|
|||
Ali Rıza Demircan05 Mayı s 2008 29 Rebiü l-Â hir 1429
18
Takdim
Bizleri konuş ma, dinleme ve yazma kabiliyetinde yaratan Allah’a hamde- derim. Sö zlerin hayı rlı ları nı konuş mayı, dinlemeyi ve yazmayı ö ğ reten ve ö ğ ü tle- yen Yü ce Peygamberimiz Hz. Muhammed’e salâ t ve selâ m ederim. Okuyucuları ma hutbelerimle ve hutbecilikle ilgili bazı gö rü ş lerimi sun- mak isterim. 19 a) S. M. İ slâ m Nizâ mı , ihtiva ettiğ i 169 hutbe ve 150’ye yakı n mevzuu ile her bir aydı n mü min tarafı ndan bilinmesi gereken mevzuları iç ine almaktadı r. Her bir hutbe basit ö lç ü ler iç inde de olsa bir araş tı rma-inceleme mahsu- lü dü r. Baş ta ü niversite genç liğ i olmak ü zere, ö ğ retim ü yesi, iş ç i, sanayici ve tü c- car gibi muhtelif kü ltü r seviyeleri olan mü minler muhatap kabul olunarak ya- zı ldı ğ ı iç in S. M. İ slâ m Nizâ mı İ slâ m’ı aslî gü zelliğ i iç ersinde tanı mak isteyen her bir mü min iç in yardı mcı bir kitaptı r. Bu sebeple yalnı z İ mam-Hatipler iç in zaruri bir kitap değ ildir. Nitekim bu ö zelliğ i bilindiğ i iç indir ki birinci ve ikinci cildin bu gü ne kadarki okuyucula- rı muhtelif olmuş tur. b) S. M. İ slâ m Nizâ mı ’nda halen sü rdü rü len geleneğ in gerektirdiğ i ş ekilde mesajı olmayan, ö ğ reticilik vasfı bulunmayan ve yö nlendirmeyen basmakalı p bir hutbe yoktur. Hutbelerimizde kâ firleri ve mü nafı kları tedirgin etmemeyi değ il, Allah’ı n Ş erî atı ’nı bildiğ imiz ö lç ü de bildirmeyi gaye edindiğ imiz ve aç ı klamak istedi- ğ imiz konuyla ilgili doyurucu bilgiler sunmak istediğ imiz iç in hutbelerimizin ç oğ unluğ u muhteva itibariyle ant-i İ slâ m kiş i ve sistemlerle ç atı ş ı cı vası ftadı r ve emsaline nazaran uzuncadı r.
Bu da olması gerekendir. Hutbelerimizin ö zellikle uzunluğ unu eleş tirenler “Kiş inin namazı nı n uzun, hutbesinin kı sa olması fı khı ndandı r. ” anlamı ndaki hadî si ileri sü rmekte- dirler. Bu hadis doğ rudur. Ancak bu hadis Kur’â n’ı n nazil olduğ u, İ slâ m’ı n bilfiil yaş andı ğ ı ve Hz. Peygamberin her bir sö zü iş i ve davranı ş ı nı n Hakka ç ağ rı ve Batı ldan sakı ndı rma olduğ u bir toplumda varit olmuş tur. Maarif, radyo-televizyon ve bası n gibi dev kuruluş larda batı lı ları n ala- bildiğ ine propaganda edildiğ i, gayr-ı İ slam’ı ilke ve kurumları n hukuken ege- men olduğ u ve İ slâ m Dini’nin sü rekli bir ş ekilde ancak Cuma hutbelerin- de ö ğ retilebildiğ i bir toplumda birinci ve ikinci hutbelerle birlikte en uzunu 15-20 dakikayı geç meyen hutbelerin hadî sin getirdiğ i ö lç ü yü zedeleyeceğ i ka- naatinde değ ilim. Kaldı ki bu hadî steki uzunluk-kı salı k ifadesi izafî dir. Hutbelerin on daki- 20 kayı aş maması hü kmü nü muhtevi değ ildir. Bu hadî si hatı rlatanları n davası aslı nda anladı kları ö lç ü ler iç ersinde ol- sun hadî sin gereğ inin uygulanması değ ildir. Zira bunlar iç inde namazı hutbe- sine nazaran uzun olan bir tek fert olmadı ğ ı gibi Cuma namazları nda Hz. Pey- gambere uyuş ile Cuma ve Mü nâ fikû n sû relerinin okunması nı tavsiye eden de yoktur. Bü tü n mesele lâ ik dü zenin yasal hakları mı zı ç iğ neyen bir zulü m ç arkı ş eklinde dö ndü rü lmesine boyun eğ mektir. Mü minleri de eğ dirmektir. Vazifemiz Cuma konusunda iş lenen zulme yasal yollarla karş ı ç ı kmak, iş - ç ilerimizi, memurları mı zı, subay ve erlerimizi yasal hakları nı almaya teş vik et- mek iken yasa tanı mazları n gayr-ı hukukî uygulamaları na boyun eğ erek Cu- ma hutbelerini kı sı rlaş tı rmaya ç alı ş manı n meş ru bir nedenini bulmak mü m- kü n değ ildir. c) Hutbelerimizin oldukç a seviyeli olduğ u ve bu sebeple mahalle veya kö y camileri cemâ ati tarafı ndan anlatı lamayacağ ı gö rü ş ü ne hakikat payı ol- makla beraber bü tü nü yle katı lmak mü mkü n değ ildir. Unutulmamalı dı r ki cemâ ate İ slâ mî kü ltü r bakı mı ndan bir seviye kazan- dı rmakla da mü kellefiz. Hutbelerimizin mesajı m anlayan ve sunulması zaru- retine inanan İ mam-Hatiplerimizin basit değ iş ikliklerle hutbelerimizi cemaat- leri tarafı ndan rahatlı kla anlaş ı labilir duruma getirebileceklerine, inandı ğ ı mı burada belirtmek isterim.
d) Her bir hutbe plâ nlı ve bol miktarda â yet ve hadî si ihtiva ettiğ i iç indir ki seviyeli bir va’z ve seminer iç in gerekli plâ nı ve malzemeyi vermektedir. Ayrı ca farklı kaynaklar gö sterildiğ i iç in de konu ü zerinde araş tı rma yapa- caklara bir kolaylı k sağ lanmı ş tı r. S. M. İ slâ m Nizâ mı, Konferans verecekler iç in de mü him bir yardı mcı dı r. Birinci ciltte; birinci, ikinci, dö rdü ncü ve beş inci bö lü mler mü stakil birer konferans mevzuudur. İ kinci ciltteki “Hâ kimiyet Allahı ndı r” bö lü mü nde yer alan hutbeler, Tu- rizm ile ilgili hutbeler, “İ slâ m’da Kadı n ve Taaddü d-i Zevcat” ile alâ kalı hutbe- ler, ayrı ca “Ebedî Hayat” bö lü mü ndeki hutbeler birer konferans mevzuudur. Ü ç ü ncü ciltte ise “Allah Erlerinin Vası fları ” bö lü mü ile bu bö lü m iç inde- ki “Cihad” hutbeleri, “İ slâ m Gü zellik Dinidir”, “Zina ve Zinaya Gö tü rü cü Ha- ramlar”, “İ slâ m’da İ ş, İ ş Veren ve İ ş ç i”, “Hakka Ç ağ ı rma ve Batı ldan Sakı ndı r- ma” bö lü mleri de birer konferans konusudur. 21 Ayrı ca “Buhranları mı zı n Kaynağ ı İ slâ m’dan Sapmadı r” bö lü mü ndeki ikin- ci, ü ç ü ncü, dö rdü ncü hutbeler de geniş letilerek birer konferans olarak sunu- labilir. e) Hutbeleri sunmada baş arı lı olmanı n birinci ş artı ihlâ s olduğ u gibi ikin- ci ş artı da hutbeyi hatibin, kendisine mal etmesidir. Bu sebeple ö zellikle hutbelerimizi okuyacak İ mam-Hatipler seç tikleri ko- nuyu en az ü ç kere okumalı, daktiloya ç ekmeli veya beyaz kâ ğ ı tlara geç meli- dirler. Hutbe ü zerinde gerekli gö rdü kleri kı saltmayı, sadeleş tirmeyi ve aç ı kla- mayı yapmaktan da kaç ı nmamalı dı rlar. Ö nsö z’ü burada bitirirken husû siyle İ mam-Hatiplerden ricam hutbelerim hakkı ndaki dü ş ü ncelerini tam bir aç ı klı kla bana yazmaları dı r. Samimi tenkitlerin hutbelerimizin gelecek baskı ları nı gü zelleş tireceğ ine inanı yorum. Yü ce Rabbimden hataları mı bağ ı ş laması nı diler, hutbelerimi de rı zası na muvafı k ve mü essir kı lması nı niyaz ederim.
15 Ş a’ban 1399 Ali Rı za Demircan 10 Temmuz 1979
22
I. Cilt
23
24
Kelimei Ş ehâ det Bir İ nkı lâ p Projesidir
Kelime-i Ş ehâ det, insan hayatı nı bü tü nü yle kuş atan ve yö nlendiren İ slâ m Dini’nin iman esasları nı n ö zü ve ö zetidir. Orijinal ifadesi “Eş hedü en Lâ ilâ he illelah ve eş hedü enne Muhammeden ab dü hü ve resû lü hü ” olan Kelime-i Ş ehadetin kı saca anlamı ş ö yledir: 25 “Ben Allah’dan baş ka hiç bir ilah olmadı ğ ı na kesin olarak inanı rı m. Muham med’in O’nun kulu ve peygamberi olduğ un a da ş ü phesiz olarak inanı rı m. ” Kelime-i Ş ehâ det’i getirmek inanı lacak iman esasları nı tespit etmektir. Ya- ş anı lacak hayat programı nı ve izinden gidilecek hayat ö nderini belirlemektir. Allah’ı n rı zası nı ve Cenneti amaç lamaktı r. Kelime-i Ş ehâ det’i kalbiyle doğ rulayan, diliyle aç ı klayan kiş i mü mindir. Allah’ı n bü tü n insanlar iç in seç ip gö revlendirdiğ i son peygamberi Hz. Muhammed ş ö yle buyurur: “Dili kalbini doğ rulayarak (Kelime-i Ş ehâ det getiren, bö ylece) Allah’ı n var lı ğ ı na, birliğ ine, ortağ ı bulunmadı ğ ı na ve Muhammed’in de O’nun kulu ve peygam beri olduğ una inanan kiş i (mü mindir ve o) Cennet’e girer. ”1 Peygamberimizi bu hadislerinden anlı yoruz ki Kelime-i Ş ehâ det getiren kiş i bir anda kâ fir iken Mü slü man, Allah’ı n azabı olan Cehennem’e mü stehak iken, rahmeti olan Cennet’ine girmeye hak kazanı r. Evet, “Eş hedü en lâ ilahe illellah ve eş hedü enne Muhammeden abdü hü ve Re sulü h” diyerek Kelime-i Ş ehâ det getiren kiş i İ slâ m Dini’nin mensubu, İ slâ m cemiyetinin bir ferdi, mü ’minlerin kardeş idir. O artı k Allah’ı n rı zası nı haya-
1 Tefsî r-u İ bn-i Kesî r, Nisa, 48.
tı n gayesi bilen bir inanı ş ı n bağ lı sı dı r. Onun inanç ları nı n, sosyal ekonomik, hukukî ve ahlâ kî ilkelerinin kaynağ ı İ slâ m’dı r. İ nsan hayatı nda bir anda, bu derece bü yü k değ iş iklikler meydana geti- ren Kelime-i Ş ehâ det dediğ imiz bu inkı lâ pç ı (devrimci)cü mlenin bü yü klü ğ ü ve sı rrı nedir acaba? Hiç ş ü phe yoktur ki, insanları bir anda İ slâ m’a bağ layan bu cü mledeki sı r, kendisini meydana getiren kelimelerde değ il, bu kelimelerin canlı ve inkı lâ bcı mâ naları ndadı r. İ ş te gerç ek mü ’min; bu canlı mâ naları ruhuna sindiren ve bu mâ naları n sembolize ettiğ i İ slâ m Dinini, dü ş ü ncelerine, yaş ayı ş ı na hâ kim kı lan insandı r. Ç ok iyi bilmeliyiz ki Kelime-i Ş ehâ det’in yalnı zca lâ fı zları nı sö yleyen mü ’min’e, İ slâ m’ı n dü nya hayatı nda sağ layacağ ı saadet, temin edeceğ i istikbal yoktur. Ç ü nkü Ş anlı Peygamberimiz: “İ man arzularla, (sö zlü ve gö rü ntü lü ) sü slenmelerle değ il, kalplerde yerleş me 26 siyle, yaş ayı ş ı n da onu doğ rulaması yla vü cut bulur. ”2 buyurmuş lardı r. Kelime-i Ş ehâ det, Allah’a ve Hz. Muhammed’e iman olmak ü zere iki ana bö lü mden oluş maktadı r.
|
|||
|