Хелпикс

Главная

Контакты

Случайная статья





Ey Ensar siz yolunuzu şaşırmış müşriklerdiniz. Allah benim vasıtamla size doğru yolu göstermedi mi?



"Ey Ensar siz yolunuzu şaşırmış müşriklerdiniz. Allah benim vasıtamla size doğru yolu göstermedi mi?

Siz birliğinizi; kaybetmiş birbirinizden ayrılmıştınız, benim hicretimle Allah sizi birleştirmedi mi?

Siz fakir idiniz, benim aranıza girmemle sizi Allah refaha kavuşturmadı mı?"dedi.

Ensar: "Bütün minnet Allah ve Resulü içindir" diye cevap verdiler.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem;"bana niçin cevap vermiyorsunuz?" dedi.

Ensar: "ne ile cevap verelim Ya Resûlellah minnet ve fazilet Allah ve Resulüne aittir."

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem;

"Eğer siz isteseydiniz benim bu sorularıma şöyle cevap verebilirdiniz?"

"Kavmin seni yalanladı, bize hicret ettin, biz seni tasdik ettik.

Kavmin seni terketti, biz sana yardım ettik.

Kavmin seni kovdu, biz seni bağrımıza bastık,

Sen yoksuldun, biz seni malımıza ortak yaptık.

Ey Ensar! herkes aldıkları mallarla giderken siz de Peygamberinizle evlerinize dönmek istemez misiniz? Allah'a yemin ederim ki bu takdirde sizin sahip olacağınız şey onların olduğu şeyden daha hayırlı olurdu.

Eğer hicret şerefi ve fazileti olmasaydı, muhakkak ben Ensardan biri olmak isterdim.

"Ey Ensar herkes bir yol tutup gitse ben, Ensarın yolundan giderdim. Allahım Ensara Rahmet et! Ensarın zürriyetine ve gelecek bütün nesline yardım et!"diye dua etti.

Resûlullah'ın bu hareketi karşısında Ensar kendini tutamayarak ağlamaya başladı. Gözlerinden akan yaşları sakallarını ıslattı.

"Biz Allah Resulünün taksimine razıyız"dediler.

Sonra Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem oradan ayrıldı ve Ensarda dağıldı.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in süt kardeşiHaris kızı Şeyma Allah Resulüne gelerek;

"Ben senin kardeşinim"deyince Resûlullah kendi gömleğini serdi ve onun üzerine oturttu.

"Benim katımda her zaman değerin vardır. İstiyorsan, sana ganimetten biraz mal vereyim, al da kavmine git" dedi.

Kadın bu teklifi kabul etti. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem teklif ettiği şekilde muamele ettikten sonra o da müslümanlığı kabul etti. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem üç cariye ve bir köle ile beraber deve ve koyunlar da verdi.

 

  Hevazin Esirlerine Yapılan İyilik  
     
  Hevazin kabilesinden ondört kişilik bir elçi grubu Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e gelerek; "Mal ve esir edilenlerine yardımcı olmalarını istediler" Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem; "Benimle olanları görüyorsunuz. Bana göre en güzel söz doğru olanıdır. Kadınlarınız ve çocuklarınız mı daha sevimli yoksa mallarınız mı? Onlar, kadınlarımız ve çocuklarımız en büyük kıymetimizdir" dediler. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem o halde sabah namazını kıldıktan sonra mescitte ayağa kalkın ve biz Allah Resulünden ve müminlerden esirlerimizi geri vermeleri için yardım dileniyoruz deyiniz diye talimat verdi. Sabah namazını kıldıktan sonra elçiler ayağa kalkarak Resûlullah'ın talimatını uyguladılar. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ayağa kalkarak; "Bana ve Abdul Muttalib oğullarına ait olanı sizin olsun. Ayrıca bu konuda halktan da sizin için ricada bulunayım"dedi. Muhacir ve Ensar: "Bize ait olanları da biz Resûlullah'a verdik dilediği gibi tasarruf eder." Bu arada Akra bin Habs ayağa kalkarak; "Benim ve beni teminin payına düşenleri biz vermeyeceğiz" dedi. Uyeyne bin Hısn da; "Ben ve fizare oğulları vermeyeceğiz"dedi. Beni Selim kabilesi; "Hayır, bize ait olanı biz Allah Resulüne verdik"diyerek Abbas'a karşı çıktılar. Bu olanları gören Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem; "Ey cemaat bu kavim müslüman olarak bize yöneldiler. Esirlerini istediler. Ben onlara malları ile esirleri arasında bir tercih yapmalarını teklif ettim. Onlar kadın ve çocuklarını tercih ettiler. Kimin yanında esirler varsa, kalbinden iyiliğe iştirak etmek istiyorsa bu yolu tercih edebilir. Kendi hakkını vermek istemeyen vermez" deyince Bütün halk; "Biz Hz. Muhammede bağışladık fakat biz hangisinin sizi isteyip, hangisinin istemediğini bilmiyoruz. Siz gidiniz ileri gelenleriniz bize durumu bildirsinler"dediler. Elçiler kalkıp gittiler. Arkalarından Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem tarafından giydirilen esirler teker teker gönderildiler.  
  Fasıl 10  
     
  Zamanla insanlar Allah'ın dinine teker teker girmeye başlarken ilk zamanlarda Kureyş buna karşı sert davranmıyor ve pek üzerine varmıyordu. Ne zamanki taptıkları putların ne zarar ne de fayda sağlayacak güçte olmadıklarını, yollarının yanlış olduğunu açıktan söylemeye başlayınca o zaman Kureyş, hem Hz. Muhammed, hemde ashabı için düşmanlık ve tecavüz zırhlarına bürünmeye başladılar. Allah, Resulünü ilk zamanlarda amcası Ebu Talip vasıtasıyla korudu. O gün Ebu Talip kavminin en ileri geleni idi. Fakat Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in Ashabına gelince; her birinin bağlı bulunduğu kabile ve aşireti, kendilerini; akrabalık duygularından hareketle onları korumuşlardır. Akrabası olmayanlara ise; akla gelmedik işkenceler tatbik edilmiştir. İşkencelere maruz kalanlardan birisi Ammar bin Yasirradıyallahu anh'dir. Ayrıca annesi Sümeyyeradıyallahu anha ile akrabaları da Allah için çok büyük işkencelere maruz bırakılmışlardır. Bir gün kendilerine işkence yapıldığı bir sırada oradan geçen Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem : "Ey Yasir ailesi sabrediniz. Size Cennet vadedildi" buyurdu.  
  Tâif Savaşı  
     
  Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Taif üzerine gitmeye karar verdi. Hicretin sekizinci senesinin Şevval ayı içerisinde Tüfeyl bin Amrı "Zülkeffeyn putunu"yıkmak için görevlendirdi. Bu hususta kavminden de yardım istemesini emretmişti. Tüfeylradıyallahu anh hemen yola çıktı, gidip o putu yıktı. Yüzüne ateş serperek şunları söylüyordu : "Ey Zülkeffeyn putu, ben sana ibadet edenlerden değilim. "İşte kalbine ateş saçıyorum!" Tüfeyl, kavminden 400 süvari ile Taife gidişinden dört gün sonra Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in ordusuna iltihak etti. Mancınık usulünü ve kullanılışını İslâm ordusuna öğretti.  
     
  İbn-i Sâd'ın anlattığına göre: Hüneyn de hezimete uğrayan Sakif kabilesi vatanlarına dönmüşler, Taif kalesine sığınmışlardı. Yerlerine dönen Taifliler savaş için hazırlıklara girişti. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Taif kalesinin yakınına kadar yanaştı. Ordusunu oraya yerleştirdi. Kaleden müslümanları şiddetli ok yağmuruna tuttular. Bir çok müslüman ok yarasını aldılar. Hatta on iki asker şehid edildi. Bir çokları yara aldı. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bugün Taif mescidinin bulunduğu yüksek bir yere çıkarak oradan on sekiz gün kaleyi muhasara etti. Oralara mancınıklar dikti. İslâm da ilk mancınık atışını Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem uygulamıştır. Taiflilere ait olan üzüm bağlarının kesilmesi için emir verdi. Bu emir üzerine askerler üzüm bağlarını kesmeye başladılar. Muhasara da bulunan Sekip kabilesi müslümanlara yalvararak bir kısmını kesmemelerini rica ediyorlardı. Bu yalvarışlarını işiten Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; "Ben Allah ve Misafir için bir kısmını bırakıyorum" dedi. Bir münadi "kim kal'eden iner, bize gelirse o hürdür"diye seslendi. Bu sesi duyan on kişi kadar bir grup kaleden çıkarak müslümanlara sığındılar. Sığınanlar arasında Ebu Bekr bin Mesruk da bulunuyordu. Resûlullah onların hepsini azad etti. Her birini bakması için bir müslümana taksim etti. Taifin fethi gerçekleşmedi. Hz. Muhammed muhasaranın kaldırılması için Hz. Ömer'e ilân için emir verdi. Bu haberi duyan müslümanlar;"Nasıl olur muhasarayı kaldırır, halbuki daha fethedemedik"diyerek feryat etmeye başladılar. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; "Yarın savaşa hazırlanın"dedi. Sabah olunca savaş yine düşmanın lehine tecelli ederek müslümanların çokça yaralanmasına sebep oldu. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; "inşallah geri buraya döneceğiz"diyerek muhasarayı kaldırdı. Tekrar dönüş haberini işiten müslümanlar sevindiler. Müslümanlar; "Ya Resûlellah Sakife beddua et"dediler. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Onları bize gönder" diye dua etti. Daha sonra Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Cirrane giderek oradan da ihramlı olduğu halde ömre haccı için Kâbeye geldi. Daha önce niyet ettiği fakat ifa edemediği ömre kazasını yaptıktan sonra Medineye döndü. Ramazan ayı idi. Hz. Muhammed Tebükten Medineye gelmişti. Bu ayda Sekif elçilerin de Medineye gelmiş bulunuyorlardı. Taifin muhasarası esnasında Yemende bulunmuş olan Taiflilerin reisi Urve bin Mesut Medineye gelerek müslüman olmak istediğini, bununla kalmayıp kendi kabilesini de İslâma davet edeceğini bildirdi. Peygamberimiz Taifli Sakif kabilesinin inatçı olduğunu bildiği için bu teşebbüsten vazgeçmesini Urve'ye ihtar etti. Fakat Urve kabilesi arasındaki mevkiine güveniyordu. Taife döndü. Ahaliye müslümanlığı kabul ettirmek için uğraştı. Bir sabah erken evinin damına çıktı. Müslümanlığa dâvetine başladı. Sakif kabilesinin ayak takımı hiddetlendiler. Urvenin evini muhasara ettiler öldürünceye kadar Urve'yi ok yağmuruna tutular. Son nefesini verirken Urve İslâm dini uğrunda şehid olduğundan Allah'a şükretmiş, müslüman şehidlerinin yanına gömülmesini istemiştir. Bu isteğini yerine getirerek şehidlerin gömüldüğü yere gömdüler. Bazılarına göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onun hakkında : "Urve'nin durumu Yasin sûresinde zikredilen ve kavmi tarafından şehid edilen kimsenin durumuna benziyor" buyurmuşlardı. Sakif kabilesi Urve'nin şehid edilişinden bir ay sonra aralarında bir toplantı yaptı. Etrafındaki kabilelerle yalnız başına savaşa gücü yetmediğini anladı ve müslümanlığı kabul ve biat etmeye karar verdi. Düşüncelerini Resûlullah'a bildirmek için aralarında birini görevlendirdiler ona bu görevi arzettikleri zaman kabul etmek istemedi akibetinin Urvegibi olacağını ileri sürerek beraberinde başkaları olmadıkça oraya yalnız başına gidemeyeceğini söyledi. Müslümanlarla ittifak halinde olan kabileden 2 kişi, Ben-i Malikten üç kişiyi görevlendirerek Medineye gönderdiler. Gidenler arasında Osman bin Ebi El - As'ta bulunuyordu. Medineye yaklaştıkları zaman onlara Müğire bin Şube rastladı. Müğire bin ŞubeResûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e elçilerin gelişini söylemedi. Çünkü daha önce Sakif kabilesinin reislerine yaptığı, çirkin hareket hâlâ zihin ve düşüncelerde ağırlığını devam ettiriyordu. Bu sırada Hz. Ebu Bekir'e rastladı, ona, gelen elçileri Resûlullah'a bildirmesi için yalvardı. Müğire de arkadaşlarının yanına giderek orada öğle namazını gelen elçilerle beraber kıldı. Resûlullah'a nasıl selâm verileceğini onlara öğretti. Sakif elçilerini Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Mescitte kabul etti. Onlar Resûlullahdan üç sene kadar Lat putlarına dokunmamasını istediler. Bu istekleri kabul edilmedi bir sene kalmasını istediler yine kabul edilmedi. Bir ay müddet istediler yine müddet olarak hiç bir şey kabul edilmedi. Kavimlerini birden bire korkutmamak, ayak takımına hedef olmamak düşüncesiyle bunu istiyorlardı. Böylece onların İslâmı kabul etmelerine zemin hazırlanmış olacaktı. Hz. Resul, Lat yutunu yıkmak için Ebu Süfyan bin HarbveMüğire bin Şübe'yi görevlendirdi. Taifliler müslümanlığı kabul ettikten sonra Hz. Resûlullah yaşça çok genç, din ilmini ve Kur'an-ı öğrenmeye düşkün Osman bin Ebul - As'ı emir tayin etti. Elçiler geri dönerken Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Ebu SüfyanveMüğire bin Şûbeyi'de onlarla beraber gönderdi. Taife vardıkları zaman Müğire, Ebu Süfyanıöne geçirmek istedi. Ebu Süfyan kabul etmedi ve; "Kavminin yanına önce sen gir"dedi. Ebu Süfyan beraberinde getirdiği yıkım âletleri ile Lat putunun yanına yaklaştı. Müğire putun üzerine çıkarak kazma ile vurmaya başladı. Koruma görevini Ben-i Muğis yapıyordu. Sakifin kadınları çığlık ve feryatlar kopararak evlerinden fırladılar. Müğire putu yıktıktan sonra putla ilgili eşyayı Ebu Süfyana tevdi etti.  
  Tâif Harbinin Getirdiği Fıkhî Hükümler  
     
  1 - Haram aylarda kıtalin caiz olabileceği. 2 - Güç yettikten sonra putların ve şirkin varlığını ortadan kaldırmanın, bir gün dahi müsaade edilemeyeceği. - Bunların varlığı küfrün varlığını gerektirdiği ve en büyük münker iş olduğu için ortadan hemen kaldırılması; - Allahtan başkasına ibadet etmek anlamını taşıyan kabirlerin üzerinde yapılan ve görülen kubbelerin yıkılması, - Tazim mânevi menfaat beklemek kasdiyle dikilen taşlar ve ağaçların yıkılması lâzımdır. Aslında bunların çoğu LatveMenat putlarının yerini tutmaktadır. Belki bazen daha da tehlikeli olabilir. İsimleri zikredilen bu büyük putlara tapanlardan hiç birisi bunların yaratıcı ve rızık vermek, öldürüp, diriltmek gücüne sahip olduklarına inanmamıştır. Bugünkü Müşrik kardeşleri ne yapıyorlarsa onlarda aynısını yapıyorlardı. Şimdikiler öncekilerin yolundan gidiyorlar. İlmin azlığı, cehaletin meydana çıkışında bir çok insanlar şirke taklide saplandılar. Maruf münker, münker'de maruf sünnet bidatin yerini, bidatta sünnetin yerini almaya başladı, böyle bir ortam içerisinde küçükler büyüdü, gelişti büyükler ihtiyarladı yol gösteren işaret sönüp gitti ve İslâm'ın garipliği daha da fazlalaştı. Fakat Bid'at ve şirk ehline karşı savaşan, hakkı savunan Hz. Muhamed sallallahu aleyhi ve sellem'e bağlı bir Taife varlığını devam ettirecektir. Ta ki Allah yalnız başına yere ve üzerindekilerine varis oluncaya kadar. 3 - Bu putların üzerinde bulunan mal ve kıymetli eşyayı idareci istediği şekilde sarfedebilir. Daha fazla bu malları Allah yolunda cihada ve müslümanların menfaatlerine harcaması lâzımdır.  
  Hicretin Dokuzuncu Senesinin Olayları  
     
  Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem Medine'ye geldikleri zaman hicretin dokuzuncu yılı girmiş bulunuyordu. Etraf kabilelerden Zekât toplamak için zekât toplama memurları gönderdi. Bu yıl Hz. Aliradıyallahu anh'i Tayy kabilesinin putunu yıkmak için görevlendirdi. Sabahın erken saatinde Hatem ailesinin yurduna hücum ettiler, bir çok esir, deve ve koyun nevinden ganimetler elde ettikten sonra putu da yıktılar. Esirler arasında Adiyy bin Hatemin kız kardeşi Süfane de bulunuyordu. Adiyy Şam'a kaçmıştı. Yıkılan putun kasasında üç kılıç üç zırh buldular. Hz. Aliradıyallahu anh yolda iken ganimetleri taksim etti, fakat Hatem ailesinden olan esirleri Medineye varıncaya kadar taksim etmedi. Adiyy anlatıyor : Araplar içinde benden daha fazla Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i sevmeyen bir kimse bulunamazdı. Onun ismini her işittiğimde nefret ederdim. Hıristiyan dinine mensup, oldukça şöhretli bir adamdım. Kendime göre dindar bir kişi idim. Develerimi güden çobanıma bir gün dedim ki; "Bana yağlı temiz develer hazırla, bir gün Muhammedin askerinin buralara ayak bastığını işitirsen bana hemen haber ver". Bir akşam çobanım bana gelerek; Muhammedin ordusuna ait atların bu topraklara bastığını görünce ne yapacak idi isen şimdiden yap. Çünkü ben bir çok sakıncalar gördüm. Kime ait olduğunu sorduğumda; "Ordunun Muhammed'e ait olduğunu söylediler"dedi. Bu sözleri çobanımın ağzından işitince hemen; "Develerimi getirin" dedim. Çoluk çocuğumu bindirerek dinim Hıristiyanlığın yaşadığı Şam'a doğru yol aldım. Yerime kızkardeşimi bırakarak Şam'a yerleştim. Resûlullah'ın ordusu benden hemen sonra topraklarıma girmiş ve kızkardeşimi esir etmişler. Tayy kabilesine ait esirler arasında Resûlullah'a götürmüşlerdi. Benim Şam'a kaçtığım haberi Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e ulaşınca kızkardeşime uğruyor. Kızkardeşim; "Ey Allahm elçisi o kayboldu buralardan uzaklaştı. Ben bir ihtiyar kadınım. Bana hizmet edecek kimsem yoktur. Ben ne hizmet yapabilirim? Bana bir iyilikte bulunursan Allah ta sana yardım eder"dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; "Kim gelip seni alacak"dedi. Ben: "Adiyy bin Hatem" dedim. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem;"Allah ve Resulünden kaçan mı?"dedi. İsteğimi üç gün ardı ardına gidip tekrar tekrar söyledim Üç günden sonra kızkardeşime bir çok hediyeler vererek kendisine binit temin etti. Adiyyanlatıyor: "Kızkardeşim bana geldi.Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in yaptıklarını öve öve bitiremedi. O anne ve babamızın yapmadığı iyilikleri yaptı. Mutlaka onun yanma gitmen gerekir dedi. Kızkardeşimin bu tavsiyeleri üzerine kalkıp Resûlullah'ın yanına gittim. Oradakiler; "Bu Hatemoğlu Adiyy'dir". Ben Resûlullah'ın huzuruna herhangi bir aracı koymadan ve herhangi bir ön mektup göndermeden gittim. Beni görünce; "Ben onunla buluşmamız için Allah'a yalvarmıştım" dedikten sonra elimi tuttu. Bu arada yanında bir çocukla gelen bir kadın; "Bizim senden bir isteğimiz var" dedi. Onlarla ilgilenmeye başladı. Onların isteklerini yerine getirdikten sonra elimden tuttu, beraberce dolaştık. Velide, ona bir sergi serdi, Resûlullah üzerine oturdu. Ben de yanına oturdum. Allah Resulü, Allaha hamd ve sena ettikten sonra bana dönerek: "Neden kaçıyordun?" Lailâhe illellah demek mi seni kaçmaya sürükledi. Allahtan başka ibadete layık ilâhın, olduğuna kanimisin?dedi. Ben "hayır"dedim. Bu konuşma bir saat kadar sürdü. Yine "Allah en büyüktür" sözünü söylemek mi kaçmaya sebep oldu. Allahtan başka daha büyük tanıyormusun?"dedi. Ben "Hayır" dedim. "Yahudiler Allah'ın gazabına uğramış, Hıristiyanlar da yoldan sapmış kimselerdir" dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in tekliflerine karşı; "Ben hanif bir müslümanım" dediğim zaman, mübarek yüzlerinde sevinç belirtilerini gördüm. Sonra bana Ensardan birinin yanına gitmemi emir buyurdular. Ensardan söylenen kişinin yanına gittim. Fakat akşam - sabah Resûlullah'ın yanına gelirdim. Yine yanında bulunduğum bir sırada yün elbise giyinmiş bir kabile içeri girdi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem namazı kıldıktan sonra kalktı ve onları sadaka vermeye teşvik etti. ve: "Ey insanlar! malınızın fazlasını veriniz, ister bir sâ, ister yarım sâ, bir avuç, yarım avuç olsun verin ki onunla yüzünüzü cehennem sıcağından korumuş olursunuz. Hatta bunu bir hurma ile yahut yarım hurma ile olsun gerçekleştirmeye çalışın. Şayet bu kadarını dahi veremeyecek durumda olursanız hoş bir söz ile bunu gerçekleştirin. Muhakkak her biriniz Allahın huzuruna çıkacaksınız. Allah'da size benim diyeceklerimi söyleyecek; "Sana mal ve evlât verdim. Buna karşılık kendin için ne hazırladın" diyecek; o adam sağına soluna bakacak, kendisini cehennemden koruyacak bir şey bulamayacaktır. O halde bir hurma yarısıyla da olsa cehennem ateşinden kendinizi korumaya bakın. Şayet bu kadarını da bulamazsanız tatlı bir sözle bunu yerine getirin. Ben sizin fakre düşeceğinizden korkmuyorum. Allah size yardım edecek ve mal verecektir. Refah o kadar çoğalacaktır ki Yesrib ile Hire arasında(Bu mesafe arasında) hırsızlık namına bir şeyin varlığından korku çekilmeyecektir."  
  Kâb Bin Züheyr'in Hikâyesi  
     
  İbn-i İshak anlatıyor: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Taiften dönünce Büceyr bin Züheyr, kardeşi Kâb'a bir mektup yazarak ona: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kendisini hicv ve eziyet eden bir çok şâirleri öldürdü. Kureyşten geri kalan İbn-i Zibari, Hübeyre gibi şâirler de kaçarak canlarını kurtardılar. Eğer sen de canını kurtarmak istiyorsan hemen Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme koş. O, tevbekâr olarak kendisine dönenleri öldürmez. Eğer bunu yapmayacaksan o zaman senden önceki şâirlerin yanına sığınmak durumuna düşersin"diyordu. Kâb daha önce kardeşi Büceyre şu şiiri yazmıştı : "Suat uzaklaştı, onun gidişiyle kalbim hastadır. "Çok güçlülerin ancak ulaşılacağı bir yere dedikten sonra. "Etrafına fitneciler koşuştu ve "Ey Ebi Salma öldürüleceksin" dediler. "Ümit ettiğim her dost benimle ilgilenmedi ve seninle ilgilenemem dedi. "Ben "yolumdan ayrılan Allahın takdir ettiği yerini bulur" dedim. "Allah Resulünü, beni ölümle tehdit ettiğini haber aldım. Af ancak ondan umulur. "Acele etme, Kur'an hakkı için : "Beni dedi koducuların söyleriyle muhasara etme, her ne kadar hakkımda çok söz söylenmişse de günahsızım. "Ve sonra : "Peygamber ışık saçan bir nûr olduğu gibi aynı zamanda Allahın çekilmiş bir kılıcıdır da. "Kureyşten bir grup, Mekkenin ortasında müslüman oldukları zaman, İslâm nimetine erişmemiş olanlar kovdular. "Kâbeyi küfürden ve inanmayanlar korumaya yöneldiler. "Savaşta Hz. Davud'un ördüğü ve yaptığı zırhları giyindiler ona inanana - kahramanlara. "Galip oldukları zaman sevinmedikleri gibi, yenildiklerinde de korkmazlar. "Düşmanın vuruşuna ancak boyunlarıyla cevap vererek ölümden çekinmiyorlar demişti.  
     
  Şair Hassan bin Sabit Ensarı metheden şu şiirini de zikredebiliriz; "Hayatın lezzetinden anlayan kimse Salih Ensar içinde bulunabilr. "Temiz ahlâkı atalarından almışlar, onlar iyi ataların iyi oğullarıdır. "Savaş günü, kâfirlerin fitnesine Peygambere canlarını bağışladılar. "Yorgunluk bilmeyen kor gibi kızaran bir gözle düşmana bakarlar. "Savaşta göğüs göğüse gelindiğinde, Peygamberlerine canlarını feda ederler. "Kâfirlerin kanını akıtmak kendileri için bir ibadet ve temizlik sayarlar. "Karanlık gecelerde çölde yolunu şaşırmış ve misafirlere yol gösterenler. Büceyr kardeşi Kâb'dan bu şiirleri havi mektubu alınca Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden gizli kalmasını istemedi. Mektubu ona okudu Büceyr bin Zübeyr de şöyle demişti : "Kim benden Kâb'e haber götürecek, Ey Kâb! batıl diye kınadığın şey. "Allaha ancak o yol götürebilir, "Lat ve Menat" değil. Eğer müslüman olursan sen de kurtulursun. "Hiç bir zaman insanın kurtulamayacağı, ancak temiz kalble gelen insanın ancak kurtuluşa erişeceği günde sen de kurtulmuş olursun. "Züheyr'in dini -ki o hiç bir şey değildir- dinide ve Ebu Salman'ın dini bana haramdır. Büceyr'in bu anlamdaki şiirini alan Kâb'e yeryüzü dar gelmeye başladı. İçine bir korku girdi. Ne yapacağını şaşırdı. Sonra Peygamberi medheden meşhur kasidesini dile getirdi. Daha sonra kalkıp Medineye Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in yanına gitmeye karar verdi. Medine de tanıdığı birinin evine misafir oldu. Sabahleyin onunla birlikte Hz. Muhammedin yanına vardı. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onu tanımıyordu. Kâb: "Ya Resûlellah! Kâb İbni Züheyr senden eman dilemek için müslüman olarak Medineye gelmiş bulunuyor. Eğer onu size getirirsem kabul edecekmisiniz? " Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:"Evet"dedi. Kâb kendi kendini göstererek;"Kâb benim" Ya Resûlellah dedi. Ve meşhur kasidesini söyledi.  
     
  Asım bin Amr anlatıyor: Kâb bin Züheyr mescitte kendini tanıttığı sırada Ensardan bir adam Kâb'ın üzerine hücum ederek: "Ya Resûlellah bana müsaade edinde Allah düşmanının boynunu vurayım" dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem;"Bırak karışma o yaptığından pişman olarak gelmiştir"dedi. Kâb da Ensarın bu davranışına çok kızdı. Ensar Kâb'ı sevmedi, fakat muhacirler onun hakkında daima hayır söylemişlerdir.  
  Tebük Savaşı  
     
  İbn-i İshak'ın anlattığına göre: Tebük harbine tekabül eden günler en sıcak günlerdi. Meyvelerin olgunlaştığı, halkın meyveleri toplamaya başladığı hasat zamanı idi. Sıcaklar haddinden fazla idi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem düşman üzerine yaptığı bütün askeri hazırlıkları gizli tutuyordu. Fakat bu seferki hazırlık açıkça yapıldı. Herkesin katılmasını temin için halka açık olarak anlattı. Harp hazırlığı sırasında bir gün Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Cidd bin Kayse hitaben; "Bizanslılara dayanabilir misin?" dedi. Cidd; "Bana izin verin başımı derde sokmayın. Ensar bilir ki ben kadınlara çok düşkünüm, sarışın Rum kızlarını gördüğümde sabredemeyeceğimden korkuyorum"cevabını verdi. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ona izin vermiştir. Bu hususta : "Onlardan bazısı bana izin ver, başımı derde sokma diyordu. Haberiniz olsun ki fitneye kendileri düştüler. Cehennem kâfirleri kuşatmış bulunuyor"(Tevbe: 9/49) buyurdu. Münafıklar birbirlerine; "bu sıcakta savaşa çıkmayın" demişlerdi de Cenab-ı Allah : "De ki cehennem ateşi daha sıcaktır, anlayabilseler"diyerek harpte bulunmalarını teşvik ve emir buyurdu. Bir çok zenginler savaş için mali yardımda bulundular. Hz. Osman radıyallahu anh tam teçhizatlı üçyüz deve ile Bin Dinar verdi. Kendilerinin savaşa katılmalarını isteyen, bu uğurda göz yaşları döken yedi kişi arzularını Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e açıkladıklarında; "sizi bindirecek bir şey bulamıyorum"gidemedikleri için gözleri yaşlı döndüler. Ukbe bin Yezid gece kalkıp namaz kıldıktan sonra ağlar ve: "Ya Rabbi sen cihad emrini verdin, beni teşvik ettin; fakat Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemle beraber savaşa gidebilme imkânını bana vermedin. Beni savaşa götürecek bir imkâna sahip değilim"diyerek üzüntülerini belirtti. Sabah olunca herkes mescide geldi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; "Bu gece sadaka vererek ibadet yapan kimdir"diye sual tevcih etti. Hiç bir kimse cevap vermedi. Tekrar: "Nerdedir sadaka veren?" diye seslendi. Tekrar kimse cevap vermedi. Ukbe geceleyin yapmış olduğa yakarışını Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme haber verdi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Müjdeler olsun! Muhammedin varlığın elinde bulunduran kuvvete yemin ederim ki bu geceki yalvarışın kabul olunmuş zekât ibadetine yazıldı" buyurdu. Bedevilerden özür bahane edenler, kendilerine izin verilsin diye geldiler. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onların mazeretlerini kabul etmedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem EnsarlıMuhammed bin Müslümeyi Medine'ye kaymakam tayin etti Ordu yola çıkınca münafıkların reisi Abdullah bin Übeyyve onunla beraber bazı münafıklar savaşa çıkmayarak Medinede kaldılar. Hiç bir şüpheye ve inançsızlığa düşmeyen bir kısım müslümanlar da harbe katılmadılar. Kâ'ab bin Malik Hilâl bin Ümeyye, Mirare bin Rabi, Ebu Hayseme El-Ealimive Ebuzer El-Gifariradıyallahu anh ve daha bazı müslümanlar... Her kabileden orduya katılan asker sayısının yekûnu otuz bini buldu. On bin atlı orduda bulunuyordu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yirmi gün orduya namazı kısaltarak kıldırdı. Hırekliyüs o gün Suriyenin Humus şehrinde bulunuyordu.  
     
  İbn-i İshak anlatıyor: "Sefere çıkarken Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ehline bakması için Hz. Ali'yi orada bıraktı. Münafıklar bunu dedi -kodu yapmağa başladılar. Bundan üzülen Ali, hemen silâhlanarak yola çıktı. Cüfr denilen yerde Resulü Ekrem'e yetişti ve benim için münafıklar dedi - kodu yapmaya başladılar"dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Hayır ben seni arkamda aileme ve çocuklarıma bakman için bıraktım. Geri dön ve yerime çoluk çocuğuma bak, benden sonra Peygamber gelmeyeceğini biliyorum, fakat Musa ile Harun gibi olmak istemezmisin? Ey Ali!" dedi. Bundan sonra Hz. Ali radıyallahu anh geri döndü. Ordu hareket ettikten bir kaç gün sonra Ebu Hayseme sıcak bir gün hanımlarının yanına girer, onları kendilerine ait gölgeliklerinde etrafa su serperek serinlediklerini kendisine soğuk sular ve yemekler hazırladıklarını görünce: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sıkıntı ve şiddetle sıcak bunalımı içerisinde yaşasın, Ebu Hayseme de serin gölgeler ve hazır yemekler içerisinde güzel kadınlarıyle gün geçirsin. Bu, insafla bağdaşacak bir hal değildir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme gidip kavuşmadıkça gölgeye ayak basmam. Bana hemen yol azığı hazırlayın"dedi. Sonra su taşıyan bineğini alarak yola çıktı. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme Tebükte iltihak etti. Yolda Ümeyr bin Vehb, Ebu Haysem'e yetişerek beraber yola devam ettiler. Tebük'e yaklaştıkları zaman Ebu Hayseme arkadaşından ayrılarak Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e doğru atını sürmeye başladı. Ashab, karşıdan geleni Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e gösterdiklerinde Allah Resulü: "Ebu Haysem olabilir"dedi. Biraz daha yaklaşınca devesini yıktırıp Hz. Muhammedin yanına yaya olarak gitti. Selâmdan sonra Peygamberimiz: "Böyle hareket etmen gerekiyordu" dedi. Ebu Hayseme gelişinin sebeplerini bildirdi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemde ona dua etti. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Semud kavminin ülkesi olan Hicr'den geçerken Ashabına : "İlâhî azaba uğramış bulunan bu kavmin yurduna girerken ağlayarak giriniz. Eğer ağlamayacaksanız oraya girmeyiniz, onların uğradığı felâkete siz de uğrayabilirsiniz. Oranın suyundan içmeyiniz. Eğer onunla hamur yapmışsanız develere yediriniz. Oradan kablarınıza su doldurmuşsanız, dökünüz, su içme ihtiyacınızı Salih Peygamberin devesinin içtiği kuyudan temin ediniz"buyurdular.  
     
  Müslim'in Ebu Hamil El-Saidi'den naklettiğine göre: Ebu Hamid; "Tebük'e varıncaya kadar yürüdük." Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem : "Bu gece şiddetli bir rüzgâr esecek, hiç biriniz yerinden kıpırdamayın. Bineği ve devesi olanlar bağlasın"dedi. Şiddetli bir rüzgâr esti. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in tavsiyesine uymayarak yerinden kalkıp gezen birini rüzgâr Tay dağından yuvarladı.  
     
  İbn-i İshak anlatıyor: "Ordu susuz olarak sabahladı. Bu durumu Hz. Muhammede şikâyet ettiler. Hz. Muhammed Allah'a dua etti. Cenab-ı Allah bir bulut gönderdi, yağmur yağdı, bütün ordu su ihtiyacını temin etti." Ordu yolda iken, aralarında "falan kimse orduya katılmadı. Falan kimse gelmedi" gibi fısıltılara Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Bırakınız onu, eğer onda hayır varsa gelir. Size iltihak eder. Şayet böyle değilse o takdirde Allah sizi ondan selâmette bırakır"diye karşılık veriyordu. Ebuzer Gifarinin devesi yolda kaldığından Ebuzerradıyallahu anh, kendi eşyasını sırtladı, yürüyerek Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin izini takip etti. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ve ordusunun konakladıkları bir yerde yetişmiş onu gören müslümanlardan biri; "Ya Resûlellah karşıda birinin geldiğini görüyorum" deyince Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Ebuzer olabilir"demişlerdi. Dikkat ettiklerinde gerçekten Ebuzer;"Ya Resûlellah"dediler. Hz. Muhammed : "Allah Ebuzere rahmet etsin, yalnız olarak yürüyor, yalnız olarak ölecek ve yalnız olarak dirilecektir" buyurdular.  
     
  İbn-i Hıbbanın sahihinde Ümmü Zer'den rivayet edildiğine göre; "Ebuzer ölüm yatağında idi, ben başucunda ağlıyordum, ağlayışımın sebebini sordu. Ben nasıl ağlamıyayım sen bir çöl ortasında can veriyorsun, sana ne kefen yapacak bir elbisem ne de seni gömecek gücüm var" dedim. Ebuzer radıyallahu anh: "Müjdelerim seni, ağlama! Ben Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'den benim de içinde bulunduğum bir grup insana içinizden biriniz bir çölde vefat edecektir"dediğini duydum. Bu grupta olanların her birisi ya bir köyde ya bir toplulukta vefat ettiler. O gruptan yalnız ben kaldım. Sen yalnız yolu gözet dedi. Ben ilerilere bakmaya başladım. (Kum yığınlarına dikkatle baktım belki uzaktan bir geçen olur diye). Karşılarda çok uzakta bir karartı görerek işaret ettim, bana doğru geldiler. Durumumu sordular. Ben; "müslümanlardan biri can veriyor onun tekfin ve teçhizini tamamlayın" dedim. Benden; "Kim olduğunu sordular. Ben Ebuzer olduğunu söyleyince Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin arkadaşı değilmi" dediler. "Evet"dedim. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin arkadaşı olduğunu anlayınca hemen oraya doğru koştular. Yanına girdiklerinde Ebuzer: Müjdeler olsun size; "Ben Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'den müslüman bir grubun ölmeden önce buna şahit olacağını duymuştum, işte o müslümanlar sizlersiniz"dedi ve yukarıdaki hadisi onlara anlattı. Sonra, benimle hanımına yetecek elbisem olsa bana ait elbisemle kefenlenmemi isterdim. Bu konuşmaya şahit olanlar, Ebuzerin dediklerini biraz aşırı gördüler. Ensardan biri; "Ey Ebuzer! annemin bizzat bana ördüğü heybemde iki elbisem var, sana kendi gömleğimi kefen yapacağım"dedi. Ebuzer Ensarlı gencin söylediklerini kabul etti ve "Beni sen kefenle"dedi. Sonra "Ebuzer son nefesini verir, Ensarlı kişi onu kefenler ve oradakilerle beraber cenaze namazını kılarlar."Allah rahmet etsin.  
     
  Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sallallahu aleyhi ve sellem Tebük'e vardığı zaman Eyalet temsilcileri gelerek anlaşma yaptılar. Cizye vermeyi kabullendiler. Hayvan (davar) ve tarla sahipleri gelerek Cizye vergisini verdiler. Bu anlaşmayla ilgili bir yazı yazıldı. Anlaşmayı havi yazı onların yanında devamlı kalıyordu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Halid bin Velidradıyallahu anh'i, Devmetülcendel'e Dümede Ükeydire gönderdi. Ve onu öküz avlarken bulacaksın dedi. Halid bin Velid Mehtaplı gece kalasının ay ışığında görüldüğü yere kadar gitti, Ülkeydire damda hanımı ile sohbette iken bir yabani öküz boynuzlarıyle köşkün kapısını zorluyordu. Hanımı "Yazılacak şey kapıya kadar gelmiş olan ava ne denir?" Gelen "bu avı kim istemez" dedi. Hemen atına binerek avın peşine düştü yanına bazı adamlarını da alarak yola çıktı. Ükeyderi müslüman askerler yakaladılar. Çarpışma sırasında kardeşi öldürüldü. Halidradıyallahu anh onu alarak Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanına götürdü. Ükeydire Cizye vermek şartıyla müsalaha yaptı. Bu müsalahadan sonra dönüp köyüne gitti.  
     
  Tarihçi İbn-i İshak'ın anlattığına göre: Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem Tebükte 15 gün kadar kaldıktan sonra Medineye döndü. Muhammed bin İbrahim bin Et- Temimi'den nakledilen: İbn-i Mesudradıyallahu anhbana anlattığına göre; "Ben Tebükte iken gece kalkardım. Gezerken askeri birliklerin b;lunduğu tarafta ateş ışığı görürdüm. Oraya vardığım zaman Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Ebu BekirveÖmer ile birlikte gördüm. Abdullah Zülbeccadeyn vefat etmiş onun defin işi ile meşgul oluyorlardı. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Ebu Bekirradıyallahu anhveÖmerradıyallahu anh'in onu kabre koyarlarken Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin : "Allahım! ondan razı olarak akşamlarım, sende ondan razı ol" dediğini işittim de; "keşke bu kabre ben girmiş olaydım"dedim. Hz. Resul, Tebükten dönüp Medineye bir saat menzile gelince, daha önce Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Tebük hazırlığı içerisinde iken Mesad-i Dirar Ashabı, ona gelerek; "Ya Resûlellah biz bir Mescit yaptık burada namaz kılmanı istiyoruz"demişlerdi. Allah Resulü de onlara; "Ben şimdi sefer hazırlığı içerisindeyim, inşallah dönersem gelirim" demişti. Tebük dönüşünde Medineye bir saatlik uzaklıkta zi uvana geldiği zaman mescid hakkında ilâhi ferman geldi. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; Malik bin DühşamileMaan bin Adiyiçağırarak onlara; "ahalisi zalim olan bu mescide gidiniz onu yakınız ve yıkınız"dedi. Her ikisi süratle yola çıktılar.Malik bin Dühşam'ın yurdu olan Beni Salim bin Avf kabilesine geldiler. Orada Malik Maan'a; "beni bekle, ehlimden bir ateş getireyim" dedi. Eve gidip yapraklı bir hurma dalını tutuşturdu. Koşarak mescide girdiler. İçinde cemaat vardı. Bunlar hemen mescidi tutuşturarak yıkmaya başladılar. Cenabı Allah bu mescit hakkında âyet indirmişlerdir. Bu âyet-i kerimenin nazil oluş sebebi (indirilişi) hakkında İbn-i Abbas radıyallahu anh şöyle diyor: Mescidi Dirarı yapanlar bir grup Medineli Ensar idi. Bir gün münafık vasıflı Ebu Amir; "Siz kendinize ait bir mescit yapınız, elinizden gelen kuvveti hazırlayınız, ben Rum Meliki Kaysare gideceğim, ordan asker getireceğim, var gücümüzle Muhammedi buradan çıkarmaya çalışacağım"dedi. Mescidi yaptıktan sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme gelerek; "Biz mescidi bitirdik, istiyoruz ki gelip bir orada namaz kılasınızda dua edesiniz"dedi. Bu isteklerine Allah-u teala : "Onun içinde ebediyyen namaza durma, ta ilk günden temeli takva üzerine kurulan mescidi, içinde namaz kılmana elbette daha lâyık ve müstehaktır, onun içinde öyle temizlenmek isteyen adamlar var ki, Allah da temizlenenleri sever"(Tevbe: 9/108)buyurdu.  
     
  Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Medineye yaklaştığı zaman bütün halk, kadın ihtiyar, çoluk çocuk onu karşılamak için yollara döküldüler, kadınlar : "Seniyyetül veda tepesinden üzerimize ay doğdu. "Allaha çağıran oldukça bize şükür vacip oldu"diye şiirler okuyorlardı.  
     
  Tebük, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem'in bizzat iştirak ettiği son savaştır. Berae Sûresi bu savaş esnasında indi. Tebük gazasına, Bedir savaşına iştirak etmiş olan Kâab bin Malik, Mirare bin El-RabiveHilâl bin Ümeyye katılmamışlardı. Bunların hiç birinin mazereti de yoktu. Hz. Muhammed Medineye dönünce, münafıklar Hz. Muhammede gelip, harbe katılmalarına mani mazeretler beyan ederek yemin ettiler. Hz. Muhammed onların mazeretlerini kabul ettiği halde Kâab bin Malikve iki arkadaşının isteklerini kabul etmedi. Halbuki bunlar müminlerin hayırlılarıydılar. Onların tevbelerini Cenab-ı Allah: "Andolsun ki, Allah, yine peygambere ve en zor gününde ona uyan Muhacirler'le Ensar'a, içlerinden bir kısmının kalbleri az kalsın kayacak gibi olmuşken, tevbe nasip etti de lutfedip tevbelerini kabul buyurdu. Çünkü O, gerçekten çok şefkatli, çok bağışlayıcıdır. "Allah, haklarında hüküm beklenen o üç kişiyi de bağışladı...."(Tevbe: 9/117-118) Anlamını taşıyan âyetlerle haber vermişti.  
  Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e Gelen Arap Elçileri  
     
  Tebük seferinden ve Sekif kabilesinin müslüman oluşundan sonra her yerden elçiler gelmeye başladı. Elçilerin çoğu hicretin dokuzuncu yılında geldikleri için bu yıla "Elçiler yılı da denilmiştir". Kureyş kabilesi, bütün Arap kabilelerinin önderi, Kabe ve Harem'in ehli Peygamber Hz. İsmail'in çocukları olarak kabul edilirdi. Hiç bir Arap kabilesi Kureyşe ait kabul edilen bu niteliklerini inkâr edemezdi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemle savaşı açıktan açığa Kureyş kabilesi yürütüyordu. Mekke fethedilince Kureyşliler de müslümanlığı kabul edip onun yanında yer alınca, diğer Arap kabileleri artık Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e savaş açamayacaklarını anladılar. Ve İslâm dinini gruplar halinde kabul etmeye başladılar. Allahın yardımı ve fetih geldiği, insanların grup halinde Allahın dinine girdiklerini gördüğün zaman Rabbini tesbih ederek ona hamd ve ondan mağfiret dile. Şüphesiz o tevbeleri çok çok kabul edendir.  
  Temim Kabilesinin Elçisi  
     
  Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin huzuruna Beni Temim kabilesinin ileri gelenlerinden Utarid bin Hacib El - Temimielçi olarak gelmişti. Bu aradaÜyeyna bin Hısn seriyyesi on bir erkek, yirmi bir kadın ve otuz çocuktan ibaret esirleri Medineye götürmüştü. Onları Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden istemek için Temim kabilesinin ileri gelenlerinden bir grup daha Medineye gelmişlerdi. Mescide girdikleri zaman Hz. Muhammed evinde olduğu için göremediler. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i hücrelerinin arkasından çağırdılar. Bu durum Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i üzmüştü. Cenab-ı Allah : "Hücrelerin arkasından sana seslenenlerin çoğu akletmezler. Eğer sen kendilerine gidinceye kadar sabretseler, kendileri için hayırlı olur. Allah Gafur ve Rahimdir"buyurdu. Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem dışarı çıkınca; "Biz seninle yarışmaya geldik, yanınızda bulunan şairimize izin verinde yarışa başlayalım"dediler. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Peki şair ve hatibinize izin veriyorum konuşsun"dedi. Utarid ayağa kalkıp hitabede bulununca Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; Sabit bin Kays bin Şemmasa "kalk ve adama cevap ver" dedi. Sabit radıyallahu anh ayağa kalkarak: "Fihir kabilesi ve kardeşlerinden asil olanlar insanlara takip edilecek yollar açıklamışlardır. "Kalbinde Allah korkusu olanlar onları beğenir, ve yapılan her hayrı beğenir. "Onlar, savaşta düşmana zarar kendi adamlarına da faydalan dokunur. "Bu özellik onlarda köklü yetenek olup yapmacık değildir. "Bilinmelidir ki en kötü ahlâk yapmacık olandır. "İnsanlar içinde iyilikte yarışanlar varsa bu yarışmada onlara tabidirler. Ve: "Komşularına mallarını vermemezlik etmezler ve cimrilik huyu kendilerinde görülmez. "Düşmanlarına galip geldiklerinde iftihar etmezler, yenildiklerinde de paniğe kapılmazlar. Daha sonra: "Herkes kendi arzu ve gruplara ayrıldığı bir devre içinde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin bulunduğu kavim ve keremlidir. Ve Zaburken cevaben : "Panayırlar kurulurken insanlar bizim faziletlerimizi bildiler diye sana geldik. "Biz her yerde halkın kralıyız. "Hicaz ülkesinde babamız Darim gibi bir kimse bulunmaz. "Biz zaifleri korur, kibre ve gurura kapılanların kafasını keseriz. "Necid veya acemler ülkesinde yapılan her hücumda ganimetin dörtte biri bizimdir dedi. Hassan kalkarak; "Sizce şeref yüksek mevkilere geçmek kralların hâkimiyetimidir. "Biz ise Muhammed'i isteyen ve istemeyenlere rağmen barındırdık ve zafere ulaştırdık. Ve: "Biz insanları onun dinine getirmek için keskin kılıçlarla savaştık. "Beni Haşim'den en hayırlı insan bizim Kureyş kabilesinden doğmuştur. "Ey Ben-i Darim övünmeyiniz, iftiharınız, güzellikler yanında vebaldir. "Delimi oldunuz da bize karşı övünüyorsunuz, siz bize hizmet eden insanlarsınız. "Eğer kanınızı ve malınızı korumaya gelmiş iseniz o takdirde yemin ediniz. "Ki Allah'a şerik koşmayın, müslüman olun. Acemlerin giysilerini giymeyiniz"dedi. Karşı konuşmacılardan şair Zebrikan bin Bedr ayağa kalkarak Şu beyitleri söyledi. "Biz keremli bir kabileyiz, bize hiçbir kabile denk olmaz. "Bizden melikler bulunur, bizde bütün akitler yapılır. "Nice boyunları zorla kendimize itaat ettirdik. "Bulutların cimrilik yaptığı zamanda bizim yedirenlerimiz kıtlık esnasında en leziz yemekler yedirenlerdendir.  
  Tayy Kabilesinin Elçisi  
     
  Müslümanlığı kabul etmek için Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e gelen elçilerden bir grup ta Tayy kabilesinindi. Gelen elçiler içinde Tayy kabilesinin reisi Zeyd de bulunuyordu. Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem bunlara İslâmiyeti anlattı. Bu gelenler müslümanlığı kabul ettiler. İbn-i İshak anlatıyor: Bana haber verdiklerine göre Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem : "Bana Araplardan birinin faziletinden anlatılırdı. Sonra bana geldiğinde onu, hakkında söylenenlerden noksan görürdüm. Ancak Zeyd el Hayl Müstesna. Onun hakkında söylenen faziletler, sahip olduğu meziyyetlerin seviyesine ulaşamamıştır. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ona Zeyd El-Hayr ismini verdi. Ona Fey ve onunla beraber arazi vererek onun namına ait olduğunu belirten bir de senet verdi. Kalkıp kavmine giderken Necd sularından Ferde suyunun başına geldiği zaman sıtmaya tutularak orada ruhunu teslim etti. (Allah Rahmet Etsin) karısı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin araziyle ilgili olarak vermiş olduğu senedi yaktı.  
  Abdul Kays Elçiliği  
     
  Abdulkays kabilesini temsilen Müslümanlığı kabul etmeye gelen El - Carud El - AbdiHıristiyan idi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme gelerek; "Ya Resûlellah! ben senin dinin için dinimi terkediyorum, bundan dolayı bana bir garanti verebilir misin?"deyince; Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; "Evet, sana garanti verebilirim, kendisine seni çağırdığım din, üzerinde bulunduğun dinden hayırlıdır" buyurdu. Bunun üzerine hem kendisi hemde Ashabı müslümanlığı kabul ederek iyi birer müslüman oldular. El - Carud El - Abdi ölünceye kadar da devam etmiş ve "İrtidat" olayı denilen olaya ulaşmıştır. Gelen elçiler arasında Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in : "Sende Allahın verdiği iki özellik var, biri Hilim diğeri dikkattir"dediği El - Eşc'de bulunuyordu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Mekkenin fethinden önceEl - Ala bin El - Hadramiyi, Münzir bin Sava'ya göndererek İslâma davet etti. MünzirMüslümanlığı kabul ederek güzel bir müslüman oldu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden sonra vefat etmiştir. Vefatı Bahreyn halkının dinden dönme olayından önceye rastlar.El - Ala Bahreyn de o gün Münzirin yanında Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in elçisi olarak bulunuyordu.  
  Beni Hüneyfe Elçileri ve Müseylime  
     
  Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme Beni Hüneyfe kabilesinin elçileri geldiklerinde aralarında Müseylimetül Kezzab ta bulunuyordu. Bu elçilerde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selle


  

© helpiks.su При использовании или копировании материалов прямая ссылка на сайт обязательна.