Хелпикс

Главная

Контакты

Случайная статья





Uuml;niversitesi_ktisadi ve_dari Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı: 33, Temmuz-Aralık 220 2009, ss.207-223



Üniversitesi_ktisadi ve_dari Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı: 33, Temmuz-Aralık 220 2009, ss.207-223

ni 14 GW’a çıkarmayı hedeflemistir. Japonya günes pilinden elde edecegi enerjiyi

2020 yılında 14 GW’a 2030 yılında ise 53 GW’a çıkarmayı planlamaktadır.

2008 ve 2009 yıllarında bazı ülkelerde mevcut kapasiteleri arttırma politikaları

belirlemis bulunmaktadır. Örnegin Fransa 2020 yılına kadar günes pilinden

elde ettigi enerjiyi 4,9 GW’a çıkarmayı hedeflemektedir. Kenya 2025 yılı

itibariyle rüzgâr ve biyokütle yoluyla 350 MW’lık enerji elde etmeyi beklemektedir.

Endonezya da 2025 yılına kadar jeotermal enerji yoluyla 9,5 GW’lık bir

kapasiteye ulasma hedefine sahiptir.

Birçok ülke yenilenebilir kaynaklardan elde edilen elektrik enerjisi ile ilgili

hedef ve politikalarını belirlemistir. Bu ülkelerden bazıları ve toplam elektrik

üretimi içinde yenilenebilir enerjiden elde edilmesi planlanan oranlar su sekildedir:

Abu Dabi (2020’ye kadar % 7), Banglades (2020’ye kadar %10), _rlanda

(2020’ye kadar %40), _srail (2020’ye kadar %10), Jamaika (2020’ye kadar

%15), Madagaskar (2020’ye kadar %75), Rusya (2020’ye kadar %4,5), Ruanda

(2012’ye kadar %90), ABD (2012’ye kadar %10, 2025’e kadar % 25).

Yenilenebilir enerjileri birincil enerji konumuna getirmek isteyen birçok

ülke, toplam enerji içindeki yenilenebilir enerji payını su sekilde belirlemistir:

Arnavutluk (2020’ye kadar %40), Kore (2020’ye kadar %6,1 2030’a kadar

%11), Pakistan (2012’ye kadar %10), Tunus (2011’e kadar %10), Danimarka

(2011’e kadar %20), _srail (2020’ye kadar % 20), Fas (2012’ye kadar %18).

Dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisine sahip olan Çin de yenilenebilir

enerji konusunda kesin hedefler belirlemistir. 2020 itibariyle rüzgâr gücünden

30 GW enerji elde etmeyi planlamaktadır. Çin ayrıca ülkedeki 6 bölgeyi büyük

ölçekli “rüzgâr gücü alanı” olarak belirleyip 100 GW’lık rüzgâr gücü kapasitesine

ulasmayı hedeflemektedir.

2007 ve 2008 yılları boyunca bazı ülkeler 2010 yılı için belirlemis oldukları

hedefleri bile asmıs bulunmaktadır. Örnegin; Çin rüzgâr gücü kapasitesi hedefinin,

Almanya ve Macaristan elektrik enerjisi hedefinin, _spanya da günes pili

kapasitesi hedefinin üzerine çıkmıstır (IEA, 2009).

Ekonominin her alanında oldugu gibi, enerji alanında da belirlenecek olan

ulusal strateji, hedef ve politikaların ne kadar önemli oldugu bilinen bir gerçektir.

Yukarıda yapmıs oldugumuz politika degerlendirmeleri ve politikasını zamanında

belirleyen ülkelerin ulasmıs oldugu seviyeler, bu konunun önemini bir

kez daha teyit etmistir.

Enerji Kaynaklarının Önemi Ekonomik ve sosyal kalkınma için temel girdilerden olan

enerjinin tüketimi, artan nüfus, şehirleşme, sanayileşme ve teknolojinin yaygınlaşmasına paralel olarak sürekli artış göstermektedir. (Türkiye Genel Enerji Raporu, Eylül 1968, s. 7 ve Kocaoğlu, 1996, s. 39). 1900 yılında dünya nüfusu 1,6 milyar, birincil enerji tüketimi 1.000 milyon ton petrol eşdeğeri (Mtoe) iken, 2008 yılında dünya nüfusu 4,3 kat artışla 6.9 milyara, birincil enerji tüketimi ise 11 kat artışla 11.000 milyon ton (Mtoe) düzeyine çıkmıştır (Tuğrul, 2005-2006 Ders Notları ve www.dtm.gov.tr/dtmadmin/upload/EAD/.../dpp.doc). Bunun en önemli sebebinin 1870 yıllarından itibaren özellikle başta İngiltere olmak üzere Avrupa’da başlayan sanayileşmedeki artış olduğu söylenebilir. Dünya liderliği ile enerji kaynakları arasında doğrudan bir ilişki

mevcuttur. İngiltere kömür çağı denilen 19. yüzyılın süper gücü iken, 1945 yılından sonra bu liderlik petrole hâkim olan ABD’ye geçmiş, ancak geçişin gerçekleştiği 1914-1945 yılları arasındaki dönem savaşları dünyaya çok pahalıya mal olmuştur. En kritik dönem olarak kömürün tepe noktasına ulaştığı 1913 yılında yaşanan gelişmeler oldukça önemlidir. (Ediger, 2007, s. 32)

Şekil-1’e göre petrolün en fazla üretildiği bölge Orta Doğudur.

Onu Avrupa-Avrasya izlerken, anlamlı miktarda üretilen Kuzey Amerika ülkeleri üçüncü sırada yer almaktadır. Bu üretim oranları genel anlamda (Kuzey Amerika’daki kısmi daralma ve Avrupa-Avrasya bölgesinde 1990’lı yıllarda meydana gelen azalma hariç) 1980’li yılların başından itibaren değişiklik arz etmemiştir.

Şekil-2’ye göre petrolün en fazla tüketildiği bölgeler Kuzey Amerika ülkeleri, Çin’de görülen artışlardan dolayı Asya Pasifik grubu ve Avrupa-Asya bölgesi olarak görülmektedir. Burada en çok dikkat çeken onu üretim ve tüketim bölgelerindeki, Rusya hariç, asimetrik ve dengesiz durumdur. Petrol en çok Orta Doğu ülkelerinde üretilirken en az bu bölgede tüketilmektedir. (Mehmet Kocaoğlu, 1996, s. 37). Enerji fakiri gelişmiş ülkeler kalkınmalarının sürekli olabilmesi için petrole bağımlı bir yapı arz etmektedirler. Bu durum geçmişte yaşanmış ve bugün yaşanan çatışmaların temel nedeni olarak ortaya çıkmaktadır. Şekil-3: 1982 yılından itibaren dünya enerji tüketiminde

kaynakların miktarları (BP Statistical Review of World Energy June 2008, s. 42)

Şekil-3’e göre, 1982 yılından itibaren bakıldığında, dünya enerji

tüketiminde kaynak olarak, en fazla petrol kullanılmaktadır. Ardından geleneksel enerji kaynağı olan kömür gelmekte ve bunu sırasıyla doğalgaz, yenilenebilir kaynaklar ve nükleer enerji takip etmektedir. Ancak nükleer enerji kullanımının gittikçe oransal olarak düşmekte olduğu görülmektedir. Bu tablonun ortaya koyduğu durumun, gelecek 20 yıl

içinde çok anlamlı değişikliklere sebep olacağı düşünülmemektedir. 98

Petrol kaynakları ise, gelişmiş batı Avrupa ülkelerinde

bulunmamakta, ancak gelişmemiş Orta Doğu ülkelerinde yüksek miktarlarda bulunmaktadır. Bu durumda, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için petrol, kolay ithal edilecek bir enerji kaynağı olmalıdır. Şekil-15’e göre işletilebilen petrol rezervi 1237,9 milyar varil olduğu görülmekte ve bu tüketim hızı ile rezervin yaklaşık 41,6 yıl içinde tükeneceği öngörülmektedir (BP Statistical World Review, June 2008, s. 6). Bu tablonun çatışmaya varan petrol mücadelesinin, eşdeğer bir alternatif yaratılamadığı sürece, içinde savaş riskini de barındırarak devam edeceğine dair güçlü bir işaret olduğu değerlendirilmektedir. Doğal Gaz kaynaklarına bakıldığında, dünya rezerv miktarının

177,36 tcm olduğu görülmektedir. Gelecekte petrolün sahip olduğu öneme sahip olacağı düşünüldüğünde, ülkelere kalkınmada bazı üstünlükler sağlayacağı değerlendirilmektedir. Ancak dünya üzerindeki dağılımı asimetrik nitelik arz ettiğinden genel savaşlara sebep olmasa da yerel çatışmalar, diplomatik yöntemler, işbirliği ve anlaşmalar yoluyla tedarik yoluna gidilebileceği öngörülmektedir. Dolayısıyla şimdilik çatışma sebebi olmayacağı düşünülmektedir. Dünya doğal gaz rezervleri bugünkü düzeyde tüketildiğinde, bu rezerv 60,3 yıl yeterli olacağı tahmin edilmektedir (BP Statistical World Review, June 2008, s. 22.)

getirildiğinde; enerji kaynaklarının bulunduğu bölgeler ve taşınan yollar üzerindeki kontrol noktalarının, enerji kaynağını talep eden gelişmiş büyük devletlerin hegemonyasının kontrol edebileceği yönetimlerin iş başına getirilmesi operasyonları olduğu açıkça görülebilecektir. Ancak her bir kriz tek başına incelendiğinde ortaya genellikle demokratikleştirme, insan haklarını hâkim kılma veya barışı getirme gibi siyasi ve askerî gerekçeler konduğu görülmektedir. Bu hedeflerin, devletlerin kendi milli kaynaklarından ayırdığı milyarlarca dolar harcayarak, sadece insanlığın ve halkların yararına yapıldığı şeklindeki hayalî gerekçelerle açıklanması mümkün gözükmemektedir.

Enerjinin önemi dünya var oldukça devam edecektir (Kocaoğlu,

1996, s. 37). Gelişmiş ülkeler kalkınmışlıklarını enerji bölgelerine yaptıkları müdahale ve işgallere borçludurlar. Gelecekte de enerji kaynak ve nakil hatlarını kontrol eden güçler süper güç tanımını sürdürürken, diğer devletler bu özelliklerini devam ettiremeyeceklerdir. Yapılan askerî operasyonlar görünürde başka gerekçelerle açıklanırken, arka planlarında enerji kaynaklarının yattığını askerlerin işgal ettikleri bölgelere ayak basar basmaz enerji kaynaklarının haritasını çıkarmaya çalışmalarından da anlaşılmaktadır (Uluğbay, 1995, s. 146). Petrol ve doğalgaz ticari değer taşımaya başladığından itibaren

yaşanan politik çatışmaların temel kaynağı haline gelmiştir (Kocaoğlu, 1996, s. 85). Bazı olaylarda nedenler öyle iyi gizlenmiştir ki enerji politik sebeplere ulaşmak oldukça zorlaşmıştır. Bir ve İkinci Dünya Savaşlarının asıl sebebi (başta kömür ve petrol olmak üzere) enerji politiktir. Bunun dışında yaşanan yerel çatışmalar, diplomatik baskılar, mikro milliyetçi ayrılıkçı hareketler ve bölücü terör olayları ya enerjinin üretildiği yerlerde ya da enerji nakil hatlarının hemen yakınında bulunan yerlerde yaşanmış olması tesadüf sayılmamalıdır. Bu varsayım ülkelerin enerji nakil hattı üzerinde bulunmasına veya enerji kaynağı olup olmadığına ve kaynağa komşu bulunup bulunmadığına göre dış baskı ve müdahalelere maruz kalıp kalmayacağı hakkında bazı ipuçları verebilmektedir.

Jeopolitik teoriler kapsamında değerlendirilen Mackinder’in

Kara Hâkimiyet Teorisi, Spykman’ın Kenar Kuşak Teorisi, Haushofer’in Hayat Sahası Teorisi, Mahan’ın Deniz Hâkimiyet Teorisi, Morgenthau’un güç teorileri ("Nicel ve Niteliksel Unsurlar“), Samuel Huntington'un "Medeniyetler Çatışması" Teorisi, Zbignew

Brezezinski'nin "Büyük Satranç Tahtası" Teorisi ve Alexander Dugin'in "Yeni Avrasyacılık" Teorisi gibi teoriler, enerji kaynaklarının dünya hâkimiyeti üzerindeki etkisini tam olarak açıklayamamaktadırlar. Dolayısıyla Yeni Hayat Sahası ve Kalpgahın Orta Doğu coğrafyası olduğunu söylemek yanlış bir ifade olmayacaktır. Bu kapsamda Büyük Ortadoğu Projesi de Kuzey Afrika ile birlikte bir enerji tedarik planı olduğu söylenebilir.

Sonuçta enerji kaynakları açısından yaşanan yoğun rekabet,

enerji kaynaklarının yetersizliği ve tükenmekte olan fosil kaynaklara sağlıklı alternatiflerin geliştirilememesi tüm ülkeleri derinden etkilemektedir. Bunun için Türkiye’nin enerji kaynakları ile olan ilişkilerini de (terminal ülke olabilme veya kaynak ülkelerle yakınlık) jeopolitik açıdan yeniden değerlendirip dış politikasının omurgasında düzenlemeler yapması sürdürülebilir kalkınma stratejisinin gerçekleşme ihtimalini arttıracaktır. Özellikle enerji politikalarını sadece şekil yönünden göstermelik değil, esas yönünden de, ön görülen teşkilatın her birimini fonksiyonel hale getirip birbirini tamamlayan ve bütünleyen tarzda iyi senkronize etmelidir.

Kaynakça

BP, (2008).Statistical Review of World Energy June 2008.



  

© helpiks.su При использовании или копировании материалов прямая ссылка на сайт обязательна.