Хелпикс

Главная

Контакты

Случайная статья





a) Ruhun baş gıdası, güç kaynağı îmandır



 

Varlı ğ ı mı zı n yaratı cı sı olan, her an sonsuz rahmeti, sevgisi, kudreti ve hik- meti ile bizleri kuş atan, kulları na ö z canları ndan daha yakı n olan ve kulları - nı n duâ ları nı kabul buyuracağ ı nı va’deden Allah’a iman ne bü yü k kuvvettir. Allah’ı n insan iç in koyduğ u ilâ hî kanunlara î man, bü tü n varlı kları ve hayatı ta- nı tan, gü venilecek mercii belirleyen ne azî m bir gü ç tü r.

• Hayatı n ve ö lü mü n ilâ hî bir imtihan iç in yaratı lmı ş olduğ una, ö lü m-

le baş layacak  hiret Hayatı ’na ve bu hayatı n Cennet ve Cehennem gerç eğ ine î man materyalizmin ruhu korkutucu karanlı ğ ı ndan, ç ı ldı rtı cı gayesizliğ inden koruyan ne yü ce bir kı lavuzdur.

• Namaz, zekâ t, adalet, sevgi, af ve Hak’ka ç ağ rı gibi kutsal emirlere iman

ve bu imanı n gereğ ini yaş amak ne mukaddes bir mutluluk sebebidir.

 

İ nsana, hayata ve ö lü me izah getiremeyen, tanı tamadı ğ ı varlı klar arası nda gayesizlik buhranları iç inde yaş atan, ö lü m ve ö lü m ö tesinden ü rkü terek, acz

ve zavallı lı ğ ı katmerleş tiren imansı zlı k hayatı zehreden ne korkunç bir maraz-

dı r/hastalı ktı r.

 

İ mansı zlı ğ ı n doğ uracağ ı bu rû h ç ö kü ntü sü nden insanı hangi bedenî kuv- vet ve hangi sosyal ve ekonomik dü zen kurtarabilir?

Evet, Dü nya ve  hiret saadeti iç in rû ha sağ lanması gereken baş gı da, te- mel gü ç iman ve gü zel amellerdir.

Bü tü n varlı klarda Allah’ı n sevgisi ve ş efkatini gö rü r gibi yaş ama, zikir, duâ, yardı mlaş ma, doğ ruluk, vefa, tevazu, ilgi, merhamet ve benzeri Hakk’a saygı ya

ve halka sevgiye gö tü ren ilâ hî emir ve ö ğ ü tleri yaparak gerç ekleş tirilecek gü - zel ameller imanla birlikte rû hun ana besleyici gı dası dı r. Gerekli olan koruyu-

cu vitaminleri ve de sebeb-i saadetidir.

 

Biz rû humuzu imanla ve gü zel amellerle gü ç lendirdiğ imiz sü rece mesut olabiliriz. Ç ü nkü Mevlâ mı z mutluluğ u î mana ve gü zel amellere bağ lamı ş tı r.

Mevlâ mı z ş ö yle buyuruyor:

 

[“Kadı n ve erkek kim iman etmiş olarak gü zel amellerde bulunursa ancak onu hoş bir hayata erdireceğ iz ve onlara karş ı lı kları nı, yaptı kları nı n en gü zelini ö lç ü ala­ rak vereceğ iz. ”


 

 


“Kim bana imandan/koyduğ um/yasalara uymaktan yü z ç evirirse onu da dar/

bunalı mlı bir hayata dü ş ü receğ iz…”]1

Rû hî bü nyemizi kuvvetlendirmek ve mutlu yaş atmak iç in imanla ve gü - zel amellerle gı dalandı rmak gü ç lendirmek gerektiğ i kadar onu menfî tesirler- den de korumak lâ zı mdı r.

Yü ksek tansiyon, ş eker ve kanser gibi hastalı klar bedenimize tesir eden maddî hastalı klar olduğ u gibi Allah’ı ve â hireti unutma, ibâ detlerden uzaklaş - ma, kin, haset, faiz, rü ş vet, iç ki, gı ybet ve zina benzeri ilâ hî haramlar/gü nahlar

da rû hî bü nyemizi kemiren mutsuzlaş tı ran manevî hastalı klardı r.

Ç ok iyi bilmeliyiz ki haramları n oluş turduğ u gü nahlar rû humuzu mik- roplandı rmakta, yaralar aç arak elemlendirmekte, iyilikleri yapmada gü ç sü z, kö tü lü klerden korunmada mecalsiz bı rakmaktadı r.

Manevî buhranları mı zı n mü him bir kı smı nı n kaynağ ı iş te bu gü nahları n sebep olduğ u ruhî hastalı kları mı zdı r. Peygamberimiz “Gü nah, iç ini kemiren/bu­ nalı ma yol aç an ş eydir. ”2 buyurmakla bu gerç eğ e iş aret etmiş tir.

Bu gerç eğ i kalbimizde hissetmek gerç ek imanı n alâ metidir. Bunun iç indir

ki Peygamberimiz bir soruya cevap olarak ş ö yle buyurmuş tur:

“İ ş lediğ in gü nah sana elem veriyor, yaptı ğ ı n gü zel amel de seni mutlu ediyor­

sa sen mü minsin. ”3

Yü ce Rabbimiz:

“Gizli ve aç ı k bü tü n gü nahları bı rakı n. Zira haramları iş leyerek gü nah kaza­ nanlar yaptı kları nı n cezaları nı ç ekeceklerdir. ”4  buyurarak ruhî bü nyemizin ko- runma reç etesini vermiş tir.

Ruhî bü nyemizi manevî hastalı klara karş ı korumak gö revimiz olduğ u gi- bi, haramları n iş lenmesiyle oluş muş mevcut hastalı kları da gü zel amellerle te- davi etmeye ç alı ş mak vazifemizdir.

Bu tü r tedavi zarû reti iç indir ki Peygamberimiz:

“İ ş lediğ in gü nahı n hemen ardı ndan gü zel bir amel yap ki onun gü nahı nı gider­

sin. ”5 buyurmuş tur.

 

 

1  Nahl 97; Ta-Ha 124.

2  Et­Tac 5/3.

3  Miş kâ tü l-Mesâ bî h Hadis No: 45.

4  En’am 120.

5  Et­Tac, 5/63.


 

643


 

 


 

644


Gü zel amellerle manevî hastalı kları mı zı tedavi etmek lü zumundan ö tü -

rü dü r ki Peygamberimiz elemli ve sı kı ntı lı sahâ bî lere “Allahı m elemlerden ve sı kı ntı lardan sana sı ğ ı nı rı m. ”6 ş eklinde duâ etmeleri emrini vermiş tir.

Peygamberimiz kalp katı lı ğ ı ve acı ması zlı ğ ı ndan ş ikâ yet eden bir sahâ bî ye de “Yetimin baş ı nı okş a, yoksulu doyur. ”7 ö ğ ü dü nde bulunmuş tur.

Gö zü  dö ndü ren  gadab-kı zgı nlı k  hastalı ğ ı nı n  nü ksetmesi  halinde  hasta- lı ğ ı n seyrine gö re yapı lacak manevî mü dahalenin sı rası yla “Ş eytan’dan Allah’a sı ğ ı nmak, oturmak, yatmak ve abdest almak, ”8 olduğ unu bildirmiş dir.

Ş ehevî tansiyonunun yü kselmesi halinde de Peygamberimiz: “Oruç tutul­

ması nı, ” tavsiye etmiş tir.

Misalleri daha da ç oğ altabiliriz.

Mevzuumuzu ö zetlersek deriz ki, saadetimiz iç in bedenimizi gü ç lendir- meye  korumaya  ve  gerektiğ inde  tedâ vî  etmeye  muhtaç  olduğ umuz  gibi  rû - humuzu da gü ç lendirmeye korumaya ve lü zû munda tedavi etmeye mecbu- ruz. Kaldı ki rû humuz bedenimizden daha da ç ok ilgiye muhtaç tı r. Zira rû hun mutluluğ u ve elemi fani değ il ebedî dir.

O  halde  akı llı  insanlar  olarak  rû humuzu  gü ç lendirecek  İ slâ m  î manı na, koruyacak ve gereğ inde tedavi edecek gü zel amellere koş alı m. Ruhumuzu za- yı flatacak, ateş azabı na dü ş ü recek İ slâ mî haramlardan korunalı m.

Yü ce Allah’tan bizleri rahmetiyle kuş atması nı dilerim.

 

 

6  a. g. e. 5/137.

7  Miş kâ tü l­Mesâ bî h Hadis No: 5001.

8  Et­Tac 5/52.


 

 

Tö vbe

 

 


İ nsanı yaratan Allah, onun dü nya ve â hiret saadetini, emirleri ve yasakları -

nı n tatbik edilmesi ş artı na bağ lamı ş tı r. 1

Yü ce Mevlâ mı z, emirleri ve yasakları na aykı rı lı ğ ı da insanı n buhranları nı n kaynağ ı ve â hiret azabı nı n sebebi kı lmı ş tı r. 2

Bu yaratı lı ş dü zeni sebebiyledir ki insan, ilâ hî emir ve yasaklara muhale- fet ettiğ i sü rece ve iş lediğ i gü nahlardan arı nmadı ğ ı mü ddetç e bunalı mları nı gi- deremez. Mesut olamaz. İ lahî azabdan korunamaz.

Dü nya ve  hiret mutluluğ unu isteyen mutlaka gü nahları bı rakacak, yap- tı kları ndan temizlenmek iç in de Rabbine tö vbe edecek, affı nı dileyecektir.

Gü nahları na tö vbe etmek mü minin vacip gö revidir. Bu gö rev ö mü r bo- yunca da devam edecektir. Zira, insan melekler gibi nû ranî bir yaratı k olmadı -

ğ ı ve gü nahlara arzulu nefsî bir gü ç le yaratı ldı ğ ı iç in hatalara dü ş mekten ko- runamaz.

Peygamberimiz bu gerç eğ i ş ö yle aç ı klamı ş tı r.

“Her bir insan hata edici/gü nah iş leyicidir. Ancak hata iş leyenlerin en hayı rlı sı tö vbe edip Allah’tan affı nı dileyendir. ”3

Bizler  Kur’â n’ı mı zı n  Mü taffifû n  sû resindeki  ifadesiyle  kablerimizi  pas- landı ran, Rabbimizle aramı zda perde oluş turan ve Cehennem’e yol olabilecek olan gü nahları mı zı tö vbe ile gidermez, giderek de artı rı rsak ilâ hî adalet gereğ i

iç huzursuzluğ umuz artar, rû hî elemlerimiz ç oğ alı r, vü cudumuza ve malı mı -

 

 

1  Nahl 97

2  Taha 1243

3  Et­Tac, 5/515.


 

645


 

 


 

646


za yö nelik maddî ve manevi cezalara muhatap olabiliriz. Ayrı ca â hiretimizi ku-

ş atacak ilâ hi azaba da uğ rarı z. Hiç bir kurtarı cı da bizi kurtaramaz.

Bu gerç eğ i aç ı klamak iç indir ki Peygamberimiz ö z kı zı Hz. Fatı ma’ya ş ö yle buyurmuş tur:

“­ Ya Fatı ma! Aman nefsini Allah’ı n azabı ndan kurtarmaya ç alı ş. Zira Allah’a yemin ederim ki, ben senden Allah’ı n azabı nı gideremem... ”4

Mü minler!

Hata  edebiliriz.  Namaz  kı lmamak,  zekâ t  vermemek,  ana-babaya  â sî  ol- mak, adaletten sapmak, hileli imâ lat yapmak gibi Rabbimizin emirlerine itaat- sizlik yapabiliriz, mü mkü ndü r.

İ ç ki iç mek, zina yapmak, faiz alı p-vermek, karaborsacı lı k yapmak, yalan sö ylemek, ş ahı s veya kamu malları nı zimmete geç irmek ve Rabbimizin ü zeri- mizdeki sayı lamayacak kadar ç ok olan nimetleri ü zerinde dü ş ü nmemek gibi gü nahları n/suç ları n faili olabiliriz.

Bizden benzeri daha nice gü nahlar zuhur edebilir.

Gü nahları mı zı n sebep olacağ ı bunalı mlar, musibetler ve azaplardan koru- nabilmek iç in Mevlâ mı zı n bizlere aç tı ğ ı tö vbe kapı sı ndan kulluk ş uuru ile iç e- riye girmeliyiz. Mevlâ mı zdan affı mı zı dilemeliyiz. Eğ er yaptı ğ ı mı z gü nahlar, haklara tecavü z gibi kul hakları ile ilgili ise Allah’tan mağ firetimizi talep eder- ken hak sahiplerinin de hakları nı ö demeliyiz.

Bö ylece gerekli ş artları na riâ yet ederek gü nahları mı za tö vbe etmeliyiz.

Yü ce Allah emirlerini tatbik edip yasakları ndan kaç ı nmayan kulları nı ce- zalandı racaktı r. Fakat kulunu gü nahları ö lç ü sü nde azablandı rmak Allah’a va- cip değ ildir,

Yü ce Mevlâ mı z, rahmetini gazabı dahil her ş eye ü stü n kı lmı ş tı r. Rahmetine kendi zatı na gö rev olarak yü klemiş tir. 5  O, pek ziyade kerem sahibidir. Kul- ları na  merhameti  sonsuzdur.  Duâ  ve  tö vbeleri  kabul  eden,  gü nahları  bağ ı ş - layandı r O.

Merhameti ve affı sı nı rsı z olan Mevlâ mı z kulları nı cezalandı rmayı da sev- mez. Bunun iç indir ki hatası z olamayacak kulları na Tahrim Sû resi’nde ş u lü - tufkâ r emri vermektedir:

 

 

4  İ bn­ü Kesî r, 3/350.

5  Araf 156; Enam 12.


 

 


“Ey iman edenler! İ ş lediğ iniz gü nahlara bir daha dö nmeyecek ş ekilde Allah’a

tevbe ediniz... ”6

Kulları nı azaplandı rmayı değ il bağ ı ş lamayı seven Mevlâ mı z bir hadî si kud- sî ’de ş ö yle emir buyurur:

“Ey kulları m! Sizler gece gü ndü z hata edicisiniz.

Ben de gü nahları affediciyim. Benden affı nı zı dileyin sizi affedeyim... ”7

Rabbimizin bu ç ağ rı sı na icabet ederek O’nun lü tfuna gö nü l bağ layanlar elbette ki bağ ı ş lanacaklardı r, ç ü nkü O kulları na bağ ı ş lamayı vaat etmekte ve

ş u mü jdeli duyuruyu yapmaktadı r:

[“Allah kulları nı n tevbelerini kabul eder. Onları n gü nahları nı bağ ı ş lar. Yaptı k­

ları nı zı da bilir. ”

“Allah (ş ahı sları n, putları n, ilkelerin, rejimlerin v. s. ) zatı na ortak tutulma­ sı nı hiç mi hiç bağ ı ş lamaz. Ama dilediğ i kiş ilerden bunun dı ş ı ndaki gü nahları bağ ı ş ­ lar…”]8

Mevlâ mı z Rahman, Rahî m, Ğ afû r, Raû f, Settar ve Kerî m olan bir Rabdı r.

-Allah ş anı nı artı sı n- Peygamberimiz bir ananı n ç ocuğ unu ateş e atamaya- cağ ı nı, Allahı n kulları na olan merhametinin ise ananı n ç ocuğ una olan merha- metinden pek ç ok olduğ unu bildirir ve bu ç okluğ u ş ö yle aç ı klar:

“Allah, yü z bö lü me ayı rdı ğ ı rahmetinin yalnı zca birini insanlar, cinler ve hay­ vanlara vermiş tir. (İ nsanlar ve Cinler) payları na dü ş en o bir rahmetle birbirlerine acı r ve ikramda bulunurlar. Vahş i hayvanları n yavruları na ş efkati de o bir rahmet­ ten aldı kları pay sebebiyledir. Allah, kendi zatı na ayı rdı ğ ı doksan dokuz bö lü mlü k rahmetiyle Kı yamet Gü nü ’nde kulları na merhamet edecektir. ”9

Rabbimiz bö ylesine sonsuz rahmet sahibi olduğ u iç indir ki, ne derece gü - nah sahibi olunursa olunsun rahmetinden ü mit kesilmemesini emretmekte- dir. Zü mer Sû resinde Mevlâ mı z ş ö yle buyurur:

“... Ey gü nah iş lemekle nefislerine karş ı haddi aş mı ş kulları m! Allah’ı n rahme­ tinden/sizi bağ ı ş laması ndan ü midi kesmeyiniz. Ç ü nkü Allah bü tü n gü nahları bağ ı ş ­ lar. Ş ü phesiz Allah ç ok bağ ı ş layandı r. Ç ok ç ok merhamet edendir. ”10

 

 

6  Tahrim 8.

7  Et­Tac, 5/148.

8  Ş ura 25, Nisa, 48

9  Et­Tac, 5/156.

10 Zü mer, 53.


 

647


 

 


 

648


Tö vbe vâ cib bir gö revimiz olduğ u iç in ibâ dettir. Kulluğ unu idrak ederek

tö vbe edenlere bu ibâ detlerinin mü kâ fatı ş ü phesiz verilecektir.

Mevlâ mı z ş artları na uygun tö vbe ederek î manlı bir hayat sü renlerin ve gü zel ameller yapanları n gü nahları nı sevaplara dö nü ş tü receğ ini va’detmektedir. 11

Rabbimiz Al-i İ mran Sû resinin 135. ve 136. â yetlerinde ise bizleri ş ö yle mü jdelemektedir:

“Bir gü nah iş ledikleri veya nefislerine zulmettikleri zaman Allah’ı anarak he­ men gü nahları nı n bağ ı ş lanması nı isteyenleri hem de yaptı kları gü naha bile bile ı srar etmeyenleri (Allah bağ ı ş lar. ) Gü nahları Allah’tan baş ka kim affedebilir? İ ş te onla­ rı n mü kâ fatı Allah’tan bir mağ firet ve altı ndan ı rmaklar akan Cennet’lerdir. Onlar orada ebedî olarak kalı cı dı rlar. Bö yle yapanları n mü kâ fatı ne gü zeldir. ”

Mü minler!

“Ü mit ederim ki Rabbimin rahmeti taksim edilirken gü nahlara gö re gelir. Gü ­

nahları ç ok olana ilâ hi rahmet de ç ok gelir. ”12 diyen mana adamı nı n ü midiyle tö v-

be edelim. Kalplerimizi Allah’a yö nelterek, ellerimizi O’na aç arak bizi aklata- cak rahmet dileyelim.

Gü nahları nı kü ç ü mseyen ve tevbesini sonu gelmeyen yarı nlara erteleyen zavallı lardan olmayalı m.

Rû hu gü nahları ndan arı ndı rmanı n, İ slâ mî yaş ayı ş a yö nelerek mutlu ol- manı n, ö z ifadesiyle ilâ hî azabdan korunarak ilâ hi rı zaya ve Adn Cennetlerine ermenin yolu tö vbedir.

Hutbemizi Peygamberimizden hadî slerle bitiriyorum. Allah’ı n Peygamberi ş ö yle buyuruyor:

[“Ey İ nsanlar! Allah’a tö vbe ediniz. Zira ben gü nde yü z defa: (Allahı m! Beni bağ ı ş la!, diyerek) Allah’a tö vbe ederim.

Zira “tö vbe eden kiş i hiç gü nah iş lememiş gibidir. ”]13

 

 

11 Furkan, 70.

12  Kasî de-i Bü rde, Beyit 156.

13  Et­Tac, 5/151; C. Sağ î r, 1/134.


 

 

Allah’a Gü ven

 

 


Bü tü n  varlı kları n  ve  insanları n  yaratı cı sı  ve  yaş atı cı sı  olan  Rabbimizin

aç ı klaması na gö re;

“... İ nsan zayı f yaratı lmı ş tı r. ”1

Zira her an ö lü mle baş baş adı r. Aklı ve duyu organları nı n gü cü sı nı rlı dı r. Hayatı nı sü rdü ren vü cut faaliyetleri kendi yö netimi dı ş ı ndadı r. İ nsan kendisi gibi zayı f insanlarla iç iç edir. İ lâ hî kanunları n bir bö lü mü nü teş kil eden tabiat kanunları nı n da egemenliğ i altı ndadı r.

İ nsan  zayı f  olduğ u  iç indir  ki  gü venme  ve  sı ğ ı nma  ihtiyacı ndadı r.  İ ltica edilecek gü ç leri bulunmadı ğ ı nı, bildiğ i halde ilme, emeğ e, sermayeye, mevkie, soya, hatta merhamete dayanması gü ven duyma ihtiyacı nı karş ı lamak, tedir- gin olan ruhunu tatmin etmek iç indir.

Tü mü yaratı k olan ve insan gibi acz alâ metlerini taş ı yan bu gü ven kaynak- ları aklı nı kullanabilen insanı ş ü phesiz mutlu edemez.

Ö lü me mani olamayan ve gelmesi mü mkü n tehlikeleri engelleyemeyen bu gü ven kaynakları nı n kendileri gü vene muhtaç tı r. Ç ü nkü devrin ilimi ge- ç erliliğ ini, emek gü cü nü, sermaye egemenliğ ini, mevki sü rekliliğ ini, soy ittifa- kı nı ve merhamet ü stü n kudretini yitirebilir.

Bu durumda aklı nı kullanarak ve Rabbinin lü tfuna uğ rayarak Allah’a î man bahtiyarlı ğ ı na ermiş mü min elbetteki yaratı lmı ş olan mezkû r gü ç lere değ il on- ları yaratana/yaş atana dayanı r.

Hü kmü evrene, dü nyaya, insanlara, bitkilere, hayvanlara ve ö lü m ö tesine

 

1  Nisa 28.


 

649


 

 


 

650


geç en, dilediğ ini istediğ i an arzuladı ğ ı ş ekilde yaratan bilgisi engin, merhame-

ti sı nı rsı z Rabbine gü venir.

Allah’a gü ven, ö zel ifadesiyle tevekkü l İ slâ m Akidesinin gereğ i, mü minin ana sı fatı dı r.

Rabbimiz Enfâ l Sû resi’nin ilk â yetlerinde ş ö yle buyurmaktadı r:

“Allah anı ldı ğ ı zaman yü rekleri ü rperen, kendilerine Allah’ı n â yetleri okunduğ u zaman o â yetler imanları nı artı ran, Rablerine tevekkü l eden, namazları nı kı lan ve kendilerine verdiğ imiz nzı ktan verenler (yok mu? ) İ ş te onlar gerç ek mü minlerdir. Onlara Rablerinin katı nda dereceler, bağ ı ş lanma ve pek gü zel nzı k1ar vardı r. ”

Aziz Mü minler!

Mü min Allah’a î manı nı sü rdü rdü kç e yalnı z ve yalnı z Allah’a gü venecek ve dayanacaktı r. Zira Allah’a gü ven ve dayanma İ slâ mî î man’ı n bir olgunluk mer- halesi değ ildir. Olmazsa olmazı dı r.

Bunun İ ç indir ki Kur’â n’da bu gerç ek ş ö yle aç ı klanı r.

Yû nus Sû resi  yet 84:

“... Eğ er Allah’a inandı ysanı z, gerç ekten O’na teslim olan insanlarsanı z yalnı z

ve yalnı z O’na dayanı p gü venin. ”

İ nsanlar dahil bü tü n maddî varlı klara hâ kim olan ve ç ok cü zî bir kı smı -

nı bilimlerle formü le edebildiğ imiz sebep-netice iliş kileri Allah’ı n koyduğ u ve

O’nun değ iş tirebileceğ i yasalardı r.

Meselâ; gı dayla hayat, yağ murla bitki, ateş le yanma, cinsel iliş ki ile ç ocuk arası nda sebep-netice alâ kası nı kuran Allah’tı r.

Mü min Allah’ı n koyduğ u bu dü zene inanacak ve bağ lı kalacaktı r. Bu ilâ hî hikmetli ç izgiden sapmayacak, yalnı z Allah’a gü venecektir.

Allah’a tevekkü l/gü ven ilâ hî bir kanun olan sebep­netice ilkesinin reddi- ni, sebeplere bağ lı lı ğ ı nı terkedilmesini gerektirmez.

Ç ü nkü Allah’a gü ven, O’nun ç izdiğ i hat ü zerinde olacaktı r.

Sebeplere bağ lanarak Allah’tan hayı rlı netice beklemek, koyduğ u ö lç ü le-

re gö re lû tfunu taleb etmektir.

Zira sebebe netice kanununu koyan Allah’tı r. O dilemezse sebep netice doğ urmaz. Kur’â n Vakı a sû resinde ö rneklendirildiğ i ü zere bu gerç eğ e sü rekli olarak dikkatlerimizi ç ekmektedir.


 

 


Sebepler kendiliğ inden netice oluş turamaz. Neticeleri sebeplerde gü ç ya-

ratan Allah’a bağ lamamak insanı kâ firliğ e gö tü rü r. Aklı da ç ı kmaza sokar. Zira hiç bir sebep netice iç in yeterli değ ildir.

Meselâ; insanı n yaratı lması iç in ana rahminde bir hü crenin dö llenmesi se- bebi zarurî dir. Ancak dö llenmiş bir hü creyi yalnı z beyninde milyarlarca hü cre bulunan insan neticesine yaratı cı sebep gö rmek akı l dı ş ı dı r.

Bunun akı l iç i olabilmesi iç in bir tek hü creyi trilyonlarca hü creye ulaş tı - ran Allah’a ve onun ilk hü cre ü zerindeki yapı cı kudretine inanmak lâ zı mdı r.

Mü min sebep-netice iliş kisini koyan Allah’a inanacak sebeplerde netice al- ma gü cü nü halkedenin de yalnı z Allah olduğ una inanarak O’na gü venecektir.

Bö yle olması gerektiğ i iç indir ki Mevlâ mı z ve Peygamberimiz bize iki yö n-

lü emirler vermektedir.

Rabbimiz, ç alı ş mamı zı emretmekte, fakat yalnı z ç alı ş mamı za gü venme- memizi, zira ç alı ş ma sebebini neticelendirecek yegâ ne nzı k verici olanı n yal- nı z kendisi olduğ una inanmamı zı da emretmektedir.

Peygamberimiz, hastalı kları mı zı tedâ vî ettirmemizi ö ğ ü tlemekte, ş ifâ veri-

ci olanı n ancak Allah olduğ una inanmamı z gereğ ini de bildirmektedir.

Ö z  ifadeyle  İ slâ m  Dini  sebeplere  yapı ş mamı zı  fakat  netice  iç in  yalnı z

Allah’a gü venip dayanmamı z gereğ ini aç ı klamaktadı r.

Ç alı ş an fakat Allah’a gü venmeyen, Allah’a gü venen fakat tedavi olmayan genel ilâ hî yasaları n dı ş ı ndadı r.

Dinimiz Allah’a ö zel bir yakı nlı k derecesine ulaş mak gibi azı n azı kulla- rı n erdiğ i yü celiklere sahip olmadan bu umumî kaidenin dı ş ı na ç ı kı lması nı ya- saklamı ş tı r.

Bunun iç indir ki “Ya Resû lellah! Devemi bağ layı p da mı Allah’a tevekkü l edeyim, yoksa salı verip de mi Rabbime gü veneyim? ” ş eklinde soru yö nelten bir sahabiye Peygamberimiz ş ö yle buyurmuş tur.

- (Ö nce) bağ la, sonra tevekkü l et. 2

Mü minler!

Burada İ slâ mî imanla ayarlı gö nü l kulakları mı za fı sı ldamak isteriz ki, koy- duğ u  sebep  netice  kanunları na  uygun  bir  ş ekilde  sebeplere  yapı ş arak  Mev-

 

 

2  Et­Tac 5/205.


 

651


 

 


 

652


lâ mı zdan dilemek genel yasadı r. Allah koyduğ u sebep netice kanunları na uy-

maya mecbur değ ildir. Sevdiğ i kulları na dilediklerinde, lutfunu sebepsiz gibi gö rü lecek neticeler halinde de yağ dı rabilir.

İ man mantı ğ ı yla ayarlı bir kalple ancak kavranabilecek bu inceler incesi esasa iş aret etmek iç indir ki Peygamberimiz ş ö yle buyurmuş tur:

“Eğ er siz Allah’a hakkı yla tevekkü l edebilseydiniz, sabahları aç karı nla ç ı kı p akş amları tok karı nla dö nen kuş ları n rı zı klandı rı ldı kları gibi siz de rı zı klandı rı lı r­ dı nı z. ”3

Amelî hayatta mü minle kâ fir arası ndaki farkı belirginleş tiren Allah’a gü -

ven/tevekkü l meselesidir.

a) Kâ fir ve Mü nafı k bü tü n gü cü ile sebeplere yapı ş arak ç alı ş ı r. b) Mü min de tü m gü cü ile nedenlere bağ lanarak ç abalar.

Fakat kâ fir ve mü nafı k yalnı z ç alı ş ması na, mü min ise ç aba ç izgisi ü zerin-

de yalnı z Allah’ı na gü venir. Ç ü nkü sebeplere netice halkedecek olanı n ancak

Allah olduğ unu bilir.

Sebeplere dayanı p da onlarda neticeye varma ö zelliğ ini halkeden Allah’a bağ lanamamak ne kadar bü yü k bir gaflettir. Ne azim bir nankö rlü ktü r.

Allah’ı n koyduğ u helâ l ve haram dü sturları na iman etmiş gö rü ndü kleri halde, helâ l yollardan ç alı ş ı ldı ğ ı nda yeterince kazanı lamayacağ ı inancı na sap- lanan ve bu batı l inanç sebebiyle haramlara dü ş en bazı mü minler ü zü lerek ifa-

de edelim ki yukarı da değ inilen gafletin ve nankö rlü ğ ü n failleri olmuş lardı r.

Mü minler!

Allah’a gü ven Allah’a imanı n gereğ i olduğ u iç in Kur’â n’ı mı zda değ iş ik sû - relerde ş ö yle buyrulur:

[“Ö lü msü z diri olan (Allah)a dayan... ”

“Mutlak galip ve merhametli olan Allah’a gü ven. ”

“O gö klerin ve yerin Rabbidir. Ondan baş ka (hakimiyetine boyun eğ ilecek) hiç bir ilâ h yoktur. Onu vekil edin. ”

“Allah kuluna yetmez mi?... ”

“…Artı k namazları nı zı kı lı n, zekâ tları nı zı verin ve Allah’a yapı ş ı p gü venin. O, sizin Mevlanı zdı r. O ne gü zel Mevlâ dı r. Ne gü zel yardı mcı dı r. ]4

 

 

3  a. g. e. 5/205.

4  Fû rkan 58; Ş uara 217; Mü zzemmil 9; Zü mer 36.


 

 


Allah zü lcelâ le tevekkü lü n aczi yenen, gü ven veren mutlu eden faziletin-

den insan kendisini nası l yoksun kı labilir?

Mü minler!

Kur’â n’ı n ve Sü nnet’in ö lç ü lerine gö re zâ tı na gü venenleri Allah sevdiğ ini bildirmekte ve mü minlere ş u gü venceyi vermektedir.

Talak Sû resi  yet 2-3:

“... Kim Allah’ı n emirleri ve yasakları na aykı rı lı ktan korunursa Allah O’na bir ç ı kı ş yolu yaratı r ve onu ü mit etmediğ i yerden rı zı klandı rı r.

Her kim Allah’a gü venirse Allah ona yeter... ”

İ man mantı ğ ı ve gö nü l neş esiyle bu ilâ hî teminatı n altı nda yaş ayan mü - min ne bahtiyardı r.

Rabbine gü vensiz â ciz insan ne zavallı dı r. Hutbemizi bir hadî sle bitiriyorum:

“İ nsanları ö fkelendirmek/cezaları na uğ ramak bahası na (sö zleri, iş leri ve dav­ ranı ş ları ile) Allah’ı n rı zası nı taleb eden kiş iye Allah yeter, onu insanları n ş errinden korur... (O ne gü zel vekildir. )”5

 

5  Et­Tac 5/206.


 

653


 

 

Allah’ı  Zikir

 


 

 

654


İ nsanları n her birinin inanç ları ve fikirlerinin merkezi olan, sö zleri iş le-

ri ve davranı ş ları na yö n veren, ç evresinde emelleri kü meleş en bir hayatî ga- yesi vardı r.

İ nsanı yü celten ve aş ağ ı latan bu ana gayedir.

Gaye yü ce olduğ u sü rece yaş anan hayat yü celeş ir.

Yü ce Allah yeryü zü nü bizim iç in yarattı. Bizi de emirleri ve yasakları nı uy- gulayarak Kendisine ibadet etmemiz iç in halketti. Bu sebeple ana ve nihaî olan gayemiz Allah’tı r. Ona ibadet etmektir; kulluk ş uuru ve zevki iç inde yaş ayı p ebedî saadete ermektir.

Yü ce zatı nı ve rı zası nı gaye edinerek yü celmemiz iç indir ki Allah insanlı -

ğ a yö nelik son mesajları nı iç eren Kur’â n-ı Kerî m ile aş ağ ı daki emirlerini ver- miş ve gereğ i ile bizleri gö revlendirmiş tir:

[“Ey insanlar! Sizleri yaratan Rabbinize ibâ det edin... ” “Rabbinize duâ edin... ”

“Rabbinize yö nelin... ”

“Ey insanlar! Rabbinizin emirleri ve yasakları na aykı rı lı ktan sakı nı n... ” “Rabbinizin mağ firetine ve Cennet’e (doğ ru) koş un... ”

“(Rabbiniz olan) Ben’i ş uurla anı n... ”]1

Kutsal emirlerinden anlaş ı lacağ ı gibi bizi yaratan, ibadeti hayatı mı zı n ga-

yesi kı ldı ğ ı iç in vazifemiz, O’na yö nelmek ve O’nu zikretmek/ş uurla anmaktı r.

 

 

1  Bakara 21; Nisa 1; Mü ’min 60; Zü mer 54; Al­i İ mran 133; A’raf 205; Bakara 152.


 

 


Emirleri ve yasakları m tatbik etmek Allah’a yö nelmektir. O’nu gü zel isim-

leri ve sı fatları ile yü celterek anmak ta O’nu zikretmektir.

Aslı nda Allah’ı n her bir emrine itaat, her bir yasağ ı ndan sakı nma zikirdir. Helâ lleri haramlara tercih etmek bir zikirdir. İ lâ hi rı za iç in yapı lan her bir ha- yı r da bir zikirdir. O’na yö neliş ve zikir de ibadettir.

Biz Rabbimizi zikrin her ç eş idi ile anarken ö zellikle dilimizle ve kalbimiz-

le de zikredeceğ iz. Ç ü nkü O hayatı mı zı n gayesidir. Kur’â n’ı mı zı n;

“Ey İ man Edenler! Allah’ı ç ok ç ok zikrediniz. ”2 emri gereğ ince biz mü minler

Rabbimizi ç okç a anacağ ı z.

Allah’ı zikretmek amellerin en fazî letlisidir. Allah’ı zikredenler de insan- ları n en yü cesidir.

Amellerin  en  faziletlisi  zikirle  yü celeş memiz  iç in  Peygamberimiz  ş ö yle buyurmuş lardı r.

“Allah ş ö yle buyurur:

Ben kulumun bana olan zannı na gö reyim. Beni bilinç le andı ğ ı nda onunla bera­ berim. Beni nefsinde anarsa bende onu nefsimde anarı m. Beni bir toplulukta anarsa ben de onu anı ldı ğ ı m topluluktan daha hayı rlı bir toplulukta anarı m... ”3

Peygamberimiz Allah’ı zikretmenin yü celiğ ini aç ı klayan bir diğ er hadî sle- rinde de ş ö yle buyurmuş tur:

­ Size yaptı ğ ı nı z amellerinizin en hayı rlı sı nı, Malikiniz olan Allah katı nda O’nu

en ç ok razı kı lacak ve size en yü ksek dereceyi sağ layacak olanı nı, hatta altı n ve gü ­ mü ş ten sadaka vermekten daha değ erli olanı nı (ve bü tü n bunlar ş ö yle dursun, ) dü ş ­ manları nı zla karş ı laş ı p sizin onlarla, onları n da sizinle ö lü mü ne vuruş manı zdan da­

ha da yü cesini haber vereyim mi? Bu amel Allah’ı zikretmektir. ”4

Mü minler!

Allah’ı zikir, ibâ detlerin ö zü dü r. İ manı n gü cü dü r. İ slâ m’ı yaş amayı kolay-

laş tı ran â mildir. Elemleri gideren, bunalı mları bitiren kaynaktı r.

Allah’ı zikir, kalplerin temizliğ i, gö nü llerin nuru ve rû hları n huzurudur. Ü stü n idrak olan irfanı n kaynağ ı dı r.

 

2  Ahzab 41.

3  Et­Tac 5/85.

4  İ. Mace K. Edeb, Bab­u Fazliz­Zikri Hn. 3790.


 

655


 

 


 

656


Allah’ı zikir, vü cutları n kuvveti, yü zlerin gü zelliğ idir. Kulun vakarı ve aza-

metidir. Zevktir, vecddir.

Allah’ı zikir, ş ifadı r, ilâ hî marifet ve muhabbet sermayesidir.

Allah’ı zikir Allah’ı razı eder. O’nu gö rü r gibi ibâ dete yol aç ar. O’na yaklaş - tı rı r. Gü nahları eritir. Azabtan kurtarı r. Nimetleri istemeden yağ dı rı r.

Allah’ı zikir, ibâ detlerin en kolayı fakat en fazî letlisidir. Onunla sağ lana- cak sevapları ve ihsanları baş ka amellerle sağ lamak mü mkü n değ ildir.

Allah’ı zikir, Allah’ı sevmenin ve O’nun tarafı ndan sevilmenin alâ metidir. Allah’ı zikir, ö yle bir nimettir ki onun sağ ladı ğ ı bereketler ancak yaş anı r.

Lâ yı kı yla anlatı lamaz.  Zira O’nu zikredenin fikri de gayesi de Allah olur.

Allah’ı zikrin en iyisi de devamlı ve pek ç ok olanı dı r.

Allah’ı zikir bö ylesine yü ce olunca elbetteki zikredenler de yü ce olur. Kur’â n’ı Kerî mde gerç ek mü minler tanı tı lı rken ş ö yle buyrulmaktadı r: “Hakikî mü minler Allah zikredilince kalpleri ü rperenler... ”5

Hayatı nı n her anı ve safhası nda devamlı olarak Allah’ı zikretmenin bizlere ö rneklerini sunan Peygamberimiz de Allah’ı zikredenler iç in ş ö yle buyurmak- tadı r:

“İ nsanları n en ü stü n derecelisi Allah’ı zikredenlerdir. ”6

Allah’ı zikredenlerin ü stü nlü ğ ü nü ve alacakları mü kâ fatı n bü yü klü ğ ü nü de bizzat Allahı mı z ş ö yle aç ı klamaktadı r.

Ahzab sû resi  yet 35:

“... (Fiilleri dilleri ve kalpleriyle) Allah’ı ç ok ç ok zikreden erkekler ve kadı nlar

(yok mu? ) Allah onlar iç in mağ firet ve pek bü yü k bir mü kâ fat hazı rlamı ş tı r. ”

Bereketlerini aç ı klamaya ç alı ş tı ğ ı mı z zikrin en faziletlisi ş ü phesiz Peygam- berimizin ö ğ rettiğ i mü barek cü mlelerle yapı landı r.

Bu zikir cü mlelerinin baş lı caları da ş unlardı r:

a) Allah, Lâ ilâ he illellah,

b) Sü bhanellah,

c) Elhamdü lillah,

 

5  Enfal 2.

6  Ramuzul­Ehâ dis (A’zamû n­Nası ) bö lü mü.


 

 


d) Allah’u Ekber,

e) Sü bhanellah ve bihamdih,

f) Estağ firullah,

g) Lâ ilâ he illellahü vahdehû la ş erî kelehü. Lehü l Mü lkü ve lehü l­hamdü

ve hü ve alâ kü lli ş ey’in kadir.

Mü minler!

Hayatı mı zı n gayesi Allah’tı r. O’nun rı zası dı r. Allah’ı zikredelim.

O’nu anmak mutluluktur. Aczi yenmek gü ç lü olmaktı r.

O’nun zikrinden yoksunluk buhranları n kaynağ ı, ö ksü zlü ğ ü n menbaı dı r. Kayı pları n en bü yü ğ ü dü r.

Dü nya ve  hiret hayatı nı elemlendirecek bu kayba uğ ranı lmaması iç indir

ki Kur’â nı mı zda ş ö yle buyruluyor:

“Ey iman edenler! Malları nı z ve ç ocukları nı z sizi Allah’ı n zikrinden alı koyma­ sı n. (Mallan ve ç ocukları sebebiyle) Allah’ı zikretmeyenler, evet onlar kayba uğ ra­ yanları n ta kendileridir. ”7

Mü minler!

Allah’ı zikirden mahrum kalmamak ve O’nu ç okç a zikretmiş olmak iç in ev- de, mektebde, bü roda, fabrikada, otururken ve ç alı ş ı rken Allah’ı zikretmelidir.

Yaya ve vası talı olarak giderken, gelirken, sohbet dinlerken hulâ sa her yer- de ve her zaman O’nu anmalı dı r.

Daha ç ok erdirici ve geliş tirici olması iç in zaman zaman abdestli ve kı ble-

ye yö nelik olarak sessizce bir mekâ nda zikir yapı lması tercih edilebilir ise de yukarı da iş aret ettiğ imiz ü zere ç okç a, zikir yapmı ş olmak iç in her zaman ve her yerde zikre devam etmeliyiz.

Zikirde haz alabilmek ve sü rekliliğ i sağ layabilmek iç in Peygamberimizin, her namazı n ardı ndan yapı lması iç in Cebel oğ lu Muaz’a ö ğ rettiğ i ş u duâ yı yap- malı yı z:

“Allahı m! Seni anmakta, sana ş ü kretmekte ve sana gü zelce ibâ det etmekte ba­

na yardı m et. ”8

 

 

7  Mü nafikû n 8.

8  Miş kâ tü l-Mesâ bî h Hadis No: 949.


 

657


 

 

• Hutbemizi insanları zikre yö nelten â yetlerle bitiriyorum:

“…Allah’a  yö nelenler,  İ man  edenler  ve  kalpleri  Allah’ı  anmakla  huzur  bu­ lanlardı r. Ç ok iyi bilin ki kalpler Allah’ı zikrederek/anarak huzur bulur. (Kalpleri Allah’ı n zikriyle huzur bulan imanlı lar ve gü zel amelliler (yok mu? ) Onlara mü jde­ ler olsun varı lacak gü zel yurt Cennet onları ndı r. ”9

 

 

658

 

 

9  Ra’d 28­29.


 

 

Hz.  Peygamberden Zikirler

 


Mü min iç in hayatı n gayesi Allah’tı r. O’nun rı zası nı kazanarak mutlu ol-

maktı r.

Bu sebeple mü minin ana vazifesi emirleri ve yasakları nı uygulayarak ve

Peygamberimizin ö ğ rettiğ i cü mlelerle zikrederek Allah’a yö nelmektir.

Dil ve kalple zikretmek ibâ detlerin ö zü, amellerin en fazî letlisidir. İ slâ m’ı yaş amada ihtiyaç duyulacak enerjiyi sağ layacak temel kaynaktı r.

Bereketleri pek ç ok olan bu faziletli amele mü minleri teş vik buyuran Pey- gamberimizin ö ğ rettiğ i bazı zikir cü mlelerini aç ı klamaya ç alı ş acağ ı z.

 



  

© helpiks.su При использовании или копировании материалов прямая ссылка на сайт обязательна.