|
|||
ktisat Literatüründe Enerji ve İklim Değişikliği1.1. İktisat Literatüründe Enerji ve İklim Değişikliği 19. yüzyılın sonlarında ortaya çıkan Neo-klasik iktisatta, 1860’lardan (Jevons ve Hotelling vb. dışında) 1970’lere kadar enerji konusu çok fazla dikkate alınmamıştır. Bu dönemde Neo-klasikler her türlü sorunun ekonomik büyüme ile aşılabileceği görüşünden hareketle, arzı kıt olan toprağın (doğanın) üretim faktörü olma özelliğini ortadan kaldırmışlar ve toprağı sermaye faktörü kapsamında ele almışlardır (Alam; 2006: 6). Neo-klasik iktisatçılar, 1970’lerden itibaren doğal çevre ile ilgilenmeye başlamışlar, çevre ve doğal kaynak iktisadı şeklinde iki alt disiplin oluşturmuşlardır. Çevre iktisadında, çevre kirliliğinin maliyetlerinin doğru olarak hesaplanması; doğal kaynak iktisadında ise yenilenemeyen kaynakların tükenmesi halinde ortaya çıkacak ekonomik sonuçlara odaklanılmıştır. Büyüme sürecinde doğal kaynakların ve atıkların göz ardı edildiğini kabul eden doğal kaynak iktisatçıları, piyasa aksaklıklarının düzeltilmesinin, bu sorunları ortadan kaldıracağını ve etkinliğe ulaşılabileceğini iddia etmişlerdir (Spash, 1999: 14). 1970’li yıllarda Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) ve Roma Kulübü gibi çevrelerin, Boulding ve Georgescu-Roegen gibi iktisatçıların katkıları ile ortaya çıkan ekolojik iktisatta, ekonomik büyümenin çevreye zarar verdiği ve enerji kaynaklarının yok olmasına neden olduğu ileri sürülmüştür. Ekonomiyi ekosistemin bir parçası olarak gören ekolojik iktisatçılara göre enerji kaynakları yeniden üretilemeyeceği ve çevresel kirliliğin zararlı etkileri ortadan kaldırılamayacağı için enerji kaynaklarının tükenmesi ile büyümede duracaktır (Bergh, 2000: 2). Ekosistemde mevcut tek enerji kaynağı olan güneş ya doğrudan kullanılır ya da yenilenemeyen enerji kaynakları gibi içerilmiş durumdadır. Bu yönüyle ekosistem, iktisadi faaliyetlerin sürdürülebilmesi için gerekli hammadde ve diğer girdileri sağlayarak, üretim ve tüketimi desteklemektedir. Ancak bu süreç ekosistemi tahrip edebilecek atıklara neden olmaktadır. Teknolojik gelişmeler sayesinde tekrar hammaddeye dönüştürülemeyen atıklar ise 436
ekonomik faaliyetlerin olumsuz bir şekilde etkilenmesine neden olabilmektedir. Ekonomik faaliyetlerin ortaya çıkardığı atıkları özümseyen ekosistemin bu yeteneği tüketilirse, ekonomik faaliyetler ve insan yaşamını sağlayan ekosistem hizmetleri ve yaşam desteği fonksiyonları geri dönülmez bir şekilde tehlikeye düşebilir (Ockwell, 2008: 4601). Enerji tüketimi ile iklim değişikliği arasındaki ilişkiyi inceleyen Bernard ve Vielle (1997), Kumbaroğlu ve Madlener (2003), Say ve Yücel (2006), Kumbaroğlu vd. (2008), Halıcıoğlu (2009) ve Burniaux ve Martins (2012) gibi araştırmacılar, iki değişken arasında pozitif yönlü ilişki olduğu bulgusuna ulaşmışlardır. Bu çalışmalarda genel olarak, enerji etkin teknolojiler üretmek ve geliştirmek yerine kaliteli yenilenemeyen enerji kaynaklarını korumaya, temiz ve yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanmaya yönelik yatırımlar yapılması ve yeni teknolojiler geliştirilmesinin hem ekosistemin devamlılığı hem de ekonomik refah açısından daha etkili olacağına vurgu yapılmıştır. Ayrıca yenilenebilir enerjiler konusunda uygun yatırım ve kullanım miktarları ile ilgili çevresel politikalara tepki verme dereceleri olarak bakıldığında ise çevreye en uygun olan yenilenebilir enerji türü olarak güneş enerjisi bulunmuştur. Yine bu çalışma ile rüzgar enerjisinde herhangi bir değişiklik olmamış, diğerleri ise daha zayıf oranlarda olmak üzere tepki vermişlerdir (Ayan ve Pabuçcu, 2013: 104-105).
|
|||
|