim ç ocukları na yapacağ ı m harcama ü zerimdeki sadaka gö revini dü ş ü rü r (bana sevap kazandı rı r) mü? )

Allah’ı n Resû lü (s. a. ) ş ö yle buyurdu:

- Bunun gibi harcamalar; sadaka sevabı ve de akrabalı k (hakları nı gö zetme)

sevabı olmak ü zere iki tü rlü sevap kazandı rı r. 10

Mü ’minler!

Kiş ilerin maddî problemlerini topluma yansı tmak-sı zı n yakı n ç evre iç in-

de ç ö zü mleyen akraba yardı mları zekâ t kadar verimli sonuç lar doğ uran bir dinî gö revimizdir. Bö yle olduğ u iç in de Cennet’e gö tü recek bir â hiret serma- yesidir.

Rabbimizden cü mlemizi, akraba hukukuna riayet eden kulları ndan kı l- ması nı diliyor, hutbemizi bir â yet manası yla bitiriyorum:

“Ş ü phesiz Allah adaletle, iyilikle ve akrabaya yardı m etmekle emreder. Aç ı k ve gizli kö tü lü kten (fert ve cemiyet hakları na) tecavü zden sakı ndı rı r. Bö ylece Allah size ö ğ ü t veriyor. Umulur ki, kendinize gelirsiniz. ”11

 

10  İ. Mace, Hn. 1834

11  Nahl, 90.


 

161


 

 

Maddî  Yardı mları mı z Gü nahları mı za Keffaret,

Geleceğ imize Gü vencedir

 

 


 

162


İ slâ m Dini, kardeş olarak ilâ n ettiğ i ve birleş ip muhabbetle kaynaş maları -

nı istediğ i mü ’minler arası nda sosyal adaleti sağ lamak iç in, yardı mlaş mayı em- retmiş tir.

Dinimiz, hususiyle yardı m edebilme ş artları nı taş ı yan mü ’minlerin, yardı - ma muhtaç kiş ilere aynî ve nakdî yardı mda bulunmaları nı gö revleş tirmiş tir..

Bu tü r yardı mlaş mayı Zekâ t ve akrabaya Nafaka gibi vecî belerle kaç ı nı la- maz bir gö rev kı lan dinimiz, ayrı ca dinî vazifelerimizi î fa edememeden ö tü rü yü klediğ i kefaret vasfı ndaki dinî -malî cezalarla da yardı mlaş mayı ihtiyarî ol- maktan ç ı karmı ş, mecburî leş tirmiş tir.

Vacip olan vazifelerin î fası â hiret saadetimizi, terki â hiret felâ ketimizi ha- zı rlayı cı olduğ undan, bu hutbemizde hataları mı zı n gü nahları nı ö rtü cü, kefa- ret vasfı ndaki dinî -malî vazifelerimizden bazı ları nı izah etmeye ç alı ş acağ ı z.

a) Dinimizin mü ’minlere yü klediğ i bazı vazifelerin, ç eş itli sebepler dola- yı sı yla yapı lamaması ndan ö tü rü î fa edilmesi gereken gö rev, fakir mü ’minlere yardı m etmektir. Meselâ, Ramazan orucu fidyesi; bu hususta hayat nizamı mı z Kur’â n-ı Kerî m’de Rabbimiz ş ö yle buyurmaktadı r:

“... (İ leri derecede ihtiyarlı k ve devamlı hastalı k gibi sebeplerle) oruç tut- maya gü ç yetiremeyenler bir yoksulu (bir gü n) doyuracak kadar fidye verme- lidirler. Bununla beraber kim fidyeyi ç ok verir yahut hem oruç tutar, hem de fidye verirse onun iç in daha hayı rlı olur; ”

Bakara sû resinin anlamı sunulan bu 184. â yetinden aç ı kç a anlaş ı ldı ğ ı gi-

bi oruç tutmaya gü ç yetiremeyen ve kaza etme ihtimali pek zayı f olan hasta ve yaş lı olan mü ’min, tutamadı ğ ı her bir gü n iç in bir kiş iyi bir gü n doyuracak yi- yeceğ i veya bedelini fidye olarak fakirlere verecektir.


 

 

b) Dinimizin yasakladı ğ ı bazı iş lemlerin yapı lması ndan doğ an gü nahla-

rı n cezası; Rabbimizin affı na erdirici kefareti cemiyetin muhtaç ları na yardı m etmektir.

Buna iki misal verelim.

 

 

a) Yemin Bozmak

 


Yemin edip de yeminin gereğ ini yapmayan kiş iler hakkı nda Kur’â n’ı mı zda

ş ö yle buyrulmaktadı r:

“Allah,  yanlı ş lı kla/kası tsı z  olarak  yaptı ğ ı nı z  yeminlerinizden  dolayı  sizi sorumlu tutmaz. Fakat bile bile yaptı ğ ı nı z yeminler sebebiyle sizi sorumlu tu- tar. Bunun da kefareti, (sorumluluğ u giderici cezası ) ailenize yedirdiğ inizin or-

ta derecesinden on fakiri doyurmak yahut giydirmektir... ”1

Bu â yetten anlaş ı ldı ğ ı gibi yeminin gereğ ini yapmayan kiş i, eğ er maddî imkâ nları olan bir mü ’min ise kendi ö z nefsi ve ailesi iç in yaptı ğ ı harcamaları -

nı ö lç ü tutarak on fakirin bir gü nlü k ihtiyacı nı karş ı layacak veya on fakiri giy- direcektir.

 

b) Adet Gü nlerinde Birleş mek

 

Nikâ hlı eş lerimizle ay halinde, bir diğ er anlatı mla adet gü nlerinde seviş e- biliriz. Ancak cinsî mü nasebette bulunmak Rabbimizin Kur’â n’daki yasağ ı ile bize haram kı lı nmı ş tı r.

Bakara Sû resi’nde ş ö yle buyrulur:

“... Kadı nları n ay hali bir ezadı r, bu sebeple ay halindeki kadı nları nı zla cinsî iliş kide bulunmayı n. Temizlendikleri vakte kadar kendilerine yaklaş ı p iliş kiye girmeyin. İ yice temizlenip boy abdesti aldı kları zaman Allah’ı n size emrettiğ i ü reme organı ndan onlarla cinsel iliş kiye girebilirsiniz. Allah ç ok tö vbe edenleri sever. Maddî ve manevî temizlikte duyarlı lı k gö sterenleri de sever. ”2

Mü ’min bu Kur’â n yasağ ı ndan ş iddetle kaç ı nacaktı r. Kaç ı nmayı p bu ha- ramı iş leyen gü nahkâ r mü ’min, hemen tö vbe edecek ve keffaret olarak da tak- riben 5 gram altı nı n bedeli olan meblâ ğ ı toplumun muhtaç kesimine sadaka olarak verecektir.

 

 

1  Maide, 89.

2  Bakara, 222.


 

163


 

 


 

164


Bu mevzuda Peygamberimiz ş ö yle buyurur:

“Her kim â det hâ linin baş langı cı nda karı sı yla cinsî mü nasebette bulunursa bir dinar, son demlerinde bulunursa yarı m dinar sadaka versin. ”3

c)  Yukarı da  misallerini  sunduğ umuz  hataları mı zdan  ö tü rü  fakirlere  ve â cizlere yardı m etmekle mü kellef olduğ umuz gibi yapmak bahtsı zlı ğ ı na uğ radı ğ ı - mı z muhtelif hataları mı zdan dolayı da yardı m etmemizi Peygamberimiz ş ö yle-

ce emir buyurmuş lardı r:

“Nerede olursan ol, Allah’ı n emir ve yasakları na aykı rı gitmekten sakı n. Yaptı ğ ı n hatanı n ardı ndan hemen iyi bir amel (iş ) yap ki, hatanı n gü nahı nı gi- dersin. İ nsanlarla da iyi geç in. ”4

Peygamberimiz pek ç ok hadî slerinde yapı lacak iyi amellerin mü himce bir bö lü mü nü n de aç ı doyurmak, darda kalanı n maddî sı kı ntı sı nı gidermek ş ek- linde maddî kaynaklı olabileceğ ini ö ğ retmiş lerdir.

Peygamberimiz değ indiğ imiz konu ile ilgili hâ dislerinde ş ö yle buyurmuş - lardı r:

[“... (En hayı rlı amel) yemek yedirmendir... ”

“... Allah’ı n en ç ok sevdiğ i amel Mü slü man’ı n ü zü ntü sü nü gidermen veya bor­

cunu ö demendir... ”]5

Mü ’min bu nevi iyiliklerle hataları nı n gü nahları nı gidermeye ç alı ş acaktı r. Rabbimiz Kur’â n’ı nda ş ö yle buyurur:

“... Gerç ekten iyilikler/gü zel ameller, kö tü lü kleri, (gü nahları ) giderir. Bu,

iyi dü ş ü nenlere bir ö ğ ü ttü r. O halde (iyiliklerde) sabret. Zira Allah kendisini gö rü r gibi iyilik yapanları n mü kâ fatı nı zayi etmez. ”6

Dinimizin yü celiğ ine bakı nı z ki, dinî vazifelerimizi yapamamadan dolayı

ve iş lediğ imiz gü nahlardan ö tü rü bizlere tö vbenin yanı sı ra cemiyetin muhtaç - ları na yardı m vazifesini kefaret olarak yü klemekte, hataları hayı rlara baş langı ç yapmakta ve bizleri birbirimize daha fazla kaynaş tı rmaktadı r.

Dinimiz  geç miş imizin  gü nahları nı  gidermemiz  iç in  cemiyetin  â cizleri, dulları, yetimleri ve iş sizleri gibi sosyal yardı ma muhtaç olanlara yardı mı ö ğ ü t-

 

 

3  Sü nen-ü Ebu Davud, K. Tahareti B. Fi İ tyanil Hâ iz.

4  Et-Tac, 3. Baskı, 5/63.

5  Hud, 114-115.

6  İ. Mace, Hn. 3253; M. Zevaid, 8/191.


 

 


lediğ i ve gö rev kı ldı ğ ı gibi geleceğ imizin gü vencesini de maddi yardı mları mı z-

la sağ layabileceğ imizi bildirmiş tir.

Peygamberimiz ş ö yle buyururlar:

[“Sadaka vermek iç in acele edin. Zira, felâ ketler sadakaları aş amaz. ”

“Zekâ t vererek malları nı zı kale iç ine alı p koruyunuz. Hastalı kları nı zı (bir yandan da) sadakalarla tedavi ediniz... ”

“Ü zü ntü lerinizi sadakalarla gidermeye ç alı ş ı nı z ki Allah ü zü ntü kaynağ ı nı zı gidersin. ”]7

Yü ce Rabbimden cü mlemizi maddî yardı mlarda bulunabileceklerden kı l- ması nı ve kalblerimizi yardı m etme duyguları ile doldurması nı diler, hutbemi-

zi bir â yetle bitiririm:

“Bollukta ve darlı kta yardı m eden, ö fkelerini yutan ve bir de insanları n ku­ surları nı  affeden  muttakiler  iç in  hazı rlanmı ş  eni  gö klerle  yer  arası  bü yü klü kteki Cennet’e ve Rabbinizin mağ firetine koş un. Ç ü nkü Allah, kendisini gö rü r gibi iyilik yapan kulları nı sever. ”8

 

 

7  K. Hafâ, Hn. 876 ve notu; C. Sagî r, 1/148.

8  Ali İ mran, 133-134.


 

165


 

 

İ slâ m’da Yardı mlaş manı n Ö lç ü sü

 

 


 

166


İ slâ m Dini hayatları nı kolaylaş tı rmaları, geliş tirmeleri ve mutlu olmaları

iç in mü ’minlerin birbirleriyle yardı mlaş maları nı mecburileş tirmiş tir.

Hayat yasamı z Kur’â n-ı Kerî m’de Rabbimiz ş ö ylece emir buyurmuş tur:

“... (Allah’ı n sevgisine ulaş tı racak) iyi, gü zel, doğ ru olan iş lerde ve Allah’ı n emirleri ve yasakları nı uygulamada birbirinizle yardı mlaş ı nı z... ”1

Bu ilâ hî buyruk, zenginlerle-fakirler, bilginlerle-cahiller, gü ç lü lerle-â cizler gibi maddî ve manevî bakı mdan yardı mlaş maları mü mkü n olan bü tü n mü ’min fertleri vazifelendirmektedir.

Peygamberimizin  ifadesiyle  “Birbirlerini  sevmede,  birbirlerine  acı mada, yekdiğ erini korumada bir vü cut gibi. ”2 olması gereken mü ’minlerin mü kellef kı lı ndı kları bu yardı mlaş manı n ö lç ü sü ne olacaktı r?

Bilmek mecburiyetinde olduğ umuz bu mukaddes ö lç ü yü ş anlı Peygam- berimiz sunacağ ı mı z ş u hadî slerinde bizlere ö ğ retmektedir:

“Sizden biriniz, kendi nefsi iç in istediğ ini mü ’min kardeş i iç in de istemedikç e gerç ek mü ’min olamaz. ”3

Nefsimiz iç in istediğ imizi diğ er mü ’minler iç in istemek, yardı mlaş mamı - zı n ö lç ü sü dü r. Bu kutsal ö lç ü gerç ek imana eriş in de belgesidir.

İ nsanlı ğ ı n  tanı dı ğ ı  vahiy  temeline  dayanmayan  hiç  bir  kü ltü r  insanları inanç la irtibatlandı rı p iç ten kuş atacak ve erdemlere yö neltebilecek bö ylesine bir ö lç ü ü retememiş tir.

 

 

1  Maide, 2.

2  Miş kâ tü l-Mesâ bih, Hadis No: 4958.

3  Et-Tac, 1/26.


 

 


Ne acı dı r bu yü ce ö lç ü nü n imanlı sı olan biz mü ’minler de onu yeterince

kullanmamaktayı z.

Bu mukaddes ö lç ü yü kullanarak yardı mlaş abilseydik toplumumuzda ya- lan, bencillik, tecavü z ve nefret gö rü lebilir miydi? İ nsan insana hü kmedebilir miydi? İ nsan insanı sö mü rebilir miydi?

Refah ve bolluk iç erisinde atı lan alkollü kahkahalar arası nda ihtiyaç ve ı z- dı rap iniltileri duyulur muydu?

Mes’ud ve canlı ç ehrelerin cemiyetinde elemli ve solgun simalar gö rü le- bilir miydi? Adaletin yerini rü ş vet, ihtisası n yerini tarafgirlik, aş kı n yerini ih- tiras alabilir miydi?

“Kendiniz  iç in  sevmediğ inizi,  istemediğ inizi  baş kaları  iç in  de  sevmeye- cek,  istemeyeceksiniz”  kuralı nı  kö klü  bir  î man  mevzuu  haline  getirmiş  biz mü ’minler arası nda elbetteki kardeş lik, sevgi ve yardı mlaş ma geliş irdi.

On dö rt ası r ö nce ilk İ slâ m toplumunu oluş turan Mekke’li muhacir mü ’min- lerle onları kardeş ler olarak bağ ı rları na basan, evlerine alan, malları nı onlarla or- taklaş arak kullanan Medine’li mü ’minler arası nda yaş anan fazilet hayatı elbette devrimizde de yaş anı rdı.

Yukarı da arz ettiğ imiz ve mü ’minler olarak rehberliğ inde yaş amak mec- buriyetinde olduğ umuz yardı mlaş ma ö lç ü sü nü, iç timaî hayatı mı zda tahakkuk ettirebilsek; hiç ş ü phe yoktur ki, aramı zdaki ş ikâ yetler dinecek, ihtilâ flar bite- cek, elde edemeyeceğ imiz mü spet netice kalmayacaktı r.

Zira Mü slü man iş veren dü ş ü necektir; Eğ er ben mü essesemde ç alı ş an iş - ç ilerimin yerinde olsaydı m, iş verenimin yaptı ğ ı m iş e ne kadar ü cret takdir et- mesini isterdim? Ş imdi bu arzuyu iş ç ilerim iç in de gö stermek benim imanî va- zifemdir... Evet, bö yle dü ş ü necek ve â dil ü cret ö deyecektir.

Mü ’min iş ç i dü ş ü necektir; Eğ er ben ç alı ş tı ğ ı m mü essesenin iş vereni ol- saydı m, iş ç ilerimin ne ö lç ü de verimli olması nı isterdim? Ş u halde kendim iç in isteyeceğ im verimi sağ lamak Mü slü man olmamı n gereğ idir. İ ş ç i de bö yle dü - ş ü necek ve bu ruhla ç alı ş acaktı r.

Ş imdi bu duygu ile hareket edecek iş verenlerle iş ç ilerin cemiyetinde grev- ler, lokavtlar; gö rü lebilir mi?

Mü ’min idareci-memur dü ş ü necektir; Eğ er ben iş ini yapmak iç in mü ra- caat eden(baş vuruda bulunan) bir vatandaş olsaydı m iş imin nası l sü ratli ve de ihtimamla yapı lması nı arzu ederdim? O halde bu arzuyu mü ’min kardeş leri-


 

167


 

 


 

168


me karş ı gö stermek benim iç in İ slâ mî bir vecî bedir... İ dareci/memur da bö yle

dü ş ü necek ve vazifeş inas bir insan olacaktı r.

Hayat pahalı lı ğ ı nı n sebepleri olarak gö rü lebilecek ü retici, tü ccar Mü slü - man ise dü ş ü necektir: Eğ er ben bir tü ketici olsaydı m hangi malı, hangi fiyat-

la almak isterdim? Ş u halde mü ’min kardeş lerime kaliteli malları ucuz fiyatla ü retmeye ve satmaya ç alı ş mak, benim iç in vazifedir/erdemdir.

Evet ü retici ve tü ccar da bö yle dü ş ü necek, vurguncu olmayacak, karabor- saya yö nelmeyecektir.

Misallerimizi ç oğ altabiliriz. Ş imdi, her bir ferdi bu asî l duygu ve iman ş u- uruyla yaş ayacak mü ’minlerin meydana getireceğ i toplumun maddî ve ma’nevî geliş mesini ve huzur dolu hayatı nı sizler takdir buyurunuz.

Ö zet olarak ifade etmek gerekirse, sanat ve ticaret hayatı mı zda, memuri- yet ve iş hayatı mı zda, kü ltü rel ve siyasî hayatı mı zda kendi nefsimiz iç in arzu ettiğ imizi baş kaları, iç in arzu etmedikç e, kendimiz iç in sevmediğ imizi baş ka- ları iç in de sevmedikç e cemiyet insanı olamayı z. Cemiyet (toplum) insanı ol- madı kç a da, Allah’ı n rı zası na eren, Cennet’le mü jdeli kullardan olamayı z.

Bunun iç indir ki, Sevgili Peygamberimiz bir hadislerinde ş ö yle buyururlar:

“Bir  kimse  Cehennem’den  uzak  kalmayı  ve  Cennet’e  girmeyi  arzu  ederse Allah’a ve â hiret gü nü ne iman ettiğ i halde ö lmelidir. Bir de kendisine yapı lması nı is­ tediğ i ş eyi baş kaları na yapsı n. ”4

Aziz Mü slü manlar!

Kendi nefsimiz iç in sevdiğ imizi bü tü n insanlar iç in de sevelim. Cemiyete faydalı bir insan olmaya ç alı ş alı m.

Yü ce Rabbimden, gö nü llerimizi muhabbet ve yardı mlaş ma duyguları yla doldurması nı niyaz eder, hutbemizi bir â yet meali ile bitiririm.

“Gü cü nü z  ö lç ü sü nde  Allah’ı n  emirleri  ve  yasakları na  aykı rı lı ktan  korunun. (Allah’ı n ve Peygamberinin buyrukları nı ) dinleyin ve itaat edin. Kendiniz iç in maddî yardı mlar yapı n, (iyice bilin ki) ancak, nefsinin ç ı karcı lı ğ ı ndan korunacak olanlar, (evet) onlardı r mutlu olacaklar.

(İ nsanlara maddî yardı mlar yaparak) Allah’a gü zel bir borç verirseniz Allah onu sizler iç in kat kat artı rı r ve sizi bağ ı ş lar. Allah az hayra ç ok mü kâ fat verendir.

O, ceza vermek iç in de acele etmeyendir. ”5

 

 

4  R. Salihin, B. Nehyi Anil-Eza.

5  Teğ abun, 16-17.


 

 

Cenneti Seven,  Nefsi İ ç in Sevdiğ ini İ nsanlar İ ç in de Sevsin

 


İ nsan toplumsal bir varlı ktı r. Onun rahat yaş ayabilmesi ve mutlu olabil-

mesi iç in baş ta aile fertleri olmak ü zere alâ kalı olduğ u insanları sevmesi ve on- lar tarafı ndan sevilmesi, yardı m etmesi ve yardı m gö rmesi lâ zı mdı r.

İ nsanı n dü nya ve â hiret saadetini sağ layı cı esasları ihtiva eden İ slâ m Dini insana ö ğ ü tleri ile sevmenin ve sevilmenin, yardı m etmenin ve yardı m gö rme- nin ö zel yolları nı ö ğ retmiş tir. Ayrı ca eğ itim ve ö ğ retim gö rmemiş insanları n da uygulayabileceğ i genel bir ö lç ü koymuş tur.

Bu kutsal ö lç ü nefsimiz iç in istediğ imizi diğ er insanlar iç in de istemek, nefsimiz iç in arzu etmediklerimizi diğ er insanlar iç in de arzu etmemektir.

“Nefsin iç in sevdiğ ini diğ er bü tü n insanlar iç in de sevmek” insanı n vası flana- bileceğ i pek yü ce bir fazilettir.

İ slâ m’ı n sunduğ u bu ö lç ü yı kı cı sö zleri, davranı ş ları ve iş leri ö nleyecek, ihtilâ fları  bitirecek  ve  insanları n  kaynaş maları na  sebeb  olacak  mucizevî  bir dü stû rdur.

Aklı n yü celiğ ini kavradı ğ ı bu dü stû ru kullanabilmek iç in ş ü phesiz hoş gö - rü, adalet ve fedakâ rlı k gibi ahlâ kî gü zelliklere ihtiyaç vardı r.

Bundan ö tü rü bu mukaddes ö lç ü yü sü rekli bir ş ekilde ancak Allah’a ve Ahiret Hayat’ı na iman eden insan kullanabileceğ inden İ slâ m Dini bu ö lç ü yü ö ğ ü tleyerek geç iş tirmemiş tir.

Dinimiz “nefsimiz iç in istediğ imizi diğ er insanlar iç in de istemeyi” î man esasla- rı ndan bir esas olarak sunmuş, gerç ek imana belge, fazilete zirve ve Cennet’e

de yol kı lmı ş tı r.


 

 

169


 

 


 

170


Mü ’minler!

Geliniz, nefsimiz iç in istediğ imizi diğ er insanlar iç in de istemenin ö nemi-

ni ve yü celiğ ini Peygamberimizin hadî slerinden ö ğ renelim.

Kaynağ ı ndan ö ğ renirsek yaş amak aş kı mı z bü yü k olur.

* Hz. Cerir (r. a. ) rivayet ediyor: Allah’ı n Resû lü ’ne (s. a. ) bir adam geldi ve

O’na İ slâ m (Dini’nin esasları n) dan sordu.

Allah’ı n Resulü (Peygamberimiz) ş u aç ı klamada bulundu:

-Allah’dan baş ka hiç bir ilâ h olmadı ğ ı na, Muhammed’in de Allah’ı n Peygambe­

ri olduğ una ş ehâ det edersin, namaz kı larsı n, zekâ t verirsin, Ramazan orucunu tu­ tarsı n, nefsin iç in sevdiğ ini diğ er insanlar iç in seversin ve nefsin iç in sevmediğ ini on­ lar iç in de sevmezsin. 1

* Ebu Hü reyre anlatı yor:

Hz. Peygamber, huzurunda bulunan sahabilere:

- Tatbik etmek ve uygulayacak olana ö ğ retmek iç in ş u bilgileri benden kim alı p ö ğ renmek ister? sorusunu yö neltince ortaya ç ı ktı m:

- Ben ö ğ renmek isterim Ya Resû lellah! dedim. Allah’ı n Peygamberi elimi tuttu ve beş madde halinde ş u gerç ekleri ö ğ retti:

a. İ slâ m Dini’nin yasakları ndan kaç ı n, (yü klediğ i vazifeleri yap, ) en ç ok ibâ det edicilerden olursun.

b. (Meş ru ç alı ş mana karş ı lı k) Allah’ı n sana verdiğ i nimetlere razı ol, (gö - zü tok, huzuru ç ok, kalbi) en zengin insanlardan olursun.

c. Komş uları na iyilik yapı p ikramda bulun, gerç ek mü min olursun.

d. Ç ok gü lü p-eğ lenme. Zira ç ok gü lü p-eğ lenme kalbi (n manevî hayatı nı )

ö ldü rü r.

e. (Bir de) nefsin iç in sevdiğ ini, insanlar iç in de sev, tam bir Mü slü man olur­

sun. 2

* Muaz İ bn-i Cebel’den... (r. a. )

Hz. Muaz, Sevgili Peygamberimize (s. a. ) imanı n en yü ksek derecesinin gereğ ini sordu.

 

 

1  M. Zevâ id, 1/45.

2  Tac, 5/166-7.


 

 


O da ş ö yle buyurdu:

Bu en yü ksek derecesinin gereğ i Allah iç in sevmen, Allah iç in nefret duy- man ve dilini Allah’ı n zikri ile gö revlendirmendir.

Hz. Muaz yine soruverdi:

- Ya Resû lellah! (Ö ğ ü tlediğ iniz amellerin yanı sı ra) ne (yapmamı tavsiye buyurursunuz? )

- Ya Muaz! Nefsin iç in sevdiğ ini bü tü n insanlar iç in sevmeni, nefsin iç in arzu etmediğ ini onlar iç in de arzu etmemeni tavsiye ederim. 3

* Halid ibnü Abdullah dedesinin ş ö yle anlattı ğ ı nı bildiriyor. Allah’ı n Resulü (s. a. ) bana sordu:

- Cenneti seviyor musun?

- Evet, (Ya Resû lellah! Seviyorum. )

- O halde nefsin iç in sevdiğ ini mü ’min kardeş lerin iç in de sev. 4

Yü ce Rabbimden cü mlemizi nefsi iç in sevdiğ ini diğ er insanlar iç in de seve- bilen faziletli kullar katı na ulaş tı rması nı diler, hutbemizi bir â yetle bitiririm:

“İ ç inizden fazilet ve mal sahipleri, akrabalara, fakirlere ve Allah yolunda hic­

ret edenlere yaptı kları yardı mları kı sması nlar/kesmesinler. Bağ ı ş layı cı olsunlar, hoş gö rü lü  davransı nlar.  Allah’ı n  sizi  affetmesini  sevmez  misiniz?  Allah,  “Gafû r’dur, Rahim’dir” bağ ı ş laması ve merhameti boldur. ”5

 

 

3  M. Mesabî h, Hn. 48.

4  M. Zevâ id, 8/186.

5  Nur, 22.


 

171


 

 

Sı hhatimizi Korumak İ slâ mi Vazifemizdir

 

 


 

172


İ nsan, maddî ve manevî yapı sı yla yü ce bir varlı ktı r.

Mü ’minin en mü him vazifesi, İ slâ mî inanç ve ibadetlerle ruhî bü nyesini, dinimizin kabul ve teş vik buyurduğ u koruyucu ve geliş tirici esaslara gö re de bedenî yapı sı nı korumaktı r. Zira dü nya ve â hirette mesut bir insan olabilme- nin ö nemli bir ş artı ruhî ve bedenî sı hhatimizi korumaktı r.

Bu  hutbemizde  bedenî  sı hhatimizi(sağ lı ğ ı mı zı )  korumanı n  ö nemini  ve yolları nı aç ı klamaya ç alı ş acağ ı z.

Aziz Mü ’minler!

Vü cut  azaları nı n(organları nı n)  mü stesna  bir  dü zen  iç inde  hayatiyetini sü rdü rmesi manâ sı na sı hhat(sağ lı k) Allah’ı n insana verdiğ i pek bü yü k bir ni- mettir.

Organları mı zı n her biri, akı llara durgunluk veren ne bü yü k bir faaliyet ve ahenk iç indedir.

Sı hhat  nimetinin  yü celiğ ini  kavrayabilmemiz  iç in  Rabbimiz  varlı ğ ı mı z ü zerinde dü ş ü nmemizi ö ğ ü tlemiş ve ş ö yle buyurmuş tur:

“Nefislerinizde  (de  Allah’ı n  yü celiğ ine  ve  kudretine  delâ let  eden  deliller var. ) Gö rmü yor (dü ş ü nmü yor) musunuz? ”1

İ nsan bu ilâ hî uyarı doğ rultusunda yeterince dü ş ü nemediğ i iç indir ki pek bü yü k bir nimet olan sı hhatten gaflet iç indedir.

Peygamberimiz bu gerç eğ e iş aret etmek iç in ş ö yle buyurur:

 

 

1  Zâ riyat 21.


 

 


“İ ki (bü yü k) nimet vardı r ki, insanları n pek ç oğ u bu iki nimeti değ erlen-

dirme hususunda aldanı yorlar. (O iki nimet) sı hhat ve boş vakittir. ”2

Bu mevzudaki gafletimizi bilen Yü ce Peygamberimiz bizleri uyarmak iç in de daima ş ö yle buyurmuş tur:

[“Afiyetinizden ö tü rü Allah’a hamd ediniz ve hastalı ktan ö nce sı hhatinizin kı y­

metini biliniz. ”

“İ man mü stesna, hiç bir kiş iye sı hhatten daha hayı rlı bir nimet verilmemiş ­

tir. ”]3

Sı hhat, sahip kı lı ndı ğ ı mı z mü him bir nimet olduğ u iç indir ki, sı hhatimi-

zi koruyup-korumadı ğ ı mı zdan, değ erlendirip-değ erlendirmediğ imizden ilâ hî huzurda mes’ul olacağ ı z.

Yü ce Rabbimiz bu sorumluluğ umuzu bildirmek iç in ş ö yle buyurmuş tur:

“Sonra da sı hhat nimetinden mutlaka sorguya ç ekileceksiniz. ”4

Sunduğ umuz  bu  â yet  anlamı ndan  aç ı kç a  anlaş ı lacağ ı  ü zere  sı hhatimizi korumak dinî bir gö revimizdir.

Bu vazifemizi ifa edebilmek iç in ilk ö nce Mevlâ mı za iltica edecek, bizlere sı hhatimizi ihsan ettiğ i gibi, koruması nı da dileyeceğ iz. Zira sı hhatin korun- ması bü yü k ö lç ü de insan iradesini ve gü cü nü aş an bir meseledir. Oluş sebebi bilinemeyen, bilindiğ i ve tedbir alı ndı ğ ı halde ö nlenemeyen hastalı klar, bu ha- kikati pek aç ı k bir ş ekilde gö stermektedir.

Ö ncelikle Allah’a yö nelme zaruretinden ö tü rü dü r ki, Peygamberimiz he- men hemen bü tü n duaları nda “Allahı m! Senden af ve afiyet dilerim” ş eklin-

de niyaz etmiş ve bizleri de aş ağ ı da sunacağ ı mı z ö ğ ü tleri ile ikaz ve irş ad bu- yurmuş tur:

“Allah’tan af ve afiyet(sağ lı k) isteyiniz. ”

Zira “Allah’tan. yü ce zatı na sı hhatten daha sevimli gelen bir nimet dilen- memiş tir... ”5

Muhterem Mü ’minler!

Sı hhatimizi koruyabilmek iç in sı hhati yaratan ve idâ me ettiren Mevlâ mı za

 

 

2  S. B. M. Tecrid-i Sarih Ter. 12/389.

3  M. Mesâ bih, Hn. 5174; S. Tirmizî, Hn. 3553.

4  Tekâ ş ü r, 8.

5  S. Tirmizi, Hn. 3553, 3510.


 

173


 

 


 

174


duâ edecek, Rabbimizin ve Peygamberimiz Hz. Muhammed (s. a. )’ı n bildirdiğ i

koruyucu tedbirlere sı msı kı sarı lacak ve bu bağ lanı ş ı ibâ det bileceğ iz.

Dinimiz, sı hhatimizi muhafaza edebilmemiz iç in;

a) Vü cut, elbise ve mekâ n temizliğ ini emretmiş tir.

b) Alkollü iç kileri iç meyi, kanı, domuz etini, yı rtı cı, ö ldü rü lmü ş ve boğ ul- muş hayvanları n etlerini yemeyi haram kı lmı ş tı r.

c) Helâ l maddelerden sı hhatimizi zedeleyecek ö lç ü de ç ok yemeyi yasakla- mı ş tı r. Tı p otoritelerinin tı bbı gerekç elerle yenilmemesini ve iç ilmemesini iste- dikleri maddelerden kaç ı nmayı ö ğ ü tlemiş tir.

İ slâ m Dini sı hhatimizi koruyabilmemiz iç in,

d) Zinayı, adet gü nlerinde cinsî teması, arka uzuvdan/organdan birleş me-

yi ve geç ici hastalı klara tutulmuş kiş ilerle yakı n iliş kiyi haram kı lmı ş tı r.

Dinimiz, ayrı ca ruhî sı hhatimizi koruyabilmemiz iç in materyalist sistem- lerle fikrî teması ve İ slâ m Dî ni’ne inanmayan maddecilerle iç ten mü nasebeti yasaklamı ş tı r.

e) Dinimiz, sı hhatimiz iç in bizleri seyahate de teş vik etmiş tir. Gerekiyor-

sa kadı n ve erkek karı ş ı mı na yer vermeksizin ve vü cudumuzun teş hir edilmesi haram kı lı nan organları nı aç ı ğ a vurmaksı zı n spor yapmayı ö ğ ü tlemiş tir.

f)  Dinimiz  gı dası zlı ktan  doğ abilecek  ve  fakirlik  sebebiyle  geliş ebilecek hastalı klara karş ı korunmak iç in de cemiyetin muhtaç kesimine ferdî ve sosyal yardı mları emretmiş tir. Bu yardı mları med ve cezir olayı nı andı ran ferdî mer- hamete bı rakmamı ş, zekâ tla ve nafaka ile mecburî leş tirmiş tir.

g) İ slâ m Dini, hastalı k halinde tedavi yapı lması nı da emretmiş, hastalı kla- rı n geliş mesine fı rsat verilmemesini ö ğ ü tlemiş tir.

Dinimiz, bu ö n ve koruyucu tedbirler yanı sı ra sı hhatimizi geliş tirici ted- birleri de ibâ det hayatı mı zı n bir bö lü mü kı lmı ş tı r. Bunlar arası nda Dinimizin duâ, namaz ve oruç emrini, seyahat ve az yeme tavsiyesini zikredebiliriz.

Dinimiz,  sı hhatimizi  korumamı z  hususuna  ö ylesine  ö nem  vermiş tir  ki, ibâ det maksadı yla da olsa sağ lı ğ ı mı zı zedeleyecek davranı ş lardan kaç ı nmamı -

zı ö ğ ü tlemiş tir.

Rabbimiz yolculara ve hastalara oruç ları nı kazaya bı rakma mü saadesini vermiş, gusü l(boy abdesti) gerektiğ inde tı bbî bir zaruret varsa teyemmü mle


 

 


iktifa edilmesi ruhsatı m tanı mı ş ve nefsin telef olabileceğ i durumlarda haram-

ları mubah kı lmı ş tı r. 6

Peygamberimiz de sı hhî mahzurları sö z konusu olduğ unda hamile ve em- zikli kadı nları n oruç ları nı erteleyebileceklerini bildirmiş tir. Ç okç a ibâ det et- miş olmak gayesiyle her gü n oruç tutmak ve her gece sabaha kadar namaz kı l- mak iç in karar almı ş bazı mü ’minlerin bu davranı ş ları nı da tasvip etmemiş - tir. “Nefislerinizin ve ailelerinizin de ü zerinizde hakları vardı r. ”7 buyurarak insan bü nyesini zaafa uğ ratacak ve normal hayatî faaliyetleri aksatacak bu tü r ibâ det anlayı ş ı m da caiz gö rmemiş tir.

Mü ’minler!

Sı hhatimizi koruyabilmemiz iç in dinimizin koyduğ u ö lç ü lere riayet ede- ceğ iz. Rabbimizin ve Peygamberimizin bir emri veya yasağ ı ile gö revlendiril- diğ imiz iç indir ki, ö zetlediğ imiz bu ö lç ü lere bağ lı lı k ibadettir.

Peygamberimiz bu gerç eğ e ş ö yle iş aret buyurmuş lardı r:

“(Sağ lı k kuralları nı gö zeterek) kuvvetli olan mü ’min, (bu kurallara uyma- dı ğ ı iç in gü ç sü z ve) zayı f kalan mü ’minden Allah katı nda daha hayı rlı ve daha sevimlidir. ”8

Yü ce Rabbimden yaş adı ğ ı mı z sü rece bizlere sı hhat vermesini ve hastaları - mı za da acil ş ifalar ihsan etmesini diler, hutbemizi bir hadî sle bitiririm:

“Allah’ı n  emir  ve  yasakları na  muhalefetten  kaç ı nan  kiş i  iç in  zenginlikte  bir mahzur yoktur. Fakat itaatkâ r kul iç in sı hhat zenginlikten daha hayı rlı dı r. 9

 

 

6  Bakara, 173, 185; Maide, 6.

7  Tac, 2/76, 98.

8  M. Mesabih, Hn. 5298.

9  İ. Mace, Hn. 2141.


 

175


 

 

İ slâ m Dininde Temizliğ in Ö nemi ve Ç eş itleri

 

 


 

176


İ slâ m Dini, sı hhatin (sağ lı ğ ı n) bü yü k bir nimet olduğ unu bildirmiş, mü -

minlere yü klediğ i vazifelerle sı hhat kazandı rı cı ve koruyucu bü tü n tedbirleri gü nlü k faaliyet programı iç ine almı ş tı r.

Dinimiz, bu maksatla ve gü zelliğ e erdirmek amacı yla temizliğ e son dere- ce ihtimam gö sterilmesini emretmiş tir.

Umumî temizliğ e o derece ö nem verilmiş tir ki, temizlik, Peygamberimi- zin diliyle İ slâ m’a imanı n değ iş mez bir gereğ i olarak ş ö yle takdim buyrulur:

“... Temizlik imanı n yansı dı r. ”1

Peygamberimiz, bu mevzu ile alâ kalı diğ er sö zlerinde ş ö yle buyururlar: “Gü cü nü z yettiğ i kadar temizliğ e riayet ediniz. Allah İ slâ m Dini’ni temiz-

lik ü zerine kurmuş tur. Cennete de ancak temiz olanlar girecektir. ”2

Temizliğ e yapı lan bu umumî ç ağ rı lar yanı nda ayrı ca vü cut, elbise, mekâ n ve yol temizliğ i ü zerinde hususiyle ve hassasiyetle durulmuş tur.

 



  

© helpiks.su При использовании или копировании материалов прямая ссылка на сайт обязательна.